Vurulduğum silah 1 aydır okuldaydı

Haber Giriş : 11 Şubat 2008 13:17, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59
Aslı ORTAKMAÇ'ın haberi

Sınıftayken namlusu değiştirilmiş kurusıkı tabancayla başından vurulan 14 yaşındaki Ş.T.'nin Tarlabaşı'ndaki okulundaki çocuklar neden ve nasıl suç makinesi oluyor?

Sınıftayken namlusu değiştirilmiş kurusıkı tabancayla yaralanan ve Yeni Aktüel'e konuşan Ş.T. şimdi hastanede. İl Milli Eğitim Müdürü "Bu, ferdi bir olaydır" derken, öğrenciler kurusıkının bir aydır okulda dolaştırıldığını iddia ediyor. Sadece kurusıkı mı? Bıçak ve çakının kalem, defter gibi taşındığı Tarlabaşı'ndaki Hüviyet Bekir İlköğretim Okulu'nda vukuatlar bitmek bilmiyor. Türkiye'de böyle kaç okul olduğuysa bir muamma...

Geçen hafta gazetelerin üçüncü sayfalarının ve ekranda ana haber bültenlerinin adliye-yaşam konulu haber kontenjanlarını birbirine benzer cümlelerle aynı haber doldurdu: "Tarlabaşı'ndaki Hüviyet Bekir İlköğretim Okulu'nda 16 yaşındaki erkek öğrenci, namlusu değiştirilmiş kurusıkı tabancayla 14 yaşındaki kız öğrenciyi yaraladı." Takip eden günlerde yine kurusıkıların tehlikeleri, toplumumuzdaki tabanca taşıma hevesi tartışıldı ve konu yine unutulmak üzere, tıpkı bu okul gibi öylece bırakıldı. Biz ise, olay mahalli "Hüviyet Bekir İlköğretim Okulu" olunca, yıllar önce hazırladığımız bir haberin fikri takip zamanının geldiğini düşündük. 10 yılı aşkın bir süre önce, Tarlabaşı'nda metruk bir apartmanın çatı katında yedi kardeşi ve annesiyle yaşamaya çalışan mendilci küçük M.Y.'nin bir gününün hikâyesini anlatmıştık. O günlerde yedi yaşında olan M.Y. ve 11 yaşındaki ağabeyi sabahları Hüviyet Bekir İlköğretim Okulu'na devam ediyor; okul çıkışında kendileri gibi onlarca arkadaşlarıyla toptancıya koşturup kâğıt mendil alıyordu. Sonrası, yolu İstiklal Caddesi'ne düşen herkesin malumu. Yaşları 5-10 arasında değişen küçükler, üstlerinde okul önlüğü, gece geç saatlere kadar İstiklal Caddesi'ni bir uçtan diğerine arşınlıyor; ağabeylere, ablalara mendil satmaya uğraşıyordu. Tarlabaşı çocukları için günler Hüviyet Bekir İlköğretim Okulu ve İstiklal Caddesi arasında geçiyordu. Tabii, bu güzergâha sıkışan kapkaçlar, yaralamalar, uyuşturucu ticareti görmezden gelinirse...

Kurusıkı haberini okuyunca ilk aklımıza gelen, bölgede pek fazla değişikliğin olmadığı, hatta durumun vahametinin daha da arttığı oldu. Nitekim orada uzun süre sosyal hizmetler uzmanlığı yapan bir yetkiliden, bir gününü hikâyeleştirdiğimiz, büyüyünce doktor olmak isteyen, hep "pekiyi" getiren küçük M.Y.'nin şimdi hırsızlık suçundan hüküm giydiğini öğrendik üzüntüyle. Başka bir uzman da Hüviyet Bekir'in üniversiteden çok hapishaneye ya da karanlık sokaklara mezun gönderdiğini söyledi. Bu açıklamalar üzerine bize de bir yandan okuldaki son vukuatı araştırırken, öbür yandan o mahalledeki son durumun fotoğrafını çekmek kaldı.

"Beni yaralayan arkadaşımı suçlamayın"

Anne Yeter T. olay günü her zaman olduğu gibi erkenden okula gönderdi iki çocuğunu. 14 yaşındaki kızı 8. sınıf öğrencisi Ş.T. 13'üne yaklaşan erkek kardeşiyle birlikte mahallelerindeki Hüviyet Bekir İlköğretim Okulu'na devam ediyor. Yeter T. çocuklarını oturdukları bölgenin pek tekin olmadığı konusunda hep uyardığını, hiçbir olaya karışmamalarını öğütlediğini anlatıyor. Ne de olsa "İstanbul'un güneydoğusu" Tarlabaşı'nın Bostan Mahallesi'nde yaşıyorlar. Uyuşturucu satıcılarının kol gezdiği, bölgenin eski sakinleri Romanlar'la başta Mardin, Siirt ve Batman olmak üzere Doğu ve Güneydoğu illerinden göç eden yeni sakinler arasındaki husumetin uzun zamandır durulmadığı bir mahalle burası. Bölgede boy gösteren yeni çete ve gruplardaki yaş ortalaması bir hayli genç. Zonguldak Karabük'ten İstanbul'a gelen aileninse hiçbir dayanağı yok. Baba, devraldığı kahvehaneyi haraç meselesi nedeniyle bırakmak zorunda kalınca yeni bir işe girişmiş. Anne Yeter T. ise eski kahvehaneden kalan borçları ödemek ve ailesini geçindirmek için Beyoğlu'nda bir kafede gözleme açıyor. "Çocuklarım sokakta vakit geçirmesin, etraftakilere uymasınlar diye eve bilgisayar bile aldık bu güç durumumuzda. Daha üçüncü taksiti ödeyemedim" sözleriyle anlatıyor Yeter T. Tarlabaşı'nda çocuk büyütmenin zorluğunu. Erkek kardeşinden bir buçuk yaş büyük olan Ş.T. de nasıl bir muhitte yaşadıklarının farkında. Bu nedenle hiçbir kavgaya bulaşmadan, kimseyle tartışmadan okumaya çalıştığını anlatıyor. "Burada güçlü zayıfı ezer" diyor Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Koğuşu'ndaki yatağında yatarken. Hayati tehlikeyi atlatsa da, iki saçma parçası beynin hassas bölgelerine yapışıp kaldığı için bu tehlikeli oyunun izini belki ömür boyu taşıyacak. Ailesi, okul arkadaşları ve öğretmenleri, Ş.T.'nin sessiz, kendi halinde bir genç kız olduğunu söylüyor. Sınıfının en başarılı öğrencilerinden olan Ş.T. bu yaz OKS'yi geçip artık Beyoğlu Anadolu Ticaret Lisesi'nde okumak istiyor. Genç kızın bir isteği daha var: "Beni yaralayan arkadaşımı suçlamayın" diyor ısrarla, "biz sadece oynuyorduk, bana bir zarar vermek istemedi. Beni çok severdi, ben de onubeni kucaklayıp hastaneye B.Ç. getirdi."

Olay sırasında etrafta öğretmen ya da başka bir görevli olup olmadığını merak ediyoruz bu beyan üzerine.

"Kimse yoktu. Hatta kapı görevlisine arkadaşlarım kapıyı zorla açtırdılar" diye yanıt veriyor. Ş.T. Ayrıca başından kanlar akar halde hastaneye koşturdukları sırada okul müdürünün onları gördüğünü, ama hiçbir şey yapmadığını iddia ediyor. Öğretmenlerse çocukların ardından, başka bir araçla hastaneye gitmiş.

Şimdi o sabaha dönelim ve yaşananları Ş.T.'den dinleyelim: "Beslenme saatindeydik. Kantinden hamburger aldım, sınıfta arkadaşlarımla yemek yiyecektik. Yedinci sınıfta okuyan B.Ç. sınıftan bir arkadaşımın erkek arkadaşı. Sınıfa geldi. Bizim sınıfta okuyan M.A. yaklaşık bir aydır okula bir tabanca getiriyordu. B.Ç. tabancayı alıp oynamaya başladı. İlk sefer namluyu kız arkadaşına doğrulttu ama bir şey olmadı. Sonra bana doğrultup 'bak bir şey yok' dedi. Bir kez daha tetiğe bastı, bir şey olmadı. Sonra bir daha basınca, daha hamburgerimden bir lokma alamadan başımdan vuruldum." Burada araya girip kurusıkının okulda nasıl bir aydır dolaştığını soruyoruz merakla. Ş.T. özellikle M.A.'nın pek de normal bir öğrenci sayılmadığını, son aylarda yanında bıçak, çakı, silah olmadan okula gelmediğini anlatıyor. Nedenini sorduğumuzda, bilmediğini ama bir gün "O olaydan sonra silah taşımam normal" dediğini duyduğunu belirtiyor. O olay ne? Ş. T. Sadece bunu duyduğunu ama ne olduğunu bilmediğini söylüyor. Ayrıca Ş.T., kendisini vuran silahı olaydan iki hafta kadar önce bir gün çantasında bulduğunu da ekliyor! "Okulda arama yapılacaktı" diyor, " M.A.'nın çantama bir şey koyduğunu gördüm. O şeyin silah olduğunu fark edince korkup hemen çantamdan almasını söyledim." Tüm bunları okul idaresiyle neden paylaşmadığını sorduğumuzdaysa, umutsuz gözlerle "Bir şey değişmezdi ki" diyen Ş.T.'nin kendince haklı sebepleri yok değil. Ama bu sebepler, çocuğunu her gün okula emanet eden velilerin kanını donduracak cinsten.

Ş.T. dönem başında bir başka öğrencinin sınıf arkadaşlarını feci şekilde dövdüğünü, ardından sinirle okulun çöp kutusunu parçaladığını anlatıyor. "Benim gibi bir öğrenci yapsa, disiplinlik oluruz. Ama o çocuğa hiç bir şey söylenmedi. Sadece çöp kutusunun bedelini ödeyip kurtuldu" diyor küçük kız. Hatta bunu bir öğretmenine de söylediğini ama öğretmenin sessiz kaldığını anlatıyor. Doğrusu bölge sakinlerinin ve öğrencilerin anlattıklarına bakılırsa ne öğretmenlerin sessiz kalmasına şaşırmalı ne de okula giren silahlara. İşte manzara

"Çocuk parkı yapıldı, çocuklar kaydırağı yaktı"

Bahçe girişinde okulun güvenliğini sağlamakla görevli Nuri Demir'le konuşuyoruz bu kez. Okul- aile birliği tarafından işe alınan Demir aylık ücretinin 250 YTL olduğunu, onu da iki aydır alamadığını anlatıyor ve hemen ekliyor: "Bunu ne kadar az para kazanıyorum diye söylemiyorum. Burada okuyan öğrencilerin aileleri çocuklarının güvenliğini bu derece bile düşünmez. Çoğu, çocuklar bir an önce para kazansın diye bakar. Suç ne eğitimcide, ne okulda ne de belediyede. Aile aile olmayınca, çocuklar da haydut olur elbet!" Silahların okula nasıl sokulduğunu sorduğumuzda 1500 çocuğu tek tek arayamayacağını anlatıyor: "Şüpheli çocuklar var ama onların üstünde bir şey olmaz ki. Bunlar çete olmuş. Küçük bebeler, ağabeylere özenir, onların peşine takılır. Silah, bıçak gibi tehlikeli araçlar da bu çocukların çantasında sokuluyor okula. Dışarıda her türlü kanunsuzluk kol gezerken okula silahın, bıçağın girmesine nasıl engel olacaksınız? Oldunuz diyelim, çocuğun bahçe kapısına kadar belinde silahla dolaşması normal mi?"

Bölgede konuştuğumuz eğitimcilerin çoğu da bu durumdan şikâyetçi. Ş.T. ve Nuri Demir'e göre eğitimcilerin bu bölgede ve okulda yapabilecekleri çok fazla şey yok. Zaten üç ay içinde okulda 10 öğretmen değişmiş. İki öğretmene de bahçede öğrenciler ve veliler saldırmış. Saldırıya uğrayan öğretmenlerden biri arkasına bile bakmadan gitmiş okuldan.

Okulun bulunduğu Bülbül Mahallesi Muhtarlığı'na gittiğimizde, pek çok ailenin okuldaki tehlikeler nedeniyle çocuklarını başka ilçelerdeki okullara göndermek zorunda kaldığını öğreniyoruz. Bir mahalle sakini "Beşinci sınıfa kadar zor dayandık" diyor, "çocuğum her gün dayak yiyordu. Her yıl öğretmen değişiyordu. Ama okul yürüyüş mesafesi, bizim de servisle çocuğu başka okula gönderecek durumumuz yok. Ama dayanamadık, çocuğun kaydını Şişli'de bir başka okula aldırdık bu sene." Mahallenin 25 yıllık muhtarı Şükran Bilirgen de durumun artık önü alınamaz hale geldiğinden yakınıyor ve önümüzdeki dönemde muhtarlığı bırakacağını belirtiyor.

. ?Doğuda, Güneydoğu'da tutunamayan bu mahalleye geliyor. Çünkü yakacak, yemek, yeşil kart hatta çamaşırhane hizmeti var bu bölgede. Her ailenin en az beş-altı çocuğu var ama çocuklara bakan yok. Hepsi birer haydut olmuş. Geçen aylarda çok güzel bir çocuk parkı yapıldı mahalleye. 20 gün geçmedi, çocuklar kaydırağı yaktı. Hem de ?Beyoğlu'nu da İstanbul'u da yakarız' diye bağıra bağıra.? Şükran Bilirgen bölgenin daha karışacağı konusunda çok endişeli: ?Şimdi yoksul aileler bakıma muhtaç çocukları ve yaşlıları yanlarına aldığında, devlet yardım ediyor ya, herkes köydeki çocuğunu, yaşlısını da buraya taşıyor? diyor, ?Ama onların geleceği var mı, düşünen yok!?

Okuldaki yaralanmayı sorduğumuzdaysa kızın da gencin de kendi hallerinde çocuklar olduğunu söylüyor. 16 yaşındaki B.Ç.'yi yaşlı Rum babaannesinin büyüttüğünü söyleyen Bilirgen ?Suçlu çocuklar değil, bu çevre her çocuğu bozar? derken B.Ç.'nin babaannesi yakacak yardımının geldiğini bildirmek için muhtarı arıyor bu sırada. Babaanneyle görüşemesek de B.Ç.'nin babasının öldürüldüğünü, hasta babaannenin de çocuğu zor koşullarda okuttuğunu öğreniyoruz. Bir de gencin arkadaşını yaraladığı için ne kadar üzgün olduğunu...

?Çocuklar çalışmamak için okula geliyor?

Olayı okul idaresinden de dinleme isteğimizi gerçekleştiremiyoruz. Okula bundan 20 gün önce tayin edilen okul müdürü şu sıra çevreyi, okulu tanımakla ve anlamakla meşgul. Ama konuştuğumuz ilgililer daha önce bazı ?tehlikeli? çocuklar için İlçe Eğitim Müdürlüğü'ne bilgi verildiğini ama zorunlu eğitim dolayısıyla bu öğrencilerin okulla ilişkilerinin kesilemediğini anlatıyor. Son olaylardan sonra görevini bırakmayı düşündüğünü belirten Nuri Demir'e göre öğrencilerin çoğu okula, işe gitmemek için geliyor: ?Aileler bu çocukları para kazanmaları için zorluyor. Para kazansınlar da, nasıl olursa olsun. Çocuklar da çalışmamak için okula geliyor ama çoğu bahçede. Derse girmiyorlar bile!?

Tarlabaşı'nın arka sokaklarında dolaşırken, sadece eğitimcilere, sadece Emniyet'e ya da sadece belediyeye sorumluluk yüklemenin hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini görüyoruz. Ama OKS başarısı yüzde 10 civarında olan okul öğrencilerinin yüzde 90'ının suçlu ya da kurban olmaması için yapılacak çok şey var. Doğum günü 2 Şubat'ı beyninde iki saçma parçasıyla hastanede geçirmek zorunda kalan Ş.T. ve namlusu değiştirilmiş kurusıkı tabancayı oyuncak zanneden B.Ç. için de?

"Emniyet Serbest Bırakmış, Eğitimci Ne Yapsın!"

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü okuldaki yaralanmayla ilgili olarak "Olay ferdi bir olay. İstanbul'da 3 bin okul ve 2 milyon 500 bine yakın öğrenci bulunuyor. Her öğrencimizin başına bir öğretmen, bir idareci veya bir polis dikme yetkimiz yok, öyle bir lüksümüz de yok. Çocukların topluma kazandırılması için anne-baba ve yöneticiler olarak gerekli görevlerin yerine getirilip getirilmediğinin iyi düşünülmesine ihtiyaç var" diyor. Tabancanın yaklaşık bir aydır okulda dolaştırıldığının, öğretmenlerin tartaklandığının İl Milli Eğitim tarafından bilinip bilinmediğini sorduğumuzda yanıtı "Bize gelen bir şikâyet bulunmuyor" oluyor: "Kızımızı hastanede ziyaret ettiğimizde bize hiçbirinden bahsetmedi. Sadece arkadaşının suçlu olmadığını söyledi. Hem okul idaresinin öğrencilerin üstünü arama yetkisi yok. Kaldı ki her öğrenciyi nasıl arayacaksın? Emniyet olayla ilgili çocukları serbest bıraktı, eğitimci olarak biz ne yapabiliriz ki!"

Aktüel

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber