Anayasa Mahkemesinden sendikal haklara ilişkin iki önemli karar

Anayasa Mahkemesi, iki bireysel başvuruda sendikal hakların kullanımına ilişkin önemli kararlar verdi.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 27 Mart 2022 00:10, Son Güncelleme : 18 Mart 2022 18:11
Anayasa Mahkemesinden sendikal haklara ilişkin iki önemli karar

Birinci olayda afiş asan işçiye 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde yer alan "mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız etmek" hükmü esas alınarak idari para cezası ile cezalandırılmıştır. Mahkeme hak ihlali kararı vermiştir.

İkinci olayda, işçilik alacaklarının ödenmemesine yönelik açıklama yapan başvurucunun çevreye rahatsızlık verdiği gerekçesiyle yine 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde yer alan "mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız etmek" hükmü esas alınarak idari para cezası ile cezalandırılmıştır. Mahkeme hak ihlali kararı vermiştir.

Mahkeme her iki kararda da şu hususa vurgu yapmıştır: Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

1- Afiş asarak kişilere rahatsızlık verme kabahatini işlediği gerekçesiyle hakkında idari para cezasına karar verilmesi hak ihlalidir.

TEZCAN ACU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/37825)

Karar Tarihi: 19/1/2022

BAŞVURUNUN KONUSU

Başvuru, başvurucunun afiş asarak kişilere rahatsızlık verme kabahatini işlediği gerekçesiyle hakkında idari para cezasına karar verilmesinin suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

OLAY VE OLGULAR

Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

Başvurucu 1975 doğumlu olup olayın meydana geldiği tarihte İnşaat İşçileri Sendikası (Sendika) Yönetim Kurulu üyesidir.

Başvurucu ve sendika üyesi diğer kişiler, 11/11/2018 tarihi saat 17.30 sularında İstanbul Fikirtepe'de yer alan bir sokak üzerinde "3. Havalimanında Tutuklanan Direnişçi İşçiler ve Sendika Yöneticileri Serbest Bırakılsın" başlıklı bir afişi asmaya başlamıştır.

Başvurucu hakkında afiş asmak suretiyle çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 37. maddesi uyarınca 124 TL idari para cezası uygulanmış ve aynı gün kendisine tebliğ edilmiştir.

Başvurucu, afiş asma eyleminin 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesi kapsamında cezalandırma konusu yapılamayacağını ve sendikal kapsamda barışçıl bir şekilde gerçekleştirdiği eylemin herhangi bir suç teşkil etmediğini belirterek idari para cezasına itiraz etmiştir. İtirazı inceleyen İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Hakimliği, başvurucunun itirazını "muteriz hakkında afiş asmak suretiyle rahatsız etme nedeniyle idari yaptırım kararı verildiği, ihlalin tutanak ile tespit edildiği itiraza konu idari yaptırım kararının usule, yasaya ve oluşa uygun olduğu" gerekçesiyle 27/9/2019 tarihinde reddetmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE

Somut olayda başvurucu, 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde yer alan "mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız etmek" hükmü esas alınarak idari para cezası ile cezalandırılmıştır. İdari para cezasına ilişkin tutanakta başvurucunun eylemine dair bir açıklama yapılmadığı görülmüştür.

Anayasa Mahkemesince Gülay Yurt ve Kadriye Çağlar Yılmaz başvurularında 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde yer alan "mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız etmek" hükmünün unsurları detaylı bir biçimde incelenmiştir. Buna göre 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde düzenlenen hükümde "mal ve hizmet satmak" ve "bu satış amacıyla başkalarını rahatsız etmek" unsurları yer almaktadır.

Anılan kararlarda, başvuruculara isnat edilen eylemlerin 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesi hükmünde düzenlenen "mal ve hizmet satışı amacıyla çevreyi rahatsız etmek" unsurundan "rahatsız etmek" kısmının kapsamında yer aldığı kabul edilmiştir. Buna göre uygulanan kuralın bütünlüğü bozulmak suretiyle, içeriğindeki bir cümle getiriliş amacından radikal biçimde farklı bir yoruma tabi tutulmuş ve ayrı bir suç ihdas edildiği değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre bu şekilde bir cezalandırmada, bireylerin hukuki yardım almak suretiyle dahi hangi eylem ve kusurların kendilerine atfedilebileceğini, suçlu duruma düşebileceklerini bilebilmeleri mümkün değildir. Sonuç olarak kamu makamlarının söz konusu yorumunun anılan hükmün amacını aşan zorlama ve öngörülemez bir yorum olduğu kanaatine ulaşılmıştır.

Somut olayda da bu kararlardan ayrılmayı gerektirir bir yön bulunmamaktadır. 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde düzenlenen kabahatin afiş asma eylemini kapsamadığının açık olduğu, Mahkemenin afiş asmayı bu madde kapsamında değerlendirmesinin maddenin özüyle çelişen ve öngörülemez bir yorum olduğu açıktır. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun 5326 sayılı Kanun'da kabahat olarak öngörülmemiş olan fiili nedeniyle kamu makamlarınca yoruma dayalı olarak idari para cezası ile cezalandırılmasının Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

2- İşçilik alacaklarının ödenmemesine yönelik açıklama yapan başvurucunun çevreye rahatsızlık verdiği gerekçesiyle hakkında idari para cezasına karar verilmesi hak ihlalidir.

YUNUS ÖZGÜR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/12659)

Karar Tarihi: 19/1/2022

BAŞVURUNUN KONUSU

Başvuru, işçilik alacaklarının ödenmemesine yönelik açıklama yapan başvurucunun çevreye rahatsızlık verdiği gerekçesiyle hakkında idari para cezasına karar verilmesinin suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.

OLAY VE OLGULAR

Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

1975 doğumlu olan başvurucu, olayın meydana geldiği tarihte 13 No.lu iş kolunda kurulu İnşaat İşçileri Sendikası (Sendika) Yönetim Kurulu üyesi ve genel sekreteridir.

Başvurucu ve sendika üyesi işçilerden H.C.Ö. 17/1/2019 tarihinde İstanbul'un Kadıköy ilçesinde bulunan D.T.B.H. otelinin önünde işçilik alacaklarının ödenmemesine yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Başvurucunun iddiasına göre Sendika üyesi altı işçinin Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastahanesinin inşaatında çalışmaları sonucu hakettikleri ücret ve diğer alacakları ödenmemiştir. İnşaatın ana yüklenicisi D.T.B.H. Otelinin inşaatını da üstlenmiştir ve inşaatın işletme ortaklarından biridir. Bu nedenle de başvurucu söz konusu otelin önünde açıklama yapmıştır.

Açıklamanın yapıldığı yere gelen kolluk kuvvetleri tarafından başvurucu hakkında çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "Rahatsız etme" kenar başlıklı 37. maddesi uyarınca 153 TL idari para cezası uygulanmış ve aynı gün kendisine tebliğ edilmiştir.

Başvurucu, söz konusu eylemin 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesi kapsamında cezalandırma konusu yapılamayacağını ve barışçıl bir şekilde gerçekleştirdiği eylemin herhangi bir suç teşkil etmediğini, ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullandığını belirterek idari para cezasına itiraz etmiştir.

İtirazı inceleyen İstanbul Anadolu 2. Sulh Ceza Hakimliği (Hakimlik), başvurucunun eyleminin sabit olduğu ve uygulanan idari yaptırım kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazını 20/3/2019 tarihinde reddetmiştir.

Karar 25/3/2019 tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu 11/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

İNCELEME VE GEREKÇE

Somut olayda başvurucu 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde yer alan "mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız etmek" hükmü esas alınarak idari para cezası ile cezalandırılmıştır. İdari para cezasına ilişkin tutanakta başvurucunun eyleminin "çevreye rahatsızlık verme" olduğu belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesince Gülay Yurt ve Kadriye Çağlar Yılmaz başvurularında5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde yer alan "mal veya hizmet satmak için başkalarını rahatsız etmek" hükmünün unsurları detaylı bir biçimde incelenmiştir. Buna göre 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde düzenlenen hükümde "mal ve hizmet satmak" ve "bu satış amacıyla başkalarını rahatsız etmek" unsurları yer almaktadır (Gülay Yurt, §§ 34-37; Kadriye Çağlar Yılmaz, §§ 34-37).

Anılan kararlarda, başvurucuya isnat edilen eylemin 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesi hükmünde düzenlenen "mal ve hizmet satışı amacıyla çevreyi rahatsız etmek" unsurundan "rahatsız etmek" kısmının kapsamında yer aldığı kabul edilmiştir. Buna göre uygulanan kuralın bütünlüğü bozulmak suretiyle içeriğindeki bir cümle getiriliş amacından radikal biçimde farklı bir yoruma tabi tutulmuş ve ayrı bir suç ihdas edildiği değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre bu şekilde bir cezalandırmada, bireylerin hukuki yardım almak suretiyle dahi hangi eylem ve kusurların kendilerine atfedilebileceğini, suçlu duruma düşebileceklerini bilebilmeleri mümkün değildir. Sonuç olarak kamu makamlarının söz konusu yorumunun anılan hükmün amacını aşan zorlama ve öngörülemez bir yorum olduğu kanaatine ulaşılmıştır (Gülay Yurt, §§ 38, 39; Kadriye Çağlar Yılmaz, §§ 38, 39).

Somut olayda da bu kararlardan ayrılmayı gerektirir bir yön bulunmamaktadır. 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde düzenlenen kabahatin salt düşünce açıklaması fiilini kapsamadığının açık olduğu, Mahkemenin düşünce açıklamasını bu madde kapsamında değerlendirmesinin maddenin özüyle çelişen ve öngörülemez bir yorum olduğu açıktır. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.

Açıklanan gerekçelerle başvurucunun 5326 sayılı Kanun'da kabahat olarak öngörülmemiş olan fiili nedeniyle kamu makamlarınca yoruma dayalı olarak idari para cezası ile cezalandırılmasının Anayasa'nın 38. maddesinde düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

Anayasa'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

Müdahalenin Varlığı

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki işlemlerin de hak üzerinde sınırlayıcı etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple başvurucunun katıldığı düşünce açıklamasına kolluk kuvvetleri herhangi bir müdahalede bulunmamış olsa bile başvurucunun daha sonra idari para cezası ile cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmelidir.

Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa'nın 34. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvurulara uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda söz konusu müdahalenin öncelikle kanunilik koşulunu sağlayıp sağlamadığı incelenecektir.

Hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa'nın 34. maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur.

Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütü ilk olarak şekli bir kanunun varlığını gerekli kılar. Bir yasama işlemi olarak kanun TBMM iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa'da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence sağlar.

Diğer yandan kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfi ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin bu ilkeye saygılı hareket etmeleri, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir.

Somut olayda başvurucunun diğer bir Sendika üyesi ile birlikte gerçekleştirdiği bir düşünce açıklaması sonucu hakkında idari para cezası uygulanmıştır. Başvurucu hakkındaki idari para cezası 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesine göre tesis edilmiştir.

Üst başlıklarda da detaylı açıklandığı üzere 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesinde düzenlenen hükümde "mal ve hizmet satmak" ve "bu satış amacıyla başkalarını rahatsız etmek" unsurlarının yer aldığı, başvurucuya isnat edilen eylemin 5326 sayılı Kanun'un 37. maddesi hükmünde düzenlenen "mal ve hizmet satışı amacıyla çevreyi rahatsız etmek" unsurundan "rahatsız etmek" kısmının kapsamında yer aldığı kabul edilmiştir. Buna göre uygulanan kuralın bütünlüğü bozulmak suretiyle, içeriğindeki bir cümle getiriliş amacından radikal biçimde farklı bir yoruma tabi tutulmuş ve ayrı bir suç ihdas edildiği değerlendirilmiştir. Bu kapsamda suç ve cezaların kanuniliği ilkesi başlığı altında yapılan değerlendirmelerden ayrılmayı gerektirir bir yön bulunmamaktadır. Sonuç olarak başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan müdahalenin kanunla öngörülmediği kanaatine ulaşılmıştır.

Başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber