Seçtiğimiz 6 Adet Danıştay Kararı

Bugün, memurlar.net ziyaretçileri için seçilen 6 adet Danıştay kararını yayımlıyoruz. Disiplin cezası nedeniyle geçici görevlendirme işlemi uygulanamayacağı, en az iki sicil amirinin iradesinin birleşmesi suretiyle hukuksal sonuç doğuran bir sicil raporunun, belirli bir sicil amirine ilişkin kısmının iptali istemiyle dava açılmasına hukuken olanak bulunmadığı, manevi tazminat için idarenin ağır hizmet kusurunun bulunmasına gerek olmadığına dair hususları içeren Danıştay kararlarının tam metinleri için başlığa tıklayınız.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 15 Kasım 2008 14:53, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01

Sözleşmeli Kadrosu Olmadığı Gibi Hizmet Sınıfı da Yok

T.C.
DANIŞTAY
Beşinci Daire

Esas No : 2005/2411
Karar No : 2007/5976

Özeti : 657 sayılı Yasa kapsamındaki bir hizmet sınıfı içinde yer almanın temel koşulunun; bu Yasa ile, Yasanın 33. maddesi ile yollamada bulunulan Genel Kadro Kanunu kapsamında bir kadroyu işgal etmek olduğu hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : P.T.T. Genel Müdürlüğü
Vekilleri Karşı Taraf Vekili İsteğin Özeti
Av.
Av. ...
Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin 11.2.2005 günlü, E:2004/439,
K:2005/144 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen İncelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Mehmet Aydın
Düşüncesi : Dosyanın incelenmesinden, posta dağıtıcısı olan davacının, davalı idarede 399 sayılı KHK hükümleri çerçevesinde ve sözleşmeli statüde çalıştığı; 657 sayılı Yasa ile 190 sayılı KHK kapsamında bir kadroyu işgal etmediği; bunun sonucu olarak, 657 sayılı Yasa'nın 36. maddesinde sayılan hizmet sınıflarının herhangi birinin kapsamında yer almadığı anlaşılmış olup; İdare Mahkemesi'nce dava konusu uyuşmazlığın çözümünde davacının tabi olduğu mevzuat hükümlerinin olayda uygulanması gerekirken; adı geçenin 657 sayılı Yasa kapsamında bir personel olduğu kabul edilerek ve olayda "dolaylı olarak" bu Yasa'nın 71. maddesinin ikinci fıkrası uygulanmak suretiyle dava konusu işlemin iptal edilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle anılan kararın bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı : Mehmet Akkaya
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü: Ankara Posta İşleme Merkezi Müdürlüğü'nde posta dağıtıcısı olarak görev yapan davacı, (Ankara P.T.T. Başmüdürlüğü'nce Posta İşleme Merkezi Müdürlüğü'ne yazılan 15.12.2003 günlü, 48581 sayılı yazıda belirtilen) Ankara P.T.T. Başmüdürlüğü emrine hizmetli olarak atanmasına ilişkin işlemin iptali ve bu işlem nedeniyle uğradığı maddi zararın yasal faiziyle birlikte tazminine hükmedilmesi istemiyle dava açmıştır.

Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin 11.2.2005 günlü, E:2004/439, K:2005/144 sayılı kararıyla; dosyanın incelenmesinden; davalı idare bünyesinde posta dağıtıcısı olarak görev yapan ve Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin 16.6.2003 günlü, 20293 sayılı ve 10.7.2003 günlü, 23383 sayılı raporlarında konjenital kalp hastalığının süreklilik arzettiği, posta dağıtıcısı olamayacağı ve hafif işlerde çalışması gerektiği belirtilen davacının, "sağlık sorunları nedeniyle dağıtım hizmetlerinde çalıştırılmaması" yolundaki 9.6.2003 günlü başvurusuna dayalı olarak Ankara Posta İşleme Merkezi'ndeki posta dağıtıcılığı görevinden alınarak Başmüdürlük emrine hizmetli olarak atanması üzerine bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı; P.T.T. Genel Müdürlüğü'nün bir örneği dosyada bulunan 16.4.2004 günlü, 14487 sayılı, Posta İşleme Merkezi Müdürlüğü'ne hitaben yazılmış yazısından, sağlık sorunları nedeniyle rapor alan bazı posta dağıtıcılarının, Posta Dağıtım Hizmetleri Yönetmeliği çerçevesinde çalıştırılmalarının uygun bulunduğu ifade edilmesine karşın; davacının, genel idare hizmetleri sınıfındaki dağıtıcılık görevinden alınıp, yardımcı hizmetler kadrosuna hizmetli olarak sınıf değişikliği suretiyle atandığının görüldüğü; bu durumda, sağlık raporundaki gerekçeler kapsamında, davacı genel idari hizmetler sınıfından alınarak yardımcı hizmetler sınıfında hizmetli kadrosuna atanmış ise de; davacının sınıf değişikliği suretiyle atanmasına yasal olanak bulunmadığı; dolayısıyla tesis edilen dava konusu işlemin, konu, sebep ve maksat yönlerinden hukuka aykırı olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline ve bu işlemden kaynaklanan maddi zararının, davanın açıldığı 13.2.2004 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmiştir.

Davalı idare, Kurum'da çalışan personelin pozisyon değişikliği ile ilgili olarak düzenlenen Kuruluş İçi Sınav Esasları'na göre, davacının tahsil durumu (lise) itibariyle memur pozisyonuna atamasının yapılmasına olanak bulunmadığını; ayrıca, ilgilinin almış olduğu sağlık kurulu raporu nedeniyle, bulunduğu dağıtıcı pozisyonunda çalıştırılması mümkün olmadığından, adı geçenin, tahsil durumuna uygun ve Kurum'un ihtiyacı olan hizmetli pozisyonuna atamasının yapıldığını öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

Temyiz istemine konu kararda İdare Mahkemesi'nce, davacının genel idare hizmetleri sınıfındaki bir görevden yardımcı hizmetler sınıfındaki bir göreve (sınıf değişikliği suretiyle) atanmasına yasal olanak bulunmadığı gerekçesiyle iptal hükmü kurulmuş olduğundan, uyuşmazlığın çözümü açısından, öncelikle davacının statüsünün açıklığa kavuşturulması gerekmektedir:

Davalı idarenin savunma ve temyiz dilekçeleri ile dosyada mevcut "Sözleşmeli Personel Hizmet Sözleşmesi" örneğinin birlikte incelenmesinden; P.T.T. Genel Müdürlüğü'nün bir kamu iktisadi kuruluşu olduğu ve personelinin 399 sayılı, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre çalıştığı; davacının da, davalı idare ile imzalamış olduğu sözleşmeli personel hizmet sözleşmesinde yer alan koşullar çerçevesinde davalı idarede çalıştığı anlaşılmakta olup; posta dağıtıcısı olan davacının; kendilerine 399 sayılı KHK'nin hükümleri dışında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümleri de uygulanan ve 399 sayılı KHK'nin 3/b maddesinde sayılan personel ile, bu KHK'ye ekli (1) sayılı Cetvel'de kadro unvanı gösterilen diğer personel arasında yer almadığı tartışmasızdır.

Bir başka anlatımla davacı; teşebbüs ve bağlı ortaklıkların genel idare esasları dışında yürüttükleri hizmetlerinde 399 sayılı KHK'de belirtilen hukuki esaslar çerçevesinde akdedilecek bir sözleşme ile çalıştırılan ve işçi statüsünde olmayan personeldir. Bu statüsüyle davacının, davalı idarede 190 sayılı KHK ve 657 sayılı Yasa kapsamında bir kadroyu işgal etmediğinde kuşkuya yer bulunmamaktadır.

Öte yandan, 657 sayılı Yasa'nın 33. maddesinin birinci fıkrasında kadrosuz memur çalıştırılamayacağı hükme bağlanmış; bu Yasa'ya tabi kurumlarda çalıştırılan (ve 33. maddenin birinci fıkrasının açık hükmü karşısında "belli bir kadroyu işgal eden") memurların sınıflarının gösterildiği 36. maddesinde ise, "genel idare hizmetleri sınıfı" ile "yardımcı hizmetler sınıfına" da yer verilmiştir.

657 sayılı Yasa'nrn anılan maddeleri birlikte değerlendirildiğinde; bu Yasa kapsamındaki bir hizmet sınıfı içinde yer almanın temel koşulunun; bu Yasa İle, Yasa'nın 33. maddesinin ikinci fıkrasının yollamada bulunduğu Genel Kadro Kanunu kapsamında bir kadroyu işgal etmek olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, kadrosu olmayan bir kamu görevlisinin hizmet sınıfı da yoktur.
Dolayısıyla, 399 sayılı KHK'nin 3/b maddesinde sayılan personel ile bu KHK'ye ekli (I) sayılı Cetvel'e tabi personel dışında kalan ve 657 sayılı Yasa'ya tabi olmayan; sözleşme ücreti, 399 sayılı KHK'nin 25/c maddesi uyarınca kararname ile belirlenen davacının ve davacı ile aynı durumda olan personelin kadrosunun veya hizmet sınıfının bulunduğundan sözedilmesine olanak bulunmadığı gibi; bu statüde kaldıkları sürece, bu personelin "kazanılmış hak aylık derece ve kademesinin" bulunduğundan da söz edilemez.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; İdare Mahkemesi'nce davacı hakkında tesis edilen atama işleminden kaynaklanan bu-uyuşmazlık çözümlenirken, adı geçenin tabi olduğu mevzuat hükümlerinin olaya uygulanması gerekirken; davacının "657 sayılı Yasa kapsamında bir personel" gibi değerlendirilmesinde ve buna dayalı olarak, (657 sayılı Yasa'nın, kurumların, memurlarını meslekleri ile ilgili sınıftan genel idare hizmetleri sınıfına veya genel İdare hizmetleri sınıfından meslekleri ile ilgili sınıfa atayabileceklerini düzenleyen 71. maddesinin ikinci fıkrasının olayda "dolaylı olarak" uygulanması suretiyle) "adı geçenin, sınıf değişikliği yapılarak posta dağıtıcılığı görevinden hizmetli görevine atanmasına hukuken olanak bulunmadığı" gerekçesiyle anılan işlemin iptaline karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle Ankara 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 11.2.2005 günlü, E:2004/439, K;2QÜ5/144 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin l/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 7.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Disiplin cezası nedeniyle geçici görevlendirme işlemi uygulanamayacağı

T.C.
DANIŞTAY
Beşinci Daire

Esas No : 2005/3665
Karar No : 2008/42

Özeti : Davacının üzerine atılı disiplin suçu nedeniyle, geçici görevlendirme yoluna gidilmesinde; geçici görevlendirmenin amacına uygunluk bulunmadığı hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : İller Bankası Genel Müdürlüğü Vekili : Av. ...
Karşı Taraf : Vekili : Av. ...
İsteğin Özeti : Ankara 5. İdare Mahkemesi'nce verilen 12.10.2004 günlü, E:2004/1393, K:2Q04/1608 sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Işın Aka Delice
Düşüncesi : İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmüştür,
Danıştay Savcısı: Mehmet Akkaya
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabiimesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:

İller Bankası Erzurum 14. Bölge Müdürü olarak görev yapan davacı, İller Bankası Genel Müdürlüğü APK Daire Başkanlığında geçici olarak göreviendiriime süresinin üç ay süreyle uzatılmasına ilişkin 31.3.2004 günlü, 2966 sayılı işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.

Ankara 5. İdare Mahkemesi'nin 12.10.2004 günlü, E:2004/1393, K:2004/1608 sayılı kararıyla; davalı idarece, üstüne atılı bulunan disiplin suçu nedeniyle davacının görevlendirildiği ileri sürülmekte ise de, bu hususun ancak davacının atamasının yapılması halinde dayanak alınabileceği, geçici görevlendirmenin amacıyla bağdaşmadığı, bununla birlikte yargı kararı uyarınca henüz görevine iade edilmiş olan davacı hakkında çok kısa bir süre sonra salt bu karan etkisiz bırakma İzlenimi yaratacak niteilkte işlem kurulduğu dolayısıyla kurulan işlemde maksat unsuru yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.

Davalı idare, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

Yönetsel bir işlemin yargı kararını etkisiz kılmak amacıyla kurulup kurulmadığı hususu, yargı kararının uygulanmasının hemen sonrasında kurulan bir işlemin iptali istemiyle açılan davada tartışılarak değerlendirilebilir.

Davacının Erzurum 14. Bölge Müdürlüğü görevinden alınarak Kanalizasyon Daire Başkanlığı emrine mühendis olarak atanmasına ilişkin 20.5.2003 güniü, 5482 sayılı işlemin iptali istemiyle açtığı davada, Mahkemece verilen yürütmenin durdurulması kararı üzerine 12.11.2003 tarihinde görevine iade edildiği, daha sonra hakkında kurulan 24.12.2003 tarihli geçici görevlendirme işlemine karşı dava açılmadığı anlaşılmış olup anılan işlem sonrasında kurulan geçici görevlendirme süresinin 3 ay süreyle uzatılmasına ilişkin işlemde yargı kararını etkisiz kılma amacının taşındığından söz etmek mümkün değildir.

Bu nedenle, dava konusu işlemin iptali yolundaki Mahkeme kararının, işlemin yargı kararını etkisiz bırakma amacıyla kurulduğu gerekçesine ilişkin kısmında hukuki isabet bulunmamakta ise de, idarece işleme dayanak olarak gösterilen disiplin suçu İle ilgili hususun geçici görevlendirmenin amacıyla bağdaşmadığı, bu hususun atama işlemine dayanak olabileceği gerekçesi yerindedir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin reddiyle Ankara 5. İdare Mahkemesi'nin 12.10.2004 günlü, E:2004/1393, K:2004/1608 sayılı kararının iptal hükmüne ilişkin gerekçenin yukarıda yazılı kısmı kabul edilerek onanmasına, temyiz giderlerinin istemde bulunan davalı üzerinde bırakılmasına, 15.1.2008 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Temyize konu karar hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, anılan kararın aynen onanması gerektiği düşüncesiyle Daire kararına katılmıyoruz.


Memura verilen şef görev ve yetki imzasının her zaman kaldırılabileceği

T.C.
DANIŞTAY
Beşinci Daire

Esas No : 2005/5719
Karar No : 2008/59

Özeti : Hizmetin, kadro koşullarını taşımayan personel tarafından yürütülmesi ve imza yetkisinin kaldırılmaması konusunda, idarenin yargı kararı ile zorlanamayacağı hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Sağlık Bakanlığı (SSK Başkanlığı) -ANKARA
Karşı Taraf : ...
İsteğin Özeti : Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 28,2.2005 günlü, E:2004/1067, K:2005/220 sayılı kararın, davalı idarece dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi: Mahmut Ersert
Düşüncesi : Davalı idarece memur olarak görev yapan davacıya verilen şef görev ve yetkisi ile imza yetkisi kazanılmış bir hak oluşturmayacağından, her zaman kaldırılması olanaklı olup, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı: İsa Yeğenoğlu
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun ofacağı düşünülmektedir.

TÜRK MÎLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:
19.1.2005 günlü, 25705 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5283 sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığı'na Devredilmesine Dair Kanun'un 4. maddesinin l/c bendinde; bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihe kadar Sosyal Sigortalar Kurumu'nun sağlık hizmeti satın alınmasına ilişkin sözleşmeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılmış sözleşmeler, kredi anlaşmaları, yatırım projeleri ile kamu kurum ve kuruluşları leh ve aleyhine adli ve idari yargıda sağlık hizmet sunumundan, iyileştirici tıbbi malzeme alımından dolayı ve sağlık hizmet sunan personelle ilgili açılmış ve açılacak davalar ile icra takiplerinin Sağlık Bakanlığı husumetiyle yürütüleceği; bu sağlık birimlerinin bütün hak, yetki, yükümlülük, alacak ve borçlarıyla Bakanlığa geçeceği hükme bağlanmış; anılan Yasa'nın 10. maddesi uyarınca bu madde hükmü 20.2.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının sağlık hizmeti sunan personelle ilgili bir dava olduğu, 5283 sayılı Yasa uyarınca kadrosu ile birlikte Sağlık Bakanlığı'na devredilen davacının, Sağlık Bakanlığı personeli konumuna girdiği anlaşıldığından, Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı'na karşı açılan bu davanın 5283 sayılı Yasa'ya göre Sağlık Bakanlığı husumetiyle incelenmesine karar verilerek esasa geçildi.
Dava, SSK Bursa Bölge Hastanesinde memur olarak görev yapan davacının ikinci derece imza yetkisinin iptaline ilişkin 5.4.2004 gün ve 15 sayılı işlem ile şef görev ve imza yetkisinin kaldırılmasına ilişkin 14.4.2004. gün ve 1129 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 28.2.2005 günlü, E:2004/1067, K:2005/220 sayılı kararla; SSK Bursa Bölge Hastanesinde yapılan inceleme ve soruşturma sonucu düzenlenen raporda, davacının bazı günlerde gönüllü çalışma uygulamasına ilişkin İmza föyünü mesai tarihinden sonraki tarihlerde imzalamak suretiyle yersiz olarak gönüllü çalışma ücreti aldığının kanıtlanamadığı ve soruşturma sırasında toplanan delillerin eksik incelemeye dayandığı gerekçesiyle dava konusu işlemlerin iptaline karar verilmiştir.
Davalı idare; şef görev ve yetkisi ile imza yetkisi verilmesinin ilgili bakımından kazanılmış bir hak oluşturmayacağını öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Anayasanın 128. maddesinde "Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, haklan ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir." hükmü yer almıştır.
Uygulamada, asilde aranan şartlara sahip vekil memur bulunamadığı hallerde idarelerce hizmetin aksamadan yürütülebilmesi bakımından herhangi bir şekilde boşalmış veya boş bulunan bir göreve asilde aranan şartlara en yakın personel arasından görevlendirme yapılmakta ve idari görev bu şekilde yürütülmektedir.

Böyle bir durumda belli işleri yapmak üzere görevlendirilen personelin o kadro için öngörülen şartları taşımadığı da gözönüne alındığında, İdarenin genel kabul görmüş hukuk kurallarına aykırılık taşımamak kaydıyla, belli bir sebebe dayanmaksızın her zaman görevlendirmeyi sona erdirebileceği ve verilen imza yetkisini kaldırılabileceği; hizmetin kadro koşullarını taşımayan personel tarafından yürütülmesi ve imza yetkisinin kaldırılmaması konusunda idarenin yargı kararıyla zorlanamayacağı kuşkusuzdur.
Diğer bir deyişle, verilen şef görev ve yetkisi ile imza yetkisinin kaldırılması veya devamı konusunda idarenin takdir hakkı çerçevesinde tasarrufta bulunabileceği açıktır.
Yukarıda açıklandığı üzere, davacıya ikinci derece imza yetkisi tanınması ve şef görev ve yetkisi verilmesinin davacı açısından kazanılmış bir hak oluşturmayacağı, verilen görev ve yetki ile birlikte imza yetkisinin her zaman geri alınabilmesi olanağı bulunduğundan, idarece adıgeçene verilen ikinci derece imza yetkisi ile şef görev ve yetkisinin kaldırılması yolunda kurulan dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık, bu işlemlerin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki İsabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle Bursa 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 28.2.2005 günlü, E:2004/1067, K:2005/220 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin l/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 16.1.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


İki sicil amiri bulunan memur tek sicil amirinin verdiği notun iptali için dava açamaz

T.C.
DANIŞTAY
İkinci Daire

Esas No : 2007/2983
Karar No : 2007/4228

Özeti : En az iki sicil amirinin iradesinin birleşmesi suretiyle hukuksal sonuç doğuran bir sicil raporunun, belirli bir sicil amirine ilişkin kısmının iptali istemiyle dava açılmasına hukuken olanak bulunmadığı hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Maliye Bakanlığı Karşı Taraf : ...

İsteğin Özeti : Gaziantep 2. İdare Mahkemesi'nin 27.3.2007 günlü, E:2006/2462, K:2007/414 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Cevabın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.
Danıştay Tetkik Hakimi: B. Ufuk Kadıgil
Düşüncesi : İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.
Danıştay Savcısı: S. Sema Kabukçu
Düşüncesi : ... Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğünde Muhasebe Müdürü olan davacının (84) puanla iyi düzeyde belirlenen 2005 yılı sicil raporunun ikinci sicil amirince düzenlenen düşünce bölümü ile bu sicil amirince verilen sicil notuna ilişkin kısmının iptaline ilişkin olarak verilen İdare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.
Dava konusu yıl sicilinin incelenmesinden, 1. sicil amirinin 88, 2. sicil amirinin 80 puan takdir ettiği ve anılan sicil raporunun ortalama 84 puanla iyi düzeyde belirlendiği, 2. sicil amiri düşüncesi bölümünde "aşırı hırslı, bir üst görev yapabilecek niteliklere haiz değil" biçiminde düzenlendiği, davacının da 2. sicil amirince düzenlenen düşünce bölümü ile bu sicil amirince verilen sicil notuna ilişkin kısmının iptali istemiyle davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Sicil raporları, her yıl için yeniden düzenlenen, ilgili memurun o yıl içindeki meslek bilgisini, deneyimini, tutum ve davranışlarını yansıtan ve tüm bu hususların yetkili sicil amirlerince değerlendirilmesinden sonra oluşan bir hukuki belgedir. Devlet kamu hizmetlerinde ilerleme ve yükselmeyi liyakat esasına bağlamakta ve sicil raporları liyakatin saptanmasında temel belge niteliğini taşımaktadır. Sicil notu da değerlendirmeleri birbirinden ayrı sicil amirlerince takdir olunan notların aritmetik ortalamasına göre belirlenmektedir.

Buna göre, olumlu sicil almış bulunan bir kamu görevlisinin olumlu sicilin derecesini yetersiz bularak sicilin iptali için dava açmakta hukuki yararı bulunmakta ise de, en az iki sicil amirinin iradesinin birleşmesi suretiyle hukuki sonuç doğuran bir sicil raporunun belirli bir sicil amirine ilişkin kısmının iptali istemiyle dava açılmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından, yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmeksizin işin gereği düşünüldü:

Dava, ... Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğü'nde Muhasebe Müdürü olan davacının, (84) puanla iyi düzeyde belirlenen 2005 yılı sicil raporunun; ikinci sicil amirince düzenlenen düşünce bölümü ile bu sicil amirince verilen sicil notuna ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmıştır.

Gaziantep 2. İdare Mahkemesi'nin 27.3.2007 günlü, E:2006/2462, K:20Ü7/414 sayılı kararıyla; "davacının 2005 yılı sicil raporunda sicil notunun 84 olduğu, ikinci sicil amirinin düşüncesi bölümünde; 'aşırı hırslı, bir üst görev yapabilecek niteliklere haiz değil' ibaresine yer verildiği, davacının 2004 yılı sicil raporunda ikinci sicil amirinin düşüncesi bölümünde; 'çalışkan, özverili' ibaresine yer verildiği, 2005 yılına ilişkin ikinci sicil amiri değerlendirmesinin herhangi bir somut belgeye dayanmadığı ve dolayısıyla sübjektif kriterlerle hareket edildiği anlaşıldığından, 2005 yılı sicil raporundaki ikinci sicil amirinin düşüncesi kısmında hukuka uyarlık bulunmadığı" gerekçesiyle anılan sicil raporunun; ikinci sicil amirince düzenlenen düşünce bölümü ile bu sicil amirince verilen sicil notuna ilişkin kısmının iptaline karar verilmiştir.

Davalı idare, dava konusu 2005 yılı sicil raporunun objektif bir biçimde düzenlendiğini, dolayısıyla, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını Öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 111. maddesinde, Devlet memurlarının ehliyetlerinin tespitinde, kademe ilerlemelerinde, derece yükselmelerinde, emekliye çıkarma veya hizmetle ilişkilerinin kesilmesinde özlük ve sicil dosyalarının başlıca dayanak olduğu; 113. maddesinde, sicil amirlerinin belli zamanlarda düzenleyecekleri sicil raporlarında, memurların liyakat derecesini not esasına göre kıymetlendirerek tespit edecekleri; 115. maddesinde, sicil amirlerinin maiyetlerindeki memurların sicil raporları ile birlikte, bunların genel durum ve davranışları bakımından da olumlu ve olumsuz nitelikleri, kusur ve eksiklikleri hakkında mütalaalarını bildirecekleri; 119. maddesinde de, sicil raporlarındaki sicil notu ortalaması 100 üzerinden 60 ve daha yukarı olanların olumlu sicil almış sayılacağı, sicil raporlarındaki sicil notu ortalaması 60'ın altında olanların olumsuz sicil almış sayılacağı ve 121. maddesinde de; Devlet memurunun mesleki ehliyetinin tespiti amacı ile sicilinde bulunacak bilgilerin, ayrılış sicilinin verileceği hallerin, sicil raporlarının şeklinin, taşıyacağı soruların, düzenleme zamanının, uygulanacak not usulü ve bunların derecelendirilmesinin, muhafaza ile görevli makamlara dair esaslar ile itiraz ve bunu inceleyecek mercilerin; vali ve kaymakamın hangi memurların birinci, ikinci ve üçüncü sicil amirleri olduğunun, hangi memurlar hakkında da ek sicil raporu vereceklerinin ve diğer hususların genel yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

Anılan Kanun'un 121. maddesi uyarınca çıkarılıp, 18.10.1986 günlü, 19255 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Devlet Memurları Sicil Yönetmeliğimin 1. maddesinde, bu Yönetmeliğin amacının, Devlet memurunun mesleki ehliyetinin tespiti için sicilinde bulunacak bilgileri, ayrılış sicilinin verileceği halleri, sicil raporunun şeklini, taşıyacağı soruları, sicil raporlarının doldurulmasında uygulanacak not usulünü, notların derecelendirilmesini, düzenleme zamanını, uyarılan memurlarca yapılacak itirazları ve bunları inceleyecek mercileri, sicil raporlarının muhafazası ile görevli makamlara dair esasları, vali ve kaymakamın hangi memurların birinci, İkinci ve üçüncü sicil amirleri olduklarını, hangi memurlar hakkında da ek sicil raporu vereceklerini ve diğer hususları düzenlemek olduğu; 11. maddesinde; kurumlarınca bu Yönetmeliğe ekli sicil raporlarını doldurarak memurların mesleki ehliyetlerini ve şahsi kusur ve meziyetlerini tespit yetkisi tanınacak sicil amirlerinin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 112. maddesi uyarınca yürürlüğe konulacak yönetmeliklerle belirtileceği; 16. maddesinde, sicil amirlerinin, sicil raporunun memurların mesleki, yöneticilik ve yurt dışı görevlerdeki ehliyetlerinin belirlenmesini sağlayan soruların herbirini, ihtiva ettikleri unsurları esas almak suretiyle 100 tam not üzerinden değerlendirecekleri ve sorulara verdikleri notların toplamını soru sayısına bölerek memurların sicil notunu tespit edecekleri, her bir sicil amirince bu şekilde belirlenen sicil notlarının toplamının sicil amiri sayısına bölünmesi sureti ile de memurların sicil notu ortalamasının bulunacağı; 17. maddesinde, sicil amirlerinin sicil raporunu doldurdukları her memuru;

a) dış görünüşü (kılık, kıyafet),
b) zeka derecesi ve kavrayış kabiliyeti,
c) azim ve sebatkarlık, dürüstlük, sır saklamada güvenirlilik ve beşeri münasebetlerdeki başarısı,
d) alkol, kumar, vb. alışkanlıkları memuriyetle bağdaşmayacak ölçüde sürdürme, dedikodu yapma, kıskançlık, kin tutma gibi kötü huy ve davranışları,
Bakımından genel bir değerlendirmeye tabi tutacakları, sicil döneminde edinilen bilgi ve müşahadelerden yararlanılarak yapılacak değerlendirme sonuçlarına göre memurların olumlu ve olumsuz yönleri, kusur ve noksanları hakkındaki düşüncelerin sicil raporunun şahsiyet değerlendirilmesine ait bölümüne ayrı ayrı açık ve gereğine göre kısa veya teferruatlı olarak yazılacağı, sicil amirlerinin memurların genel durum ve davranışları hakkındaki düşüncelerinin, not takdirlerinde dikkate alınacağı ve 20. maddesinde de, her derecedeki sicil amirlerinin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve bu Yönetmelik hükümlerine uygun olarak memurlar hakkında sicil raporlarında yaptıkları değerlendirmelerin birbirinden bağımsız ve 16. madde hükümlerine göre etkili ve geçerli olduğu, memurların sicil notunun sicil amirlerince takdir olunan notların aritmetik ortalamasına göre tespit edileceği, ancak birinci ve ikinci sicil amirlerince yapılan değerlendirmelerin memurun sicilinin olumlu veya olumsuz olmasına tesir etmesi veya ortalama sicil notu aralarında 10 veya daha fazla fark olması halinde varsa üçüncü sicil amirinin kanaatine müracaat edileceği ve üçüncü sicil amirinin değerlendirmesinin esas alınacağı kurala bağlanmıştır.

Yukarıda belirtilen hukuki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, sicil raporları; her yıl için yeniden düzenlenen, ilgili memurun o yıl içindeki mesleki bilgisini, deneyimini, tutum ve davranışlarını yansıtan ve tüm bu hususların yetkili sicil amirlerince değerlendirilmesinden sonra oluşan bir hukuki belgedir. Sicif raporlarında ki kanaatin oluşmasına etki eden hususların somut bilgi ve belgeye dayandırılma zorunluluğu ise, "sicillerin objektifliği" ilkesinin sonucudur.

Dava dosyasının incelenmesinden; ... Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğü'nde Muhasebe Müdürü olan davacının, 2004 ydı sicil raporunda; birinci sicil amiri durumundaki Defterdar Yardımcısı'nın (75), ikinci sicil amiri durumundaki Defterdar'ın (84) puan takdir ettiği ve anılan sicil raporunun ortalama (80) puan ile iyi düzeyde belirlendiği, 2005 yılı sicil raporunda ise; birinci sicil amiri durumundaki Defterdar Yardımcısfnın (88), ikinci sicil amiri durumundaki Defterdar'ın (80) puan takdir ettiği ve anılan sicil raporunun da ortalama (84) puan ile iyi düzeyde belirlendiği, 2004 ve 2005 yıllarına ilişkin sicil raporlarında birinci sicil amirinin farklı kişiler olmasına karşın, ikinci sicil amirinin aynı kişi olduğu, 2004 yılı sicil raporunun ikinci sicil amiri düşüncesi bölümünün; "çalışkan, özverili", 2005 yılı sicil raporunun ikinci sicil amiri düşüncesi bölümünün ise; "aşırı hırslı, bir üst görev yapabilecek niteliklere haiz değil" biçiminde düzenlendiği ve bakılan davanın da, 2005 yılı sicil raporunun; ikinci sicil amirince düzenlenen düşünce bölümü İle bu sicil amirince verilen sicil notuna ilişkin kısmının iptali istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; değerlendirmeleri birbirinden bağımsız, etkili ve geçerli sicil amirlerince belirlenen sicil notları toplamının sicil amiri sayısına bölünmesi suretiyle ortalaması bulunan ve bu ortalamaya göre olumlu ya da olumsuz biçimde ifadelendirilen sicil raporlarının; Devlet memurlarının ehliyetlerinin tespitinde, kademe ilerlemelerinde, derece yükselmelerinde, emekliye çıkarma veya hizmetle ilişkilerinin kesilmesinde başlıca hukuksal dayanağı oluşturması nedeniyle, en az iki sicil sinirinin iradesinin birleşmesi suretiyle hukuksal sonuç doğuran bir sicil raporunun belirli bir sicil amirine ilişkin kısmının iptali istemiyle dava açılmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.

Bununla birlikte, sicil raporunda yer alan bir sicil amiri değerlendirmesine dayalı biçimde işlem tesis edilmesi durumunda; bu değerlendirmenin, söz konusu idari İşlem ile birlikte İptal davasına konu olacağı da tartışmasızdır.

Buna göre; ... Üniversitesi Döner Sermaye Saymanlık Müdürlüğü'nde Muhasebe Müdürü olan davacının, (84) puanla iyi düzeyde belirlenen 2005 yılı sicil raporunun; İkinci sicil amirince düzenlenen düşünce bölümü ile bu sicil amirince verilen sicil notuna ilişkin kısmının iptaline yönelik İdare Mahkemesi kararında hukuki İsabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle, Gaziantep 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 27.3.2007 günlü, E:2006/2462, K:2007/414 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin l/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, posta pulu ücretinden artan 2,00 YTL'nın isteği halinde davalı idareye verilmesine, 9.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Husumet bulunan sicil amiri tarafından verilen sicil objektif ölçülerden uzaktır

T.C.
DANIŞTAY İkinci Daire
Esas No : 2005/3504 Karar No : 2007/4933
Özeti : Dava konusu sicilin, davacıyla aralarında husumet bulunan sicil amiri tarafından düzenlenmiş olması nedeniyle, objektif Ölçülerden uzak bulunduğu hakkında.
Temyiz isteminde Bulunan (Davacı): ... Karşı Taraf : PTT Genel Müdürlüğü Vekili : Av. ...
İsteğin Özeti : Antalya 2. İdare Mahkemesi'nin 8.6.2005 günlü, E:2OO4/1333, K:2005/955 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesi uyannca temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.
Cevabın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır..
Danıştay Tetkik Hakimi: Şermin Bırtane
Düşüncesi : İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı: İsa Yeğenoğlu
Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazıl) nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İkinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:
Dava, ... PTT Merkez Müdürlüğü'nde memur olarak görev yapan davacının (C) düzeyinde belirlenen 2002 yılı sicil ve başarı değerlemesi raporunun iptali ile maddi- manevi mağduriyetinin giderilmesi istemiyle açılmıştır.
Antalya 2. İdare Mahkemesi'nin 8.6.2005 günlü, E:2004/1333, K:2005/955 sayılı kararıyla; davacının 2002 yılı İçinde tutum ve davranışlarından dolayı yazılı olarak ikaz edilmesi hususu göz önünde bulundurularak sicilinin 69 puanla (C) düzeyinde düzenlenmesinde objektif esaslardan uzaklaşıldığına dair bir bulguya rastlanmadığı, sicil amirlerinin gözlem ve kanaatine dayalı olarak tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, İ.sicil amiri ile görülmekte olan bir dava nedeniyle aralarında husumet bulunduğunu, bu nedenle sicilinin objektif olarak düzenlenmediğini, Mahkeme kararının hukuka uygun olmadığını öne sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
15.11.1990 günlü, 20696 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren. Kamu İktisadi Teşebbüsleri Sözleşmeli Personel Sicil ve Başarı Değerlemesi Hakkında Yönetmeliğin, 14.12.2000 günlü, 2000/1836 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla değişik 12.maddesinde, formlarda yer alan bölümlerden sözleşmeli personelin genel durum ve davranışlarının değerlendirilmesi bölümünün sicil amirinin kanaatine göre (olumsuz), (olumlu) veya (çok iyi) şeklinde doldurulacağı, soruların 100 tam not üzerinden değerlendirileceği, sicil amirlerinin sözleşmeli personelin sicil ve başarı değerleme raporlarına kanaatinin oluşmasına etki eden hususlara ait bilgi ve belge örneklerini eklemelerinin şart olduğu, bu şekilde bilgi ve belge eklenmeyen raporların geçersiz sayılacağı; 13 üncü maddesinde ise sicil ve başarı düzeyleri (C), (B) ve (A) olanların bulundukları görevlerin temel ücretlerine 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 43 üncü maddesinde belirtilen oranlarda başarı ücreti ilave edilmek suretiyle sözleşmenin yenileneceği hükme bağlanmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; davacının 2002 yılı sicil ve başarı değerlemesi raporunun 69 puanla (C) düzeyinde düzenlendiği, davacının daha önceki yıllar sicillerinin çok iyi (A) düzeyinde olduğu, 27.9.2002 tarihli işlemle kendisinin ve idarenin prestijini olumsuz etkileyecek tutum ve davranışlardan kaçınması yolunda yazılı olarak ikaz edildiği; birinci sicil amirinin 8.8.2002 tarihinde davacının da aralarında bulunduğu personele karşı "sövme" suçunu işlediği nedeniyle Senirkent Asliye Ceza Mahkemesi'nin 20.11.2003 günlü, E:2002/86, K:2003/72 sayılı kararıyla ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, aynı olay nedeniyle dava konusu sicili düzenleyen birinci sicil amirinin 1/8 oranında aylıktan kesme cezası ile cezalandırıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, davacının 2002 yılı sicilinin Senirkent Asliye Ceza Mahkemesi'nin E:2002/86 sayılı dava dosyasında "sövme" suçu nedeniyle davalı oldukları müdürü tarafından birinci sicil amiri sıfatıyla düzenlenmiş olduğu, bu haliyle aralarındaki husumet nedeniyle objektif ölçülerden uzak düzenlendiği sonucuna varıldığından dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Antalya 2. İdare Mahkemesi'nce verilen 8.6.2005 günlü, E:2004/1333, K:2005/955 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin l/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 12.12.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Manevi tazminat için idarenin ağır hizmet kusuruna gerek yok

T.C.
DANIŞTAY
İdari Dava Daireleri Kurulu

Esas No: 2004/753
Karar No: 2007/2323

Özeti : Manevi tazminata hükmedilmesi, idarenin ağır hizmet kusuru işlemesi koşuluna bağlı olmadığından, davacının olaydan duyduğu üzüntünün kısmen de olsa giderilmesi için, mahkemece takdir edilecek miktarın, davacıya manevi tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi gerektiği hakkında.
Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) :...
Karşı Taraf (Davafı) :Maliye Bakanlığı
İstemin Özeti :Hazine avukatlığı sınavını kazanmasına rağmen ataması yapılmayan davacının; atamama işleminin İdare Mahkemesince iptali üzerine işlem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü 560.000.000- lira maddi, 2.000.000.000 - lira manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davada; 40.124.000.- lira maddi tazminat isteminin kabulü, fazlaya ilişkin maddi tazminat istemi ile manevi tazminat isteminin reddi yolundaki kararın Danıştay Beşinci Dairesinin 24.12.2001 günlü, E:1998/844, K:2001/5092 sayılı kararı ile bozulmasına dair karara uyulmayarak manevi tazminat isteminin reddine dair ilk kararda ısrar edilmesine ilişkin bulunan Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı kararı, davacı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz İsteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi M.Önder Tekin'in Düşüncesi : Davacı temyiz isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi ısrar kararının Danıştay Beşinci Daire kararı doğrultusunda bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Celalettin Yüksel'in Düşüncesi: Davacının, Hazine Avukatlığı sınavını kazanmasına karşın atamasının yapılmamasına ilişkin işlemin Ankara 8. İdare Mahkemesince iptali üzerine, işlem sebebiyle uğradığını öne sürdüğü 560.000.000 lira maddi, 2.000.000.000 lira manevi zararın tazmini istemiyle açılan davada; 40.124.000 lira maddi tazminatın davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat istemi ile manevi tazminat isteminin reddi yolundaki, Ankara 2. İdare Mahkemesince verilen 18.9.1997 günlü 6:1996/1370 K:1997/1188 sayılı kararın, maddi tazminata hükmeden kısmının onanmasına, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulmasına dair Danıştay Beşinci Dairesinin 24.12.2001 günlü E:1998/844, K:2001/5092 sayılı kararına yapılan kararın düzeltilmesi isteminin de aynı Dairece reddinden sonra, bozma kararına uymayarak, manevi tazminat isteminin reddine ilişkin ilk kararında ısrar eden Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü E:2003/1355 K;2003/1477 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davalı idare tarafından istenilmektedir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; İdare Mahkemesince verilen kararın temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 49. maddesinin 1.fıkrasında belirtilen hususlardan hiç birinin bulunmadığı anlaşılmıştır.

işlemin İcrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler." şeklindeki hüküm idari işlemlerden dolayı uğranılan zararların tazmini için açılacak tam yargı davası konusunda ilgililere dört seçenek tanımakta ve her bir seçeneğin tabi olacağı dava süresini ayrı ayrı belirlemiş bulunmaktadır.

Memur ihtiyacının karşılanması amacıyla 27.4.1993 tarihinde yapılan sınavı kazanan davacının, atamasının yapılması yolundaki buşvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ye bu nedenle uğradığı 100.000.000 TL. zararın yasal faiziyle tazmini istemiyle açtığı davada; İdare Mahkemesi kararıyla, sonuç olarak dava konusu işlemin iptaline ve 100.000.000 TL.'nın yasal faiziyle davalı idareye başvuru tarihinden itibaren ödenmesine hükmedilmiştir. Anılan karar üzerine davacı 24.5.2001 tarihinde görevine başlatılmış, 30.5.2001 tarihinde ise kararda bahsi geçen parasal hakkı ödenmiş olup bu kararın temyiz incelemesi sonucu onanmasına ilişkin Danıştay 12. Dairesince verilen kararın kendisine tebliğ tarihinden itibaren süresinde (14.7.2003 tarihinde) davalı idareye başvurarak, atanmak üzere idareye başvurduğu tarih ile göreve başladığı tarih arasında çok uzun bir zamanın geçmesi ve bu arada üst öğrenimi bitirmesi nedeniyle oluşan zararın ödenmesi isteminde bulunduğu, bu başvurusunun yanıt verilmeyerek reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bakılan davaya konu edilen maddi zararın İdare Mahkemesince iptal edilen işlemden kaynaklandığı açıktır. Davacı ilk olarak 2577 sayılı Yasanın metni yukarıya alınan 12. maddesinde yazılı dört seçenekten ikincisini kullanmak yolunu seçmiş; iptal ve tam yargı davasını birlikte açmış ancak bu davada işlemden doğan zararlarının tümünü değil sadece dava tarihine kadar gerçekleşen 100.000.000.- liralik kısmını o davaya konu yapmıştır.
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 1983/10 sayılı kararında da belirtildiği üzere"..Bazı idari işlemler nedeniyle doğan zararlar, işlemin yapıldığı anda bellidir ve kesinlikle tespit edilebilir. Örneğin bir yıkım İşleminde bir kamulaştırma işleminde veya bir ithal izni verilmemesi işleminde doğan zararın boyutları bellidir ve miktar olarak tespiti mümkündür. Bazı idari işlemlerden doğan zarar ise, işlemin yürürlükte kaldığı süre ile bağlantılı olduğundan, zararın miktarını işlemin yapıldığı tarihte belirleme olanağı yoktur... Kamu görevlileri hakkında bu sıfatları nedeniyle alınan kararlardan ve yapılan işlemlerden doğan zararların hemen hemen tamamı, statüleri gereği kendilerine aydan aya verilen maaş ve sair ödemelerden (yan ödemeler, ek ders ücreti, fazla çalışma ücreti, mahrumiyet yeri ödeneği, aile yardımı ödeneği v.s.) yoksun kalmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Ancak bu zararların miktarını işlem yapıldığı anda tespit imkanı yoktur; zararı doğuran idari işlem yürürlükte kaldığı sürece zarar da devam edecektir..."

Bir idari işlemden doğan ve iptal ve tam yargı davasının birlikte açıldığı tarihte kesin miktarı belli olmayan zararların kalan kısmının iptal ve tam yargı davasıyla ilgili kararın, bu karara karşı kanun yollarına başvurulmuşsa verilecek kararın tebliğinden itibaren 12. maddede öngörülen süre içinde ayrıca açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceğini kabul etmek gerekir. 2577 sayılı Yasanın yukarıya alınan 12. maddesinin idari işlemlerden doğan ve iptal yada iptal ve tam yargı davalarının açılmasından sonra da devam etmekte olan zararlarla ilgili olarak tam yargı davası açma hakkının belirtilen biçimde kullanılmasını engelleyici bir hüküm içermediğini vurgulamak gerekir. 2577 sayılı Yasanın 12. maddesi idari işlemlerden doğan zararlarla ilgili tam yargı davasının idari işlemin tebliği tarihinden itibaren 60 gün içinde doğrudan veya iptal davasıyla birlikte açılmasını zorunlu kılmadığına ve hukuka aykırı idari işlemler nedeniyle uğranılan gerçek zararların Anayasanın 125. ve 2577 sayılı Yasanın 28. maddelerinde yer alan buyurucu kurallar ile hukuk devleti ilkesinin doğal gereği olarak işlemi tesis eden idarece tam olarak karşılanması gerektiğinden bu tür işlemlerden doğan ve süregelmekte olan zararların, 12, maddede öngörülen süre koşuluna uyulmak kaydıyla, kısımlara ayrılarak da dava konusu edilebileceğini kabul etmek gerekir.
Açıklanan nedenlerle Sakarya 1. İdare Mahkemesince verilen 24.1.2006 günlü, E:2005/3115, K:2006/82 sayılı ısrar kararının bozulmasina, dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 4.10.2007 günü oyçokluğu ile karar verildi.

Bu durumda, İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının dayandığı hukuki ve yasal sebepler karşısında, anılan kararın onanmasının uygun olacağı düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü:

Dava; Hazine avukatlığı sınavını kazanmasına rağmen ataması yapılmayan davacının; atanmama işleminin İdare Mahkemesince iptali üzerine işlem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü 560.000.000.- lira maddi, 2.000.000.000 - lira manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır.

Ankara 2. İdare Mahkemesinin 18.9.1997 günlü, E:1996/1370, K:1997/1188 sayılı kararıyla; davacının hazine avukatlığına atanmamasına ilişkin işlemin hukuka aykırı olduğundan iptaline karar verildiği, bu işlem nedeniyle davacının uğradığı zararın, tazmin edilmesinin Anayasanın 125. maddesi gereği olduğu; ancak, idari işlemler nedeniyle tazmini gereken bir zarardan sözedebilmek için zararın gerçekleşmiş olması ya da gerçekleşeceğinin kesin olmasının gerekli olduğu, kanıtlanmayan ve gerçekleşmesi olası bulunan zararların tazmin zorunluluğu doğmayacağının açık olduğu; davacının açıkta kaldığı dönemde Hazine avukatı olarak alması gereken aylık toplamından öğretmen olarak görev yaptığı Viranşehir Anadolu Lisesinde aldığı aylıklar toplamından indirilmesiyle ödenmesi gereken maddi tazminat miktarının 40.124.000.- lira olarak bulunduğu, davacının iptal edilen hazine avukatlığına atanmama işlemi nedeniyle hukuken korunması gerekli ölçüde şeref ve haysiyet ihlalinden veya manevi tazminat yoluyla tatmin olması gerekli acı ve üzüntü yaşadığından sözedilemeyeceği gerekçesiyle 40.124.000.- lira maddi tazminatın dava açıldığı tarihten itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat İstemi ile manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

Bu kararın manevi tazminata ilişkin kısmı temyiz incelemesi aşamasında Danıştay Beşinci Dairesinin 24.12.2001 günlü, E:1998/844, K:2001/5092 sayılı kararıyla bozulmuştur.

Ankara 2. İdare Mahkemesi, 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı kararıyla; manevi tazminatın temelde gerçek bir tazmin aracı olmayıp, doğrudan doğruya manevi tatmin aracı olduğu, bir idari eylem veya işlem nedeniyle manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelen ve bu nedenle elem ve ızdırap duyan, yaşama zevki azalan kişiye bir miktar para verilerek, onun bu yoldan tatmin edilmesinin manevi tazminat kurumunun temel amacı olduğu, idarenin hukuka aykırı eylem ve İşlemlerinden dolayı manevi tazminata hükmedilmesi için, ağır hizmet kusurunun varlığı ile bunun sonucunda kişilerin manevi değerlerinde bir eksilme meydana gelmesi, elem ve ızdırap duymaları, yaşama zevklerinin azalması, haysiyet ve şereflerinin rencide edilmesinin gerektiği, idarenin hizmet kusuru işlediğinden sözedebilmek için işlemde ağır ve önemli nitelikte yanlışlık ile yasaya aykırılık olması gerektiği, davacının göreve atanmamasına ilişkin yoruma dayalı işlem hukuka aykırı ise de, manevi tazminat verilmesini gerektirecek nitelikte ve derecede bulunmadığı, idarenin işleminin ağır hizmet kusuru ile sakat veya kasden davacıya zarar verme amacıyla tesis edilmiş bir işlem olarak değerlendirmenin olanaklı olmadığı, buna göre, idarelerin hukuka aykırı bulunan her işlemi için ilgililere manevi tazminat ödemesi olanağı bulunmadığından, manevi tazminat ödenmesi koşullan bulunmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Davacı, Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Manevi tazminat, patrimuanda meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı olmayıp, manevi tatmin aracıdır. Başka türlü giderim yollarının bulunmayışı veya yetersiz kalışı, manevi tazminatın parasal olarak belirlenmesini zorunlu hale getirmektedir. Olayın gelişimi ve sonucu, ilgilinin durumu itibariyle manevi zarara karşılık mahkemece takdir edilecek manevi tazminatın, manevi tatmin aracı olmasından dolayı zenginleşmeye yol çmayacak miktarda, fakat idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde saptanması zorunlu bulunmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, hazine avukatlığı yazılı ve sözlü sınavını kazanan ve çektiği kura ile yaptığı becayiş sonucu Viranşehir'e atanma hakkını elde eden davacının anılan yere atanmaması ve yerine başkasının atanması üzerine, Viranşehir Hazine Avukatlığına atamasının yapılması için yaptığı başvurunun cevap verilmemek suretiyle reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açmış olduğu davada; Ankara 8. İdare Mahkemesi 4.7.1996 günlü, E:1995/787, K:1996/509 sayılı kararıyla; davacının hazine avukatlığına açıktan atanmak üzere açılan sınava katılıp başarılı olduğu; yaptığı becayiş sonucu Viranşehir'e atanması gerektiğinin tartışmasız olduğu, davacı hakkında komünizm propagandası yapmak suçundan açılan kamu davası sonucunda, konuşmaların komünizm propagandası niteliği taşımadığının saptandığı ve tüm sanıkların beraatine karar verildiği, davacı hakkındaki yargılanıp beraat ettiği olay ve istihbarı nitelikteki bilgilere dayanılarak tesis edilen işlemde mevzuata uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verdiği ve bunun üzerine davacının atamasının yapıldığı anlaşılmıştır.

Danıştay Beşinci Dairesinin, bozma kararında da belirtildiği gibi; sınavı kazanmasına karşın davalı idare tarafından daha önce yargılanıp beraat ettiği bir davadan bahisle hukuka aykırı olarak hazine avukatlığına atanmayan davacının bu işlem sonucunda elem ve üzüntü duyduğu kuşkusuzdur. Manevi tazminata hükmedilebilmesi idarenin ağır hizmet kusuru işlemesi koşuluna bağlı olmadığından, davacının olaydan duyduğu üzüntünün kısmen de olsa giderilmesi için İdare Mahkemesince takdir edilecek miktarın davacıya manevi tazminat olarak ödenmesine karar verilmesi gerekirken, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesine dair ısrar kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı ısrar kararının Danıştay Beşinci Dairenin karan doğrultusunda BOZULMASINA, dosyanın Ankara 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine, 22.11.2007 günü oyçokluğu İle karar verildi.

KARŞI OY

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar Ankara 2. İdare Mahkemesinin 17.10.2003 günlü, E:2003/1355, K:2003/1477 sayılı kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddiyle, anılan kararın onanması oyuyla karara karşıyız.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber