'Sabotaj ve suikastten şüpheleniyoruz'

Haber Giriş : 01 Nisan 2009 14:28, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Dağlarda bizzat arama çalışmalarına katılan BBP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Şanverdi, "Bizi suikast şüphesine iten emareler var. Bazı arkadaşlarımız sabotaj olduğunu iddia ediyorlar" dedi.

Çalışmalar sırasında büyük zafiyet yaşandığını, bunu gören İçişleri Bakanı'nın da ?çıldırdığını, sinirlendiğini, bağırıp çağırdığını? söyleyen Şanverdi, arama çalışmalarının perde arkasını Mynet'e anlattı.

Şanverdi'nin açıklamalarından dikkat çeken başlıklar: ?Olaydan sonra aramalar ancak gece 24:00'te başladı. İlk gün bir helikopter bile kalkmadı. Sadece 26 asker bir tepeye gönderildi. Yarbay, gönüllü aramaya çıkmak isteyen sivil savunma ekiplerinin bölgeye gitmesini engelledi.?

?Komutan bizzat bana ?Askerim donanımlı değil, bölgeyi iyi bilmeyebilir, gönderemem' dedi.?

?3 bin askerin arama kurtarma çalışmalarına katılan Başbakan'a da söyledim. O 3 bin kişi içinde arama yapan sadece 26 kişiydi.?

?Genel Başkanımızı Devlet bulamayacak, Allah'ını, Başkanını seven gelsin, dedik. Helikopterin enkazını devlet değil, bizim arkadaşlarımız buldu.?

?Helikopter bulunduktan sonra ellerine bölgenin koordinatları verilen Genelkurmay ve Sivil Savunmanın seçme birliklerinden oluşan 103 kişilik bir ekip saat 20:00 civarında bölgeye gönderildi. Ertesi sabah saat 08:00 sıralarında yanlış bir yere gittikleri ortaya çıktı.?

Merhum BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun Taceddin Dergahı'ndaki defninin ardından BBP yönetiminden Türkiye'yi sarsacak şok açıklamalar geldi. Olayın hemen ardından beş gün boyunca dağlarda kalan, arama-kurtarma çalışmalarına bizzat katılan BBP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Şanverdi, sabotaj ve suikastten şüphelendiklerini belirterek, ?Elimizde bizi sabotaj ve suikast şüphesine iten emareler var. Yönetimdeki bazı arkadaşlarımız, sabotaj olduğunu iddia ediyorlar? dedi.

Türkiye'nin arama-kurtarma çalışmaları sırasında büyük bir acziyet ve zafiyet gösterdiğini anlatan Şanverdi, ?Kazanın olduğu gün tek bir helikopter kaldırılmadı. Çalışmaların başındaki komutan bizzat bana ?Askerim donanımlı değil. Bölgeyi iyi bilmeyebilir, gönderemem' dedi. Gece saat 24:00'te sadece 26 asker bir tepeye gönderildi. Yarbay, gönüllülerin bölgeye gitmelerini de engelledi. Biz de Genel Başkanımızı kendimiz aradık. Helikopterin enkazını Devlet değil, bizim arkadaşlarımız buldu. Yeri bildirmemize rağmen Genelkurmay ve Sivil Savunma birliklerinin 12 saat sonra yanlış yere gittikleri ortaya çıktı? dedi.

Bu zafiyeti yerinde gören İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın da ?çıldırdığını, sinirlenerek, bağırıp çağırdığını? anlatan Şanverdi, Emin Pazarcı'nın sorularına şu cevapları verdi:

Soru: Türkiye seçim öncesi merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopter kazası geçirdiği haberi ile sarsıldı. Ardından son derece rahatsız edici bir görüntü ortaya çıktı. Yaklaşık 3 gün süren arama kurtarma çalışmalarının sonunda enkaza ulaşılabildi. Siz başından beri bölgedeydiniz ve çalışmalara bizzat katıldınız. Neden kaza mahalline bu kadar zor ulaşıldı? Sizce bu süreç doğal mı?

Şanverdi: Tabii ki bana sorarsanız doğal değildi. Doğa şartları zordu, kar, yağmur, sis vardı. Ancak, 21. asırda teknoloji denen bir şey de var. Biz, 21. asrın teknolojisini kullanmak yerine maalesef Muhsin Başkan'ı ararken ilkel metotları kullanmak zorunda kaldık. Bunlar, insan gücüne ve insan gözüne bağlı metotlardı. Dağı, bayırı, tepeyi el feneri ile taramaya başladık.

Soru: Orada asker ve sivil savunmanın kurtarma timleri vardı. Yani bunlar el feneri ile mi çalıştılar?

Şanverdi: Askerler ve sivil kurtarma ekipleri, içinde AKUT da vardı, onların ellerinde de bizim el fenerlerinden daha güçlü projektörler vardı. Ellerinde GPS denen aletler bulunuyordu. O aletler, helikopteri bulmaktan ziyade kendilerinin kaybolması durumunda bulunmalarına yardımcı olan aletlerdi. Maalesef kurtarma çalışmalarına gelen askerde bir uydu telefonu yoktu. Telsizler de belli yerlerde çekmiyordu. Komutan tepede dururken, kurtarma ekipleri dereye veya bir çukur yere indiklerinde komutan telsizle askerlere ulaşamadığını söylüyordu. Çok ilginçtir, görevli olarak değil de kendiliğinden oraya başka bir yerden gelen kaymakamın uydu telefonu vardı.

DONANIM DA YOKTU, HELİKOPTER DE UÇMADI

Soru: Tesadüf o da.

Şanverdi: Sanırım olayı duymuş, kendisini Genel Başkan'ı seven biri olarak tanıttı. Bana ?falan yerin kaymakamıyım, ama buraya geldim? dedi. Onun uydu telefonundan görüşme yaptı birkaç defa operasyonu yöneten yarbay.

Soru: Yani askerde yeterli donanım yok muydu?

Şanverdi: Yoktu.

Soru: Sayın Başbakan'ın açıklamaları var. ?Olay duyulduktan sonra şu kadar helikopter, bu kadar insanla araziye girildi, şu şu çalışmalar yapıldı? dedi. Siz öyle diyorsunuz, Başbakan'ın böyle açıklamaları var. Ne anlama geliyor bu?

Şanverdi: Olayın başından sonuna kadar çok büyük bir bilgi kirliliği vardı. Halkımız, bu bilgi kirliliğinin sadece basına yansıyan bölümünü biliyor, ama ben bu bilgi kirliliğinin görevliler arasında da olduğunu bizzat müşahade ettim. Kazadan 2-2,5 saat sonra ben olay mahalline yetiştim. Oraya intikal ettiğimde tepede sis vardı. Bize söylenen o hava şartlarında helikopterin uçamayacağıydı. Sahadaki görevlilerden, sivil savunma ve askeri yetkililerin söylediklerinden bahsediyorum. Bir taraftan sahadaki adam ?Bu hava şartlarında helikopter uçmaz? diyor. Öbür taraftan da Başbakan ?Helikopter orada uçuyor? diyor. Biz kendilerine ordumuzun gece görüşü olan helikopterlerinin olduğunu söyledik. Onlar da durumun gece görüşü ile alakası olmadığını, sis ve kar yağma durumunda zaten teknik olarak helikopterin uçamadığını söylediler.

Soru: Yani o bölgede helikopter uçmadı mı?

Şanverdi: İlk gün ben ulaştıktan sonra hiçbir helikopter yoktu. Ben görmedim, pek çok kişiye sordum, gören de olmadı.

Zaten Genel Başkan Yardımcısı olduğum için gider gitmez bütün arkadaşlar benim yanıma geldiler. ?Başkanım, Genel Başkanımızı kaybedeceğiz, biran önce arayalım? diye. Helikopteri sordum, ?Burada helikopter melikopter görmedik? cevabını verdiler. Şimdi, normal vatandaş helikopteri görmemiş. Oradaki yetkililer de mevcut hava şartlarında helikopterin uçmayacağını söylüyorlar. Kazanın olduğu gün ve gecesi ben de görmedim. Buna rağmen Başbakan neden bu açıklamaları yapmış bilemiyorum.

BAŞBAKAN'I YANILTTILAR

Soru: Başbakan oraya bizzat geldi. Yerinde incelemeler yaptı. Siz bu konuları görüşmediniz mi kendisiyle?

Şanverdi: Görüştüm. Başbakan daha sonra geldi. Geldiği zaman valilikten bize telefon ettiler, ?Başbakan geldi, sizinle de görüşmek istiyor? diye. Dağdaydık, arazideydik biz. Sanıyorum telefondan yarım saat sonra aşağıya indik, Kaymakamlıktaki kriz merkezine gittik. Kaymakamlık makamında Başbakan'la görüştük. Başbakan'ın yanında İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü, Garnizon Komutanı Albay ve Sivil Savunma Genel Müdürü de vardı. Ben, çizmelerimle gitmiştim, her tarafım çamurdu. Bize gittiğimizde de arkadaşlar şöyle bir bilgi vermişlerdi: Başbakan bir basın toplantısı düzenlemiş ve dört helikopterle arama tarama çalışmalarının devam ettiğini beyan etmiş. İçeride bana Muhsin Başkan'ı çok sevdiğini, takdir ettiğini, olaydan çok üzüntü duyduğunu beyan etti. Ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını söyledi. Dört helikopterin orada olduğunu, sonra şu kadar askerin arazide olduğunu, Ankara'da bir kriz merkezi oluşturduklarını, başında Cemil Çiçek'in bulunduğunu, İçişleri Bakanı'nın orada olmasının olaya ne kadar önem verdiklerinin bir göstergesi olduğunu söyledi. Ben kendisine dedim ki, ?Sayın Başbakan, sizin, İçişleri Bakanınızın ve arkadaşlarının Muhsin Başkan'ı ne kadar çok sevdiğinizden benim şüphem yok. Seviyorsunuzdur, zira bütün Türk Milleti Muhsin Başkan'ı çok seviyor. Siz de eminim seviyorsunuzdur. Ancak, burada mesele Muhsin Başkan'ı sevme meselesi değildir. Mesele, arama tarama çalışmalarının çok hızlı, çok düzenli olarak yapılmasıdır. Ben, burada çok büyük bir koordinasyon eksikliği olduğuna inanıyorum. Burada arama tarama çalışmalarının düzenli yapılmadığını söylüyorum? dedim. Kendisine bir örnek vererek, ?Mesela siz basın toplantısı yapıp, 4 helikopter olduğunu söylediniz. Bize burada da söylüyorsunuz. Ben araziden geliyorum, üstümü başımı da görüyorsunuz. Arazide bir tek helikopter var. İki tane de değil, sadece bir tane. O da bizim arabalarla gittiğimiz tepelerin üzerinde uçuyor? diye konuştum. Ondan sonra hemen Emniyet Genel Müdürü'nü çağırdı. Ona arazide kaç tane helikopter olduğunu sordu. O da ?Dört tane var, ama bunun iki tanesi arıza yaptığı için Malatya'da. Bir tanesi de kalkış yapamadığı için Maraş'ta bekliyor. Ahmet Bey doğru söylüyor. Şu an itibariyle arazide sadece bir tane helikopter var? dedi.

?SADECE 26 KİŞİLİK BİR EKİP ARAMA YAPTI, GİTMEK İSTEYENLERE DE İZİN VERİLMEDİ?

Soru: Yani şunu söylemek mümkün mü: Arama kurtarma çalışmaları sırasında Başbakan'ın samimiyetinden şüpheniz yok. Ancak Başbakan'ı da yanıltmışlar.

Şanverdi: Rahatlıkla söylenebilir. Çünkü, mesela Başbakanlığın bir açıklaması vardı. Arazide 3 bin asker, 3 bin personel arama kurtarma çalışmalarına katılıyor, diye? Şimdi biz arazideydik. Bizim Alperen gençlerimiz, BBP mensupları ve normal vatandaşlar? Bizim Başkan gerçekten milletin gönlünde taht kurmuş. Arazide bunu çok sıkı bir şekilde görüyorsunuz. Biz onları organize ediyorduk. Onarlı, yirmişerli, ellişerli gruplar halinde, yanlarına bir tane araziyi bilen rehber vererek dağlara gönderiyorduk. Onu da söyledim, üç bin kişi rakamı mesela yanlış bir rakam. O üç bin kişi arasında arama yapan belki 20 kişiydi.

Soru: Bu rasgele söylediğiniz bir rakam mı? Gerçekten arama yapanların sayısı kaç kişiydi o dağlarda?

Şanverdi: Birinci günün kesin rakamını vereyim size o zaman. Gittiğimizde birinci günün gecesinde Yarbay 26 kişilik bir grup oluşturdu, tepenin birine gönderdi. Öbür tarafta da sivil savunma ekipleri vardı, gönüllü olarak gitmek istiyorlardı. Yarbay bırakmıyordu.

Soru: Sebep?

Şanverdi: ?Ben sizi gönderemem, donma tehlikesi geçirirsiniz, kaybolursunuz, bir de sizi aramayalım? falan? Onlar da ?Biz profesyoneliz, bizim sizden tek istediğimiz bir rehber vermeniz? diyorlardı. Bunu duyunca tabi ben müdahale ettim, hemen Yarbay'a gittim. Hatta yanımda TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil de vardı. ?Neden göndermiyorsunuz, bu arkadaşlar gitmek istiyor? dedim. Bana ?Arama tarama işleri düzenli yapılmalı? cevabını verdi. Ben de ?Hayır, siz göndermiyorsanız, biz göndereceğiz? dedim. Orada beni çok da duygulandıran bir olay da oldu. Sivil ekip bir rehber istiyordu. Adamın biri ?Ben burayı biliyorum, buranın köylüsüyüm, burayı dağ taş bilirim. Ben sizin önünüze düşeyim, ama bu kıyafetle gidemem, bu kıyafetle donarım orada. Üstümde elbise, ayağımda ayakkabı yok? dedi. Oradaki bizim gençlerimizden biri hemen sırtındaki gocuğu çıkarıp vatandaşa verdi. ?Al kardeşim? dedi. Ayak numarasını sordu. 42 numara olduğunu öğrenince, botunu çıkarıp ?Al sana ayakkabı? diyerek verdi. O giyinince yarbay o saatten sonra yanlarına üç de korucu görevlendirdi.

ARAMA GECE 24:00'TE BAŞLADI

Soru: Saat kaçtı?

Şanverdi: Gece 24:00 civarındaydı. Üç korucu, yedi tane de sivil savunmacı? 10 bir tarafta, 26 bir tarafta. Toplam 36 yapar. Gece 24:00'de sadece 36 kişi aramaya çıktı.

Soru: Ondan önce hiç kimse yok muydu? Yani gece 24:00'e kadar hiçbir arama yapılmadı mı?

Şanverdi: Ondan önce bana verilen rapor, kimse yoktu. Hiçbir arama yapılmadı. Bana şunu söylediler, ?Başkanım burada arama tarama yapılmıyor. Sadece arazide insanlar dolanıyor. Ellerinde bir el feneri. Askerler de bölgede güvenliği sağlıyor. Yani askerlerin arama taramadan çok güvenliği sağlamakla görevli bir vazife üstlenmiş gibi faaliyet içinde olduklarını söylediler. Zaten bunun üzerine biz müdahale ettik. Ben gecenin üçünde valiliğe gittiğimde, ?İçişleri Bakanı gelmiş? dediler. Hemen oraya intikal ettik. Ben. Valiye, ?Dağda elemanınız yok. Arama çalışmaları eksik, aksak gidiyor, neden hızlandırılmıyor?? diye sorduğumda, İçişleri Bakanı benim yanımda Garnizon Komutanı'na sordu. ?Komutanım, orada kaç elemanımız var? dedi. Komutan bir defter açtı, dedi ki ?1.200 tane.? Ben de ?Ne münasebet sayın komutanım, sizin bu söylediğinizin gerçekle hiç alakası yok. Ben dağdan geliyorum. Sizinle orada da görüştük. Siz de arazideydiniz, ben de arazideydim. Defterinizde 1.200 kişi olabilir, ama siz bana kaç kişinin arama yaptığını söyleyin? dedim. Bu yarbay değildi, albaydı. ?Bir tarafa 26 kişi, bir tarafa da 10 kişi gönderdiniz. Ama siz gelmişsiniz burada 1.200 kişi var diyorsunuz? dedim. Aslında ikinci ve üçüncü gün verilen beyanatlar da aynı noktadaydı. Yani defter üzerinde 3-4 bin kişi olabilir. Ama oraya gönderilen askerler köylüden çok daha az donanımlıydı. Komutanın da bizzat bana söylediği şu: Benim askerim donanımlı değil, bölgeyi çok iyi bilmeyebilir. Onun için gönderemem onları, rehber ve sivil kurtarma ekipleri olmadan. Bundan dolayı alttan yukarıya doğru çok büyük bir bilgi eksikliği ve bilgi karmaşası ve yanıltma olduğuna şahsen inanıyorum ben.

İÇİŞLERİ BAKANI ÇILDIRDI

Soru: İçişleri Bakanı ve Başbakan geldikten sonra bu tablo değişti herhalde?

Şanverdi: Benim bahsetmiş olduğum devletin acziyetini, zafiyetini İçişleri Bakanı da gördü oradayken. İçişleri Bakanı nasıl gördü? Mesela yetkililer geliyordu, ?Biz falan yere gidip, falan işi yapacağız? diyorlardı. Soruyorduk biz de onlara: ?Bunu ne kadar zaman içerisinde bitirirsiniz?? Kurtarma çalışması çünkü bu, zaman çok önemli. Mesela, ?Bunu üç saat içerisinde yaparız? diyorlar. Altı saat geçiyor, olmuyor, yedi saat geçiyor, olmuyor. Son derece donanımlı ve etkili ekipleri olduğunu söylüyorlar. Sivil Savunmanın öyle bir ekibi vardı. O ekibe koordinatlar verildi. GPS aletleri de verildi. Gittiler, 6-7 saat sonra bizi aradılar. Daha doğrusu telsizle Garnizon Komutanı'nı aradılar. Ben yanlarındaydım zaten. Sürekli olarak dinliyordum. İşte oradaki komutana, ?Komutanım sivil ekipler geri dönmek istiyor? dediler. ?Neden? diye sorulduğunda, falan eksik, filan eksik, diye saymaya başladılar. Orada kalmaları durumunda tehlike oluşacağını ve dönmek istediklerini söylediler. Bunu İçişleri Bakanı'na söylediğimizde çıldırdı. Sivil Savunma Genel Müdürü'nü çağırdı, ?Ne oluyor, siz neden böyle yapıyorsunuz?? diye. Bu bir zafiyettir. Çok olay yaşadık da işin uç noktasını söyleyeyim. Biz helikopteri bulduk ve bu yeri görevlilere teslim ettik. Dedik ki, ?İşte Genel Başkanımızın helikopteri burada. Adres burası. Koordinatları çıkarttılar ve Genelkurmay'ın DAK denen bir timi var. Çok özel donanımlı, arama kurtarma üzerine eğitilmiş. Onlarla sivil savunma ekipleri toplandılar, 103 kişilik bir ekip oluşturuldu. ?Biz gidiyoruz? dediler. Bu, gece aşağı yukarı 19-20 gibiydi. Helikopter bulunduktan üç saat sonra harekete geçtiler. Bize ?Saat 24:00 gibi orada oluruz, mümkünse cesetleri alır geliriz? dediler. İkinci gün sabahleyin saat 08:00'e kadar yerlerine ulaşmamışlardı. Sabah hava aydınlanınca maalesef yanlış yere gittikleri ortaya çıktı. Helikopter burada, onlar helikopterin yarım saat uzaklığındaki bir yere gitmişler. Türkçesi yanlış yere gitmişler. Genel Başkanımızı ve diğer cesetleri bulan ekibi biz helikopterle gönderdik oraya ikinci gün. Yani, ilk gün gidenler boşa gitmiş oldu. Biz yeri tespit ettik, helikopteri bulduk, adresi de devlete verdik.

Soru: Kurtarma ekipleri gitti bulamadı, yanlış yere gitti, diyorsunuz. Sonra tekrar köylülerden mi yardım istediniz?

Şanverdi: Sonra muhtar dediğimiz bizim köy temsilcisini tekrar çağırdık. Hemen bir ekip gönderdiler, evinden aldırdılar. Ekip onu bize tekrar getirdi. Düşünün, köylü bize talimat veriyordu, şuraya inin, buraya inin, diye. İkinci gün hava aydınlandı, aydınlandıktan sonra oraya helikopterle özel birlikler sevk edildi. Onlar getirdiler, cesetleri bulup. Tabi İçişleri Bakanı da bunu bizzat gördü. İşte, komutan, Emniyet Genel Müdürü ve biz de gördük.

Soru: Ne oldu onların tepkileri?

Şanverdi: Özellikle oradaki amir konumundaki İçişleri Bakanı'nın tepkisi çok ağır oldu. Bağırdı, çağırdı, sinirlendi. Bana dönüp ?İşte görüyorsunuz? dedi. Benim için de devletin bir zafiyetiydi bu.

?DEVLET BULAMAYACAK, ALLAH'INI VE YAZICIOĞLU'NU SEVEN ÇİZMESİNİ ALSIN, GELSİN?

Soru: Tekrar başa dönersek, helikopterin enkazı nasıl bulundu?

Şanverdi: İlk gün biz bu karmaşayı görünce ertesi sabah ben basına arazide bir beyanat verdim. ?Arkadaşlar, genel başkanımızı anladığım kadarıyla bu devlet bulamayacak. Genel Başkanımızı bizim bulmamız gerekiyor? dedim. Bu açıklamayı iki yerde yaptım. ?Allah'ını, Muhsin Yazıcıoğlu'nu seven çizmelerini alsın gelsin? çağrısı yaptım. Kazanın olduğu günün ertesi sabahtan itibaren biz bir merkezden Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelenlerin başına bir rehber verip, bölgelere göndermeye başladık. Neticede helikopteri bulanlar da bizim arkadaşlarımız oldu.

Soru: Onu da mı siz organize ettiniz? Bir bilgi mi vardı, yoksa rasgele mi gittiler oraya?

Şanverdi: Köylüler bu helikopterin düşeceği üç beş tane yerden bahsediyordu.

Soru: Peki bu bilgileri resmi makamlara ilettiniz mi?

Şanverdi: Evet, ilettik.

Soru: Bakmadılar mı oralara?

Şanverdi: İşte bakmaları anlattığım meyanda oldu. Mesela, helikopterin bulunduğu nokta ilk gece aslında bize bir köylü tarafından söylendi. Orada Sisne'de 5-6 hanelik bir köy var. ?Helikopter sesi duydunuz mu?? diye sordum ben. Dedi ki: Ben abdest almaya çıkmıştım. Buradan bir helikopter geçti. Çok alçak geçiyordu, kavakları yalar gibi gidiyordu. Öyle kavis yapıp gitti. Saatini sorduğumda, ?Ben ikindi namazının abdestini alıyordum, saati bilmiyorum? dedi. O da işte 3-3,5 arası, tam helikopterin düştüğü zamana denk geliyordu. ?Amca bu helikopterin düştüğü söyleniyor? dediğimde, ?Doğru, bu kadar alçak giden helikopter kaza yapabilir. Ama kaza yapmışsa, buradan 500-600 metre ileride bir tek ev var, onun ya sağına, ya soluna düşmüştür? yorumunu yaptı. Biz bu konuşmayı yaptıktan yarım saat sonra aynı noktaya İl Emniyet Müdürü, Vali ve Garnizon Komutanı Albay geldi. Köylü aynısını onlara da anlattı. Ben nakletmedim, bizzat köylünün anlatmasını istedim. Onu dinledikten sonra köyde bir eve geçtik, aynı ekiple birlikte. Haritaları çıkarttı askeriye. Yaşlı adamın anlattıklarına göre haritalar üzerinde yer tespiti yapıldı. O yaşlı adamın yaptığı tespit, Genelkurmay'ın vermiş olduğu koordinatlara uyuyordu. Komutan, yaşlı adamın söyledikleri ile saatin ve Genelkurmay'ın tespitlerinin uyuştuğunu söyledi. Helikopterin rengini de sordum ben, o da uyuyor. Saat bu arada tabi gece 02:00 olmuştu. İşte gece karanlıkta gidilse bile orada bir şey bulunamayacağı, oraya çıkmanın çok zor olduğu, erkenden o noktada çalışmanın yapılması gerektiği üzerinde karara vardılar, Vali, Emniyet Müdürü ve Garnizon Komutanı. Ondan sonra gittiler. Biz de arkadaşlarla sabaha kadar aramaya devam ettik.

Soru: Peki ertesi sabah ne oldu? Oraya neden gidilmedi?

Şanverdi: Gittiklerini söylediler. Ama bildiğiniz gibi Genel Başkanımızın helikopterini onlar değil, bizim arkadaşlarımız buldu.

Soru: Siz mi gönderdiniz helikopteri bulanları oraya?

Şanverdi: Şimdi o gidenler iki ekip. Birisi 16 kişilik Döngel denen köyden. Başlarında da o köyün muhtarı var. O köy muhtarı, aynı zamanda bizim BBP'nin köy temsilcisi, bizim partinin mensubu Yılmaz Bey. Onlar 16 kişilik bir ekip oluşturmuşlar. Öbür taraftan da Göksunlu Abdullah Bey var. O da bizim arkadaşımız. O da tek başına gelmiş ve birleşmişler. Bizim oluşumundan haberimiz yok. Bizim ekipler oluşturup gönderdiğimizi öğrenince, ?Biz avcıyız, buralara av için geliyoruz zaten. Buranın dağını, taşını, çakalını, kurdunu biliriz. Onun için size sormadan hemen kendimiz bir ekip oluşturduk, geldik? dediler. Ama helikopteri bulduklarında hemen bizi aradılar. Ben iki defa görüştüm arazideyken. Aşağıya aldığımız zaman onları tekrar yüz yüze görüştük. Onlar bizi aradıklarında Abdullah Bey diyordu ki: ?Başkanım, biz helikopteri bulduk. Şu anda helikopterin başındayız. Burada 4 tane ceset var.? Ben de bu cesetler arasında Genel Başkanımızın olup olmadığını sordum. ?Cesetler arasında Genel Başkanımız yok? dedi. ?Emin misin, bir daha bakar mısın?? diye sordum. ?Eminim, biz 17 kişiyiz. 4 ceset var. Genel Başkanımız bunların içerisinde değil? cevabını verdi. Ancak, donmak üzere olduklarını, acilen oradan aldırılmalarını istedi. Ben kendim iki defa kriz merkezine gittim. Valiye söyledim, bakana söyledim. ?Efendim, bu adamlar donmak üzereymiş, bunlara bir helikopter gönderin? dedim. Gönderemediler helikopter. Hava şartlarından dolayı helikopterin oraya gidemeyeceğini söylediler. Çocuklara biz hava şartlarından helikopterin gidemeyeceğini söyleyince, onlar kendileri inmeye başlamışlar, oradan. İnmişler, 5-6 kilometrelik bir yürüme mesafesi var. 3-4 kilometre yürüdükten sonra bir araba bulmuşlar. O arabayla bize geldiler. Ondan sonra yüz yüze görüştük zaten.

YÜZÜNDE PARÇALANMA VE YANIK YOKTU

Soru: Siz otopsi sonucunu biliyorsunuz. Ayrıca, Muhsin Yazıcıoğlu'nu da ilk gören parti yetkilisi sizsiniz. Otopsi sonucu hangi bilgileri edindiniz? Naşını gördüğünüzde nasıldı? Bu konuda da çok bilgi kirliliği var?

Şanverdi: Muhsin Başkan'ı ilk görenlerden biriyim ben, değdiniz gibi. Muhsin Başkan'ın ne yüzünde, ne vücudunda, hiçbir yerinde parçalanma yoktu. Hiçbir yanık izi yoktu. Sadece sağ kulağının altında çok ufak bir sıyrık vardı. Yani küçük bir kaza yapsanız ondan fazla çiziğiniz olurdu. Ayağı kırıktı yalnız, onu biliyorduk. Kendisini sıkmış bir hali vardı. Yüzü tabi 4 gün kar altında kalmanın etkisiyle biraz morarmıştı. Elleri ve ayakları da de sarı gibiydi, hani hamamda çok kalırsınız da buruşur ya öyleydi. Her tarafına baktık. Hiçbir yanık ve parçalanma yoktu.

Soru: Otopside, kaza sırasında kaburgalarının kıldığı tespiti yapılmış?

Şanverdi: Onu bilemiyorum. Otopsi raporunu yayınladıklarında göreceğiz.

Soru: Ne dediler, kazadan hemen sonra yaşıyor muymuş? Helikopterin düşmesi sonucu mu, yoksa donmaktan dolayı mı vefat etmiş?

Şanverdi: Hiçbir şey söylemediler. Doktorlar, ?Bu konuda biz karar veremeyiz? dediler. Doktorlar da değil, Adana'dan adli tıp kurumundan uzmanlar istendi. Sanıyorum üniversite hocalarıymış onlar. Tam işlerini bitirmeden, raporu yazmadan önce bir şey söyleyemeyeceklerini bildirdiler. Afaki olacağını söylediler. Ben uzman değilim, ama dıştan bakıldığında Genel Başkanımızda hiçbir şey yoktu.

Soru: Geriye doğru baktığınızda, arama kurtarma çalışmalarında büyük bir zafiyet olduğunu ve Başbakan'ı da yanılttıklarını söylediniz.

Şanverdi: O net.

SUİKAST VE SABOTAJ SÜPHESİ

Soru: Peki, olaydan sonra Başkanlık Divanı'nda yaptığınız değerlendirmede, parti yöneticileri olarak, bunun bir kaza olmadığı, arkasında başka bir takım sebepler bulunduğuna yönelik kuşkular ortaya çıktı mı?

Şanverdi: Şimdi tabi bizim Divan'da büyük bir sorumluluğumuz var. Genel Başkanımızı kaybettik, acılıyız da. Ben zaten dört gün oradaydım, beşinci gün buraya gelebildim. Arazinin dışına çıkamadığımız bu dört-beş gün içerisinde bizim birinci derecede endişemiz, çabamız Genel Başkan'ı bulmak üzerineydi. Neden kaza değildi, mesela. Elimizde bir kaza raporu yok aslında bizim. Türk Milletinin de yok, devletin de yok. ?Helikopter kaza geçirmiş? deniyor. Ama, bana bu güne kadar hiç kimse bir kaza raporu göstermedi. Şundan dolayı kaza olmuştur, denilmedi. Dolayısıyla kazanın dışında işte bir suikast mi oldu, sabotaj mı oldu, başka bir şey mi oldu alternatiflerini ben şahsen bir kenarda tutuyorum.

Soru: Yani daha net olarak soruyorum: Bu kaza denilen olay, sizce bir suikast olabilir mi?

Şanverdi: Her şey olabilir. Olabilirlik zaten her zaman var. Onu biz bilemeyiz.

Soru: Size göre var mı? Bu ihtimal yüksek mi? Bir bilgi kirliliği ve üst üste gelen aksilik denilebilecek olayları yan yana sıraladığınızda suikast ve ardından bilgi kirliliği ortaya çıkaran çevreler olabilir m size göre?

Şanverdi: Açıkçası ben ve değer arkadaşlar ?aslında bir tek ben de değilim- bu konuyu yeni yeni de konuşmaya başladık, kendi camiamız arasında. Herkesin öyle bir şüphesi var, herkesin. Bir soru işareti var.

Soru: Soru işareti ne?

Şanverdi: Genel Başkanımıza bir suikast mi düzenlendi? Hatta bunu iddia eden arkadaşlarımız da var. Yönetimde olan arkadaşlarımız, ?Genel Başkanımıza bir suikast düzenlenmiş olabilir. Biz bunun üzerine gidelim. Helikoptere sabotaj yapılmış olabilir, bunun üzerine gidelim? diyen arkadaşlarımız da var. Yok değil, ama elimizde bir bulgu, bilgi, şu an itibariyle kesin bir şeye ulaşabilmiş değilim. Dediğiniz gibi olabilirliği noktasında şüphelerimiz var. Ayrıca, bizi biraz bu yöne iten emareler de var haklı olarak. Nedir bu emareler? İşte helikopterin kaza yaptığını söyledikleri andan itibaren Genel Başkanın kurtulduğu söylendi. Genel Başkanın sadece ayağının kırık olduğu söylendi.

Soru: O bilgi doğru da çıktı değil mi,?

Şanverdi: Evet, doğru da çıktı. Kim biliyordu onun ayağının kırık olduğunu? Genel Başkanın yaşadığını kim biliyordu? Ondan sonra dediler ki, ?Maraş'ta falan hastaneye sevk edildi?, sonra ?Hayır, Kayseri'ye sevk edildi? denildi. Hatta arkadaşlarımız Ankara'dan Kayseri'ye gittiler. Şimdi, bu bilgilerin bilinçli olarak verilmiş olabileceği ihtimali de var, yanıltma açısından. Ama öyle olmasa bile bu yanlış bilgilendirme netice itibariyle kazadan yarım saat bir saat sonra köylülerin yapacağı aramayı, taramayı önledi. Çünkü, kaza 15:30'da oldu, daha hava kararmamıştı.

Soru: Hava durumu nasıldı, kazanın olduğu sırada? Sis ve kar yağışı var mıydı?

Şanverdi: Tepelerde varmış sis. Şimdi 15:30'da kaza ilan edildiği zaman eğer ?Helikopter bulunamadı, Genel Başkan bulunamadı? denmiş olsa, o bölgedeki bütün köylüler seferber olurdu. Bunu mesela devlet resmi bir açıklama ile yapabilirdi. Bilgi kirliliğini önlemek için hemen çıkıp televizyona ?Helikopter bulunamamıştır. Köylü vatandaşlarımızdan yardım istiyoruz? denilebilirdi.

Soru: Böyle bir açıklama yapıldı ama, aradan çok uzun süre geçtikten sonra.

Şanverdi: Benim dediğim, Kayseri hastanesinde olacağı, Maraş'ta olacağı beyanı verildikten sonra? Hemen İçişleri Bakanlığı veya askeri kuvvetler kimse veya Başbakanlık Kriz Merkezi ?Hayır, bu doğru bilgi değildir, Genel Başkan ve helikopter bulunamamıştır, arama tarama çalışmalarına hemen başlanması lazım? diye bir açıklama yapabilirdi. Yani ben oraya intikal ettiğimde, birlikler de yeni intikal ediyordu. Takriben kazadan 2,5 saat sonra.

TAŞIDIĞI BAYRAĞI GÖNDERE ÇEKMEYE ÇALIŞACAĞIZ

Soru: Pek çok kişinin sorduğu bir soru daha var. Muhsin Yazıcıoğlu vefat etti. Bundan sonra Büyük Birlik ne olacak?

Şanverdi: Muhsin Yazıcıoğlu her şeyden önce bir dava adamıydı. Siyasi hareketin lideriydi. Her zaman şunu söylerdi Genel Başkanımız: Ben tek başıma da kalsam inandığım davada yürürüm. Dolayısıyla şahsım adına, kendisi ile kader birliği yapmış bir kişi olarak konuşuyorum. Muhsin Yazıcıoğlu'nun taşıdığı bayrağın bıraktığı yerden devam ettirilmesinin bizim üzerimizde bir mecburiyet ve görev olduğu kanaatindeyim.

Soru: Peki bu konuyu Başkanlık Divanı'nda görüştünüz mü? Bundan sonrası için bir yol haritası çizdiniz mi?

Şanverdi: Hayır, daha ona sıra gelmedi. Birinci önceliğimiz Genel Başkan'ın bulunmasıydı. İkinci sırada defin töreni vardı. Onu da gerçekleştirdik. Ardından bunları oturup konuşacağız. Aslında konuşmaya da gerek yok. Divandaki arkadaşların da benden farklı düşündüğünü zannetmiyorum. Genel Başkanımızın bize emanet etmiş olduğu bayrağı hakkıyla göndere çekmeye çalışacağız.

Soru: Kazadan sonra yaşanan bir haftalık süreç ve duygularınızla ilgili ekleyecekleriniz var mı?

Şanverdi: Türk Milleti'nin başı sağ olsun. Bu sözün bittiği yer. Muhsin Başkan yaşadığı gibi öldü. Yaşam boyu mücadele, koşuşturma içerisindeydi. İnandığı dava uğruna Türk Milletini aydınlatma ve güzelliklere götürme uğruna hemen hemen 24 saat mesaisi vardı. Hep uğraşı, çalışma içerisindeydi. Kazaya da bakarsanız, koşuşturma neticesinde, bir yerlere yetişmek telaşı, bir şeyler yapabilme gayreti içerisindeyken vefat etti. Zaten O'na yatakta ölmek yakışmazdı. Biz üzülüyoruz, ama bence ölümü çok güzeldi! Kendisinin de mutlu olduğuna inanıyorum.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber