Türkiye'de en uzun süre yaşama rekoru Nazilli'de...

Kaynak : Sabah
Haber Giriş : 07 Temmuz 2010 08:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Burada yüz yaşına ulaşanlar her gün daha da artıyor. Akdeniz Üniversitesi'nin araştırdığı ilçe dünyanın da ilgi odağı. Nazilli Kaymakamı uzun yaşamanın formüllerini kendine de uyguluyor

Türkiye'nin en uzun ömürlü ama en sağlıklı insanları Aydın'ın Nazilli ilçesinde yaşıyor. Burada 65 yaş üzerinde 40 bin kişi var. 90 yaşın üzerindekilerin sayısı ise 161. Yüze ulaşanlar da her yıl artıyor, üstelik bunların hepsi dinç ve kendilerine bakacak durumda. Nazilli Kaymakamlığı ve Akdeniz Üniversitesi bu bölgeyi özel olarak incelemeye aldı. Uzun yaşamın sırrını ve burada neden daha fazla kişinin 100 yaşına ulaştığını araştırıyor. Bu bölge Amerika ve Almanya'da da üniversitelerin ilgisini çekti, geontoloji bölümleri incelemek üzere buraya geldiler. Nazilli, dünyada en uzun yaşanan yer olarak bilinen Japonya'daki Okinowa adası ile kardeş şehir olmaya hazırlanıyor.

HERODOT'UN SÖZÜ...

Nazilli'de bulunan Kuyucak ve Yenipazar'da 100 yaşını çoktan geçmiş tam 28 kişi var; üstelik bunların hiçbiri yatalak değil. Kaymakamlığın kapısında Herodot'un bir sözü yazılı "Ve Tanrı insanları uzun ömürlü olsun diye Nazilli'yi yarattı." Heredot'un bu sözü söyleyip söylemediği bilinmiyor ama öyle olduğu kabul ediliyor ki artık resmi bir dairenin kapısını süslüyor. Nazilli Kaymakamı Caner Yıldız bölgeye geldiğinde 102 yaşındaki Hatice Aktaş'ı evinde ziyaret etmiş. Onun yaşam enerjisine, öğütlerine hayran kalmış sonra ilçede, 100 yaşında çok kişi olduğunu öğrenince, araştırmaya başlamış. İşte projenin temelleri böyle atılmış. Hatice Nine geçen yıl ölmüş ama onun sayesinde başlayan proje devam ediyor. Son yıllardaki çalışmalar Kaymakam Caner Yıldız'ın yediğinden içtiğine hayat felsefesine kadar pek çok şeyini değiştirmiş.

HAVA KARARMADAN YİYORLAR

İşte Kaymakam Caner Yıldız'ın uzmanlarla birlikte tek tek kapıları çalarak sürdürdükleri araştırmadan notlarına aktardığı gözlemler:

Gamsızlar, eşlerini kaybediyorlar, bazıları çocuklarını bile kaybetmişler 100 yaşına gelene kadar pek çok arkadaşlarından olmuşlar ama neşelerini kaybetmemişler.

Hava karardıktan sonra hiç yemek yemiyorlar. Akşam yemekleri altı yedi gibi bitiyor ve daha sonra ağızlarına bir şey sürmüyorlar.

Bir elleri yağda bir elleri balda yaşamları olmamış çoğunun yaşamı çok zor geçmiş. Sıkıntıyı biliyorlar ve nasıl başa çıkmaları gerektiğini öğrenmişler çok fazla üzerlerinde taşımıyorlar.

ZEYTİN VE İNCİR...

Çok fazla ot yiyorlar, ısırgan otu, zeytin ve incir uzun yaşayanların sofralarından eksik olmamış.

Hava ve su bileşimi önemli. Yüz yaşına gelenlerin bulunduğu bölgelerde hep bir su kaynağı ve değişik bir hava akımı oluyor. Onların bulunduğu yerlerde zeytinlikler çok daha bereketli.

Yüz yaşına gelenlerin HDL'lerini ölçtürdük iyi kolesterolleri hepsinin artık yaşlanmalarına daha hareketsiz bir hayata geçmelerine karşın 68'den yüksek çıktı. Total kolesterolleri hiç sorunlu değildi.

Buraya geldikten sonra aldığım tavsiyelerle çay yerine tarçın, karabaş otu ve kimyonu karıştırarak bir çay içmeye başladım. Günde üç fincana kadar içiyorum onların formüllerini hayata uyguluyoruz.

'Hâlâ zeybek oynarım'

Kübra Girgin 101 yaşında; bu aralar yaylaya çıkıp yazı orada geçirmeyi planlıyor. Nazilli'nin en ünlü yüzlüklerinden biri. Çünkü yaşının çok gerisinde bir yaşam enerjisi var içi içine sığmıyor. Gözleri ise pırıl pırıl...

ZEYTİNYAĞI SABUNU

"Ben 15 yıl daha yaşarım" diyor. Tansiyonu yok, kolesterolü yok. Arada bir grip olduğunda otları kaynatıp içiyor... Çocukluğu sıkıntılarla geçmiş, babasını Balkan Savaşı'nda kaybedince kardeşleriyle evlatlık verilmiş, çok yokluk çekmiş. 44 yaşında verem geçirmiş sonra yola devam etmiş. "Ben keyifli, cilveli, neşeliyimdir" diyor. Elma yanaklarının sırrını zeytinyağlı sabun kullanmasına bağlıyor. Hâlâ zeybek oynadığını söylüyor, eşine çok âşık olmuş. Kimseyi kırmamış, kötü söz söylememiş. "Ballı bir hayatım oldu, ben daha çok yaşarım" diyor.

'Bastonum ihtiyaçtan değil sadece süs'

Mustafa Hacıkundakçı en dinç yüzlüklerden biri. Görüntüsü en fazla 75 ama takvim yaşı 103. Yalnız başına yaşıyor, iki katlı evini kendi çekip çeviriyor, arada bir tanıdıkları gelip yardım ediyormuş ama yemeğine kadar kendi pişiriyor. Sigara hiç içmemiş, içkiyi bilmiyor. Çobanlık yapmış çok yol yürümüş. Dört çocuğu olmuş ve 24 yıl önce eşi ölünce o da yalnız yaşamaya başlamış. Evlendirmek isteyenler olmuş ama o istememiş. Çok inançlı, namazını hiç kaçırmamış ama "yüzden sonra bize sorgu sual yok, günahlarımız sıfırlanıyor" diyor. Yüz yaşında olmasına karşın kulaklık kullanmasına gerek yok, gözlüğü ise okumak için kullanıyor o kadar. Öğlen uykusu mutlaka uyuyor ve uyumadan önce mutlaka kitap okuyor. 80 yaşında hacca gidip gelmiş bu nedenle dini kitapları sevdiğini söylüyor.

KENDİMİN DOKTORUYUM

"İnsan kendinin doktoru olacak" diyor. Tıka basa yemek hiç yememiş, hep tek çeşit yemekle sofradan kalkmış. "Mide çok karıştırılmaz" diyor. Acı, ekşi ve turşu sevmezmiş. "Şimdiki sofralarda on çeşit yemek var ya şaşıyorum" diyor. Eti yiyebildiği kadar yediğini söylüyor. Çarşı, pazar alışverişini bile kendisi yapıyor. Evi iki katlı rahatlıkla inip çıkıyor. Bastonunu süs diye kullandığını gün içinde kaldırıp askerlikteki gibi egzersiz yaptığını anlatıyor.

'Yoğurtsuz sofraya hiç oturmadık'

Yetmiş beş yıllık evli olan Hatice Deveci (99) ve Bekir Deveci( 103) aralarında ortak bir dil geliştirmiş birbirlerini anlıyorlar. Zor işittikleri halde birbirlerini duyuyorlar. Hâlâ kendi dişleri, kolesterolleri yok, şekerleri sınırlı ve hiç ilaç kullanmıyorlar. Sekiz çocukları olmuş şimdi oğullarıyla birlikte yaşıyorlar ama ihtiyaçlarını kendileri karşılıyor. Yoğurtsuz hiç sofraya oturmamışlar, günde 5-6 domates mutlaka yerlermiş, taze fasulye, ceviz ve incir en sevdikleri yiyecekler. Birbirlerinin kalbini hiç kırmamışlar, hiç küsmemişler.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber