M. Türköne: Kürtçe eğitim tartışılmamalı, hemen karşılanmalı

Kaynak : Star Gazetesi
Haber Giriş : 04 Ekim 2010 08:40, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

KÜRT AÇILIMINDA YENİ EVREYİ SİYASET BİLİMCİ PROF. MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE DEĞERLENDİRDİ

Türköne: PKK'nın herşey Öcalan'la görüşülsün ısrarı kırıldı. Bunu devletin ve hükümetin tavrı sağladı. Terör örgütünün tasfiyesi PKK ile, siyasi meseleler BDP ile görüşülüyor.

İlk adı Kürt açılımı olan ve "Türkiye atılımı" olarak düşünülen demokratik açılımda yeni bir evreye geçildi. Kürt sorununu çözmek, terörü sonlandırmak amacıyla son on gündür yürütülen görüşmeler başdöndürücü nitelikte. Neler oluyor, nasıl bir yol izleniyor? Kürt meselesi ve PKK'nın tasfiyesi konusunda bir yıldır yaşanan muhataplık sorunu aşıldı mı? Devlet üç yıldır bu iki sorunu ayrıştırmayı başarmışken, muhataplığa soyunanların tek adreste ısrarı kırıldı mı? Bu noktaya nasıl gelindi, bundan sonra nelere dikkat etmek gerek? Denklemdeki diğer parametrelerin yönetimi nasıl olmalı? Açılım sürecini kilitlemeyi başaran MHP referandumdan çıkan mesajı doğru okuyabildi mi? MHP, kendi varlığını korumak isterken Türkiye'ye zarar mı veriyor? Siyaset Bilimci Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne ile konuştuk.

Referandumun ardından Kürt ve terör sorununun çözümü için inanılmaz bir trafik başladı. İyimser bir hava hakim, bu yeni evrenin imkanları neler?

Sürecin iyimser şekilde ilerleyebilmesi için iyimser olmak ama pürüzlere handikaplara da dikkat çekmek lazım. Bu sadece bir başlangıç, çok önemli bir başlangıç ama önümüzde engellerle dolu uzun bir yol var. Başlangıcın umutlu olabilmesi için çok sebebimiz var. En önemlisi, bu işi silahsız çözmek dışında akla gelebilecek bütün yöntemlerin yaşanmış denenmiş ve tükenmiş olması.

Silahsız çözüm konusundaki kararlılık ve gerekenin yapılması iradesi PKK'da da var mı?

PKK'nın uzun zaman önce bu noktaya geldiğini, bunu gördüğünü, itiraf ettiğini düşünüyorum. Yaklaşık 3 yıldır bu noktada.

Söylem düzeyinde evet ama ya eylemler?

Eylemler sadece dikkat çekmek, karşı tarafı pazarlığa, masaya oturmaya, kendisini hesaba katmaya zorlamak için yapılmış eylemler.

PKK İLE KISIM TEKNİK BİR MESELE

PKK eylemsizlik kararını bir ay uzattı. Bir yıla uzatılması konuşuluyor. Devletin yetkili kurumlarının Öcalan ile görüşmekte olduğu da biliniyor fakat PKK'nın varlığını bu yolla kabul ettirmiş olması, müzakere masasında silahın bulunması, ne kadar sağlıklı?

İki şeyi birbirinden ayırmak lazım. Öcalan'ın son avukat görüşmesinde bu ayrım dikkatle yapılmış. Bunlardan biri terör; terör örgütünün kendini tasfiye etmesi, silah bırakma şartlarının müzakere edilmesi; bu elbette PKK ile konuşulacak, başka muhatabı yok. Diğeri Kürt sorununun müzakere edilmesi. Bunun PKK ile müzakere edildiğine dair hiç bir işaret yok. Aslında Kürt sorununun müzakere edilmesine de gerek yok.

Nasıl?

Çözersiniz, müzakere etmezsiniz. Sorunlar da belli, çözümler de. Kürt sorununun müzakere edilmesi meselesi, şizofrenik dünyamızda ürettiğimiz bir mite dönüştü. Evet, Türkiye'nin Kürt sorunu diye çok gerçek, çok yakıcı bir sorunu var ve çözülmesi lazım. Fakat bunu çözerken masaya oturulması ve al takke ver külah, celepler gibi pazarlıklar yapılması, el sıkışılması gerekmiyor. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak ben de Kürt sorununun muhatabıyım, siz de. PKK ile yapılan görüşmeler şiddetin sona ermesi için yapılıyor. Şiddet sona erdiğinde doğal bir şekilde demokratik çözümün önü açılmış olacak.

ELİ SİLAHLILAR KONUŞAMAZ

Burada şöyle bir şey yok mu: PKK da BDP üzerinden Kürt sorununun çözümünde söz sahibi olmak istiyor, beni muhatap alın, diyorlar. Demokratik özerklik talebi de bunun bir uzantısı, anadilde eğitim de. Dolayısıyla Kürt sorununun içerdiği bu meseleleri müzakere masasına silahla oturan örgütün dillendirmesiyle bir şekilde terör sorunuyla kesişiyor?

BDP bunun sözcüsü, avukatı, talepkarı olabilir. Hiç bir sakıncası yok fakat PKK olamaz. Legal olanın herşeyi konuşmaya tartışmaya hakkı vardır. Ama elinde silah olan, muhatap kabul edilemez, masaya oturamaz. Bu, aynı siyasal varlığın legal kısmının kabul edilmesi, elinde silah olmayanların söz sahibi kabul edilmesi demek. Şu anda elinde silah olanlar, diğerleri üzerinde hakimiyet kurmuş durumda. BDP'nin bu anlamda önünün açılması, silahlı unsurlara karşı gücünün artırılması gerekiyor.

Yani işlerin yürümesi için önce zımni bir kabul ve legal olanı güçlendirmek gerekiyor.

PKK kabul edelim etmeyelim Kürtlerin yaklaşık dörtte biriyle üçte birini temsil gücüne sahip. Bunun legal kısmı da BDP. Ama PKK'ya destek veren Kürtlerin tamamının silahlı mücadeleden yana olduğunu söylemek de mümkün değil. BDP'nin bu konuda muhatap alınması silahlı unsurlar üzerinde gücünün sözünün artması demek. Aynı iradenin parçaları olabilirler, önemli değil, ama sivil demokratik siyasetin muhatap kabul edilmesi çok önemli. Kürt sorunuyla terör sorununu birbirinden mutlaka ayırmalı, Kürt sorunu içinde de silahlı örgüt ile legal kısmının birbirinden mutlaka iyi ayrılması lazım.

DEVLETİN TAVRI PKK'NIN ISRARINI KIRDI

Kürt açılımı başladığından bu yana, sorunla ilgili ne zaman konuşulmak istense BDP bir yön levhası rolüne soyunarak İmralı'yı işaret etti hep. Devlet nihayet iki sorunu birbirinden ayırd ederek yaklaşmak istese de, PKK-BDP bunu çok da ayırd ediyor gibi görünmüyordu. Şimdi bir netleşme oldu sanki. Ne oldu da BDP kendi varlığının ve pozisyonunun gereğine geri döndü?

Bugünkü sonuç doğrudan doğruya devlet kanadının ve hükümetin tavrının eseri. BDP, İmralı'yı, Kandil'i muhatap alın diyordu, devlet de soruyordu: Sen ne işe yarıyorsun diye. Geldiğimiz noktada muhatap alınan BDP. Ve evet bunu BDP de kabu etti. Böylece silahlı örgütün parti üzerineki tahakkümünü tersine çeviren bir süreç de başladı. Muhataplık meselesi bu sürecin gerçekten en önemli kısmı idi. Kürt sorunu ve terör sorunu iki ayrı mesele. Biri teknik biri siyasi. Ve şu an doğru bir yönetimin oturtulduğu anlaşılıyor. Eğer yönteminiz doğruysa netice alırsınız.

Öcalan, tasfiye sürecinde örgüte direktif verebilmek için Kandil'e bir telefon hattı istemiş, İmralı'yı bir müzakere ofisi haline getirmek istiyor, sanki. Talebi karşılanmalı sizce?

(gülümsüyor) Galiba bu sürecin idollerinden biri olarak hatırlanacak, telefon hattı istemesi. Böyle bir talep varsa bile bu doğrudan doğruya o anda uğraşılan mevzuyla ilgili olabilir. Orada inisiyatif kullananların da inisiyatiflerinin sınırları vardır. Bu kısmı çok önemli değil bence.

KANLI EYLEMLERİ SURİYELİLER YAPIYOR

Öcalan PKK'yı dağdan ben indiririm, örgüte hakimim diyor. Kitlesel anlamda bunun karşılığını görebiliyoruz ama PKK eylemleri örgüt içinde dağılmanın, çok başlılığın göstergesi. Öcalan, örgüte hakim mi sizce?

Öcalan'ın kontrolü sembolik. Çünkü örgüt Öcalan'ın söylediklerinin aksine çok şey yaptı, bazen de Öcalan örgütün istediklerini sembolik konumundan dolayı yerine getirdi. Yeraltında iş gören bütün örgütler otonom yapıları dolayısıyla gizliliğin getirdiği bir bölünme potansiyeline sahiptirler. Amip gibi bölünürler. ETA, İRA ve geçmişte El-Fetih örnekleri bize, bu tür örgütlerin varlık sebebi olan sorunların demokratik yollarla çözümü yoluna girildiğinde şiddetin birdenbire tırmandığını, örgüt içindeki bir grubun diğerlerini bastırıp öne geçtiğini fakat aynı zamanda da marjinalleştiğini gösteriyor. Kuvvetle muhtemeldir ki, PKK ile ilgili olarak Türkiye'de de böyle bir süreç yaşanacak. Ama terör marjinalleşecek. Bu çok önemli. Örgüt Kürtler içinde de marjinalleşecek.

Şu an dağdaki 5 bin kişinin yüzde 30'nun Türkiyeli olmadığı, Suriyeli Kürt militanlar olduğu söyleniyor. En kıyıcı en kan dökücü eylemleri onlar yapıyorlarmış. Barış sağlandığında onların gideceği yer yok. Örgüt içindeki rekabet zaman zaman su yüzüne çıkıyor. Demek ki birileri ellerindeki silahla kendi önlerini açmaya, bir gelecek hazırlamaya devam edecekler. Fakat bu arada, hem devlet için hem PKK için önemli olan PKK'ya destek veren kitlelerin durumu. PKK kitle desteği konusunda ciddi endişeler yaşadığı için referandumda boykot kararına gitti. Sivil toplum kuruluşlarının tepkileri bölgede Kürt halkının taleplerini yansıtıyordu. Bir terör örgütü kitle desteğini yitirdiği anda anlamsız hale gelir. Terörü bu desteği kazanmak için yapar. Sonuç itibariyle süreçte şiddet artabilir, bunu bilmemiz lazım ama hepimizin içine sinen Türkiye'nin Kürt sorununu çözen çözüm herkesi rahatlatır.

YÖNTEM DOĞRU, MECRA DOĞRU

PKK'nın tasfiyesi denkleminde ABD de var, Avrupa da, Erbil ve Bağdat da, Suriye de. Bağdat'ta hala bir hükümetin olmaması ve KYB içinde bir grubun PKK'ya lojistik destek vermesi, süreci nasıl etkiler?

Çözüm denkleminde çok fazla parametre var, biri de PEJAK. Kandil'in doğu yamaçları İran'da ve PEJAK hala Amerika tarafından destekleniyor. PEJAK'ı desteklerken PKK'yı desteklememek, Barzani ile KYB arasında denge kurmak, K. Irak'taki, Irak'taki iç dengeler, KYB'nin kendi içinde ve Süleymaniye bölgesinde yaşanan sorunlar, KDP içindeki sorunlar. Bunların hepsinin özeti; işlerin sorunun çözümünü kolaylaştıran bir mecraya akıyor. Bu, içinde çok fazla çeşnisi olan bir yemeğin hazırlanıp masaya getirilmesine benziyor. Şimdi mesele bu yemeği paylaşmak ve insanları doyurmak.

Barzani Türkiye ile işbirliği içinde fakat dikkat edilmesi gereken bir şey var mı?

Kuzey Irak'ın bir bütün olarak çıkarları Türkiye ile iyi geçinmesine bağlı. Geçmişten beri bunun farkında. Geçmişte burdan bir sonuç da çıktı, Peşmergeler Türkiye'yi desteklemek için PKK ile savaştı, çok sayıda peşmerge öldü. Türkiye ile sorunlarını çözmüş, Türkiye'nin desteğini almış ve Türkiye'den emin olmuş bir Kürdistan bölgesel özerk yönetimi gerekiyor. Bunun anahtarı da PKK sorununun çözümünde, yaşanan son trafik de bu yola girildiğini gösteriyor.

KÜRTÇE EĞİTİM TARTIŞILMADAN KARŞILANMALI

Referandumun en net sonucu toplumun yeni bir anayasa istediği oldu. Partiler de bu vaatte bulunuyor. Genel seçimlerden sonra yeni anayasa için kollar sıvanacak ama görünen o ki, iş dil meselesinde tıkanacak. Kürtler kimlik tanımında yani ana dilde eğitim meselesinde ısrarcı, Hükümet ise buna kırmızı çizgi çekti. Ne olacak?

Kürt sorunu Kürtçe sorunudur. Kürtlerin Türklerden tek farkı dilleridir. Dünyadaki diğer etnik sorunlar bu kadar basit değil. Bu işin tek çözümü, Kürtlerin Kürtçeyle ilgili ne talebi varsa hiç tartışmadan, müzakere konusu yapmadan kabul etmek. Bunun en uç noktası da Kürtçe eğitim meselesi. Bugün devlet bunu kabul etse, ilkokuldan üniversiteye kadar bunu sağlayacak olanların yetişmesi için en az on yıl geçmesi lazım. Öğretmen yetişecek, müfredat hazırlanacak, o da bir süreç. O yüzden vakit kaybetmeden bu kararın tartışma konusu yapmadan verilmesi lazım.

Buradaki tartışma: ana dilde eğitim mi, ana dil eğitimi mi?

Ana dilde eğitim verilmeli. Ana dili eğitim dili haline getirmezseniz, o dil kullanılmadığı sürece işe yaramaz. O dille edebiyat, matematik dersi göreceksiniz ki o dilin zenginliği her yere yetecek hale gelsin. Ben ana dilim olan Türkçe'yi annemden öğrenmiş olsaydım, herhalde bugünkü Türkçe'ye sahip olamazdım. Bu bir oyalamaca gibi geliyor bana.

HUZUR ANADİLDE EĞİTİMLE GELİR

Karşı tezin argümanı, siyasi bilinci kimlik üzerinden gelişmiş, silahlı mücadele tecrübesi edinmiş bir topluluğun ana dilde eğitim aldıktan sonra, yaşadığı ülkenin dilini, yapısını anlamakta, gündelik hayatını sürdürmekte güçlük çekeceği, bunun da dilsel fikirsel duygusal bir kopmaya yol açabileceği. Ana dilde eğitime paralel bir de demokratik özerklik talebi var malum?

Bu tür kaygıları giderecek olan şey üniter devlet açısından, Türkçe'nin cazip hale getirilmesidir, Kürtçe eğitimin yasaklanması değil. Siz ana dilde eğitim hakkı verdiğinizde, ana dili Kürtçe olan vatandaşlarınızı memnun, mutlu etmiş olursunuz. Onlar çocuklarını Kürtçe eğitim veren okullara göndermezler. Bunu sağlayacak olan şey ekonomik entegrasyondur. Bu ülke büyük bir pazar. Türkçe'ye yeteri kadar hakim olmayan elemanlar yetiştirmek zaten aileler için cazip değildir. Işin aslı bu, bu tür hesaplara vurulacak bir şey de değil. Insanlara anadilde eğitim hakkı, tercih hakkı verilmeli. Şunu da hatırlayalım, Türkiye 2007 yılı itibariyle Kürtlerle ilgili asimilasyon politikasından vazgeçti. Uluslarası hukukun da benimsediği entegrasyon politikasına geçti, engegrasyonda gönüllülk esastır. Kürtçe eğitim vermem, ana dil eğitimi veririm derseniz asimilasyonda ısrar etmiş olursunuz.

Başbakan bu konuda çok net konuştu ama, ana dil eğitimi veririz dedi.

Bu konuda oluşmuş mitler, kültler var, değişmesi zaman alır. Başbakan'ın da bunun dışına çıkması zor ama bizim, sizin bunu ifade etmemiz lazım. Kürt vatandaşımız Türkçe eğitim veren ve Kürtçe eğitim veren iki okulu karşısında görmeli. Sadece Türkçe eğitim veren okul olunca, kırılıyor yaralanıyor. Türkiye'nin birliğini bütünlüğünü huzurunu muhafaza edecek olan şey budur.

ÖZERKLİĞİN GEÇERLİLİĞİ YOK

Ya demokratik özerlik talebi?

Demokratik özerklik projesinin hiçbir ciddiyeti yoktur. Pazarlık çıtasını yüksek tutmak için getirilmiş bir formül olduğu belli. Bütün söylenenlerin, yapılanların ' biz üniter yapıdan, bu ülkenin birliğinden bütünlüğünden yanayız, resmi dile karşı değiliz' laflarının hiçbir anlamı kalmıyor, özerklik projesi dendiğinde. Çünkü demokratik özerklikle bağımsız bir devlet anlatılıyor. Öz savunma hakkı olan, kendi güvenlik güçleri olan, bağımsız dış politikası olan.

Kürt sorununun Kürtçe kısmı çözüldüğünde, bu talebin Kürtlerle hiçbir alakası kalmıyor.

Yerel yönetimlerin ıslahı ile bu ihtiyaç giderilebilir, talep karşılanabilir mi?

Yerinden yönetime Türkiye'nin her yerinde ihtiyaç var. Türkiye 20, 25 yıldır 80'li yıllardan beri yapması gereken yerel yönetimler reformunu gerçekleştiremedi. Gerekçesi de Kürt sorunuydu. Edirne, Samsun için yaparsak, Diyarbakır'dan bağımsız devlet çıkar korkusu. Şimdi tam tersinden, Diyarbakır'daki sorunu çözerken Edirne'nin Samsun'un sorununu da çözeceğiz. Çünkü bu merkeziyetçi yapı çok hantal, çağ dışı, akla zarar bir yapı. Zaten Türkiyede fiili olarak siyasi fedaralizm ya da coğrafi fedaralizm imkansız.

Neden imkansız?

?

Çünkü Kürtlerin çok azı o bölgede yaşıyor. Türkiye'de güneydoğu için geçerli bir siyasi veya coğrafi federalizm ya da kültürel otonomi talep ettiğinizde, bundan en çok Diyarbakır'da yaşayan Kürtler zarar görür. Buna en çok Kürtlerin itiraz etmesi lazım.

KCK TUTUKLULARI SERBEST KALMALI

Kürtler de STK'lar aracılığıyla ilk kez bu kadar seslerini yükseltmeye başladılar. İyimser olmayı sağlayan en temel en güzel gelişme de bu. Ancak çözüm sürecine girilmişken, PKK silah bıraksın sivil siyaset yapsın denirken sivil siyasetçiler tutuklanıyor olması da tepki topluyor. Eylem değil söylem düzeyindeki verilerden haraketle, itirazları var. Öte yandan KCK da bir paralel devlet yapılanması içinde. Bir devlet böyle bir şeye izin verir mi vermez mi, TCK operasyonları gerekli mi sizce?

KCK sadece Türkiye için değil, Suriye, Irak, İran ve Türkiye yani Kürtlerin yoğun olduğu bölgedeki dört parça için öngörülmüş bir paralel devlet yapılanması. Fakat anlayamadığım, çözemediğim çok şey var KCK operasyonlarında. Legal siyasetin, sandıktan çıkmış politikacıların tutuklanması hakikaten anlaşılabilir değil. Gizli bir örgütlenme varsa, daha çok legal temsil kabiliyeti olmayan gizli örgütlenmede öne çıkarlar. Ama çok sayıda belediye başkanı tutuklandı. Ben bunun sandıktan halkın temsilcisi olarak çıkmış kişilere, onu seçenlere yönelik bir tutum olduğunu kanaatindeyim.

SERTLİK DEĞİL ŞEFKAT GEREK

Bir tür gözdağı gibi bir şey mi?

Bir tür gözdağı gibi. Ayın 18'inde başlayacak davada beklentim ve umudum öncelikli olarak belediye başkanlarından başlayarak tutuklananların serbest bırakılması. Legal siyasetin, silahlı olmayan siyasetin önünün açılması lazım. Hatta ve hatta ben PKK'nın örgütlediği okul boykotu gibi, askerlik boykotu gibi sivil itaatsizlik eylemlerinde bile şefkatli olunması, bunların üzerine şiddetle gidilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Şu anda bizim ilk olarak yapmamız gereken şey, geçmişe bir sünger çekebilmek için meşru siyasetin, legal siyasetin sınırlarını mümkün olduğu kadar genişletmek.

YANLIŞ ALGIYI BDP DÜZELTMELİ

Siyasi muhatap olarak BDP alınıyor ve görüşmeler o kanal üzerinden yürüyor. Bu iyi bir şey ama diğer taraftanda PKK'nın BDP'nin niyetleri daha fazla şüpheyle karşılanıyor. Türkiye toplumumun genelindeki bir psikolojinin, bir algının yönetilmesi aşamasına gelindi sanki. Bu algı nasıl kırılacak?

Bunu düzeltmesi gerekenler BDP'liler. Habur kazası, BDP'nin bir de postundan bir şey çıkartalım hesabıydı. Kendi kamuoylarına mesaj vermek istediler. Herşey altüst oldu. Ama bakın son zamanlardaki beyaanatları çok yapıcı. Gelişmeleri yorumlarken çok dikkatli davranıyorlar. Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk, Ahmet Türk, söyledikleri önemli. Bu dil ve uslupta istikrarla devam ederlerse, toplumun geri kalanına, hatta MHP'lilere bile daha inandırıcı, ikna edici bir duruma geçerler.

HABUR ÖNEMLİ BİR TECRÜBE

Habur için bir yol kazası denildi ama neyle karşı karşıya olunduğu, ne yapılır ya da yapılmazsa ne olacağı konusunda sahici bir yüzleşme, pratik imkanı sunmadı mı Habur? Sonuçta dağdan inen adam o kıfatle inecek, bölge halkı onu o coşkuyla karşılayacak, fikri değişmiş olmayacak, 'pişman değilim' diyecek... Ürkmek yerine hazırlıklı olmak gerekmez mi?

Ben, Habur kazasıyla ilgili aynı şeyi düşünüyorum. Habur'da bir algılama sorunu yaşandı yoksa olup bitende bir anormallik yoktu. Yüzbinlerce insan Habur'da toplanıyor, gelenleri karşılıyor. Şuna dikkat etmek lazım: O topluluk dağa çıkıldığı için değil barış geldiği, dağdan inildiği için oraya geliyor. Bu bir barış özleminin işareti. Kıyafet, üniforma meselesi toplum için çok anlamlı elbette o kadar da önemsenmemesi gerekiyordu. Belki bu tecrübe, ifade alan savcılardan Emniyet görevlilerine, onları getirip teslim eden BDP'lilere kadar hepsinin o anda farkedemediği, kavrayamadığı bir şeydi. Bir kasıt, bir art niyet olduğunu düşünmüyorum. Ama medya çok yıpratıcı bir rol oynadı, algılama çok fena oldu. Dikkat edin, 10 gündür Türkiye çok farklı bir moda girdi. Ama medyadan da MHP den de itiraz gelmiyor, iklim ne kadar ılımlı. Demek ki bazı şeyler de hadisenin kendisine bağlı değil.

BDP İYİ SİYASET YAPIYOR, DTK ÇOK İŞLEVSEL

Siyasi yasaklı kılınan Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un başkanlığını yaptıkları Demokratik Toplum Kongresi sayesinde toplumsal bir grubun temsilcisi pozisyonundalar. BDP ile bu yapı arasında nasıl bir bağ var? Nasıl bir ihtiyaç onu var etti? BDP ile DTK birbirlerine rağmen mi yoksa birbirlerini beslemek için mi var? ?

Bir iş bölümü var. BDP siyasi bir parti, dolayısıyla diğer siyasi partilerin sınırlarının başladığı yerde onun sınırları bitiyor. Ama DTK bir sivil toplum örgütü olma iddiasında. O yüzden partiler üstü bir şeklide daha geniş bir alana yayılma potansiyeli taşıyor. Ahmet Türk, Aysel Tuğluk gibi saygın isimlerin ön plana çıkması bir sivil toplum operasyonu olduğunu gösteriyor. Bunlar taktik şeyler. Stratejik anlamı olan örgütlenmeler değil. Taktik olarak avantaj sağlamaya yönelik şeyler. İlk defa dikkat edilirse Güneydoğu'da sivil toplum örgütleri seslerini duyurmaya başladı. DTK'nın da bu şekilde örgütlenmesinin arkasında sanıyorum bu dinamikleri doğru okumak var. BDP, çok dar alanda, sınırlı imkanlarla politika üretiyor fakat sonuç alıcı politikalar üretiyor. DTK'nın ortaya çıkması bir gösterge. Her zaman canı yananlar daha atak ve daha canlı politika üretirler.

MHP'Yİ TABANI CEZALANDIRDI

MHP açılımla ilgili olarak 'hain söylemi' yürüttü ve açılımı kilitledi. Referandumda paket dışında aslında son bir yıllık hükümet politikaları ve kürt açılımı da oylanmış oldu. Çıkan sonuca göre bundan sonrası için ne yapar MHP, ne yapmalı?

MHP'nin referandum kampanyasında, demokratik açılım 'lanet açılımıdır' dedi ve PKK karşıtlığını Kürt sorununun çözümsüzlüğüne endeksledi. MHP'nin bu tezi özellikle Orta Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadoludaki tabanı tarafından reddedildi. Bu çok önemli. Referandumun, Anayasa değişikliklerinden daha önemli olarak sağladığı sonuçlardan biri bu. Referandum Kürt sorununun çözümünü kolaylaştırdı. Özellikle bunu MHP üzerinden, MHP'yi cezalandırarak, MHP'ye oy kaybettirerek yaptı. MHP'nin yanlış yerde durduğunu farketmesine yol açtı.

MHP TÜRK-İSLAM SENTEZİNE DÖNÜYOR

Farkettiler mi sizce?

Farkettiklerini düşünüyorum. Ani Harabeleri'nde kılınan cuma namazı MHP politikasında çok ciddi bir değişiklik olduğunun da işareti. Toplumun ortak muhafazakar değerlerine Cuma namazı üzerinden bir dönüş var. MHP çok sekülerleşmiş, fazla Kemalistleşmiş idi. Ulusalçılaşma eğilimi vardı. Hatta Ergenekon saçma sapan bir şeydir, gibi laflar ediyorlardı. Devam eden bir davayla ilgili ilk kez böyle bir şey söylüyordu MHP. Fakat Ani eylemi, düşünülmüş, tasarlanmış, sembolik anlamı doğru okunduğunda derin bir eylem. MHP Türk-İslam sentezine geri dönüyor. Sadece Türklük kısmı kalmıştı, şimdi İslam sentezine geri dönüyor. Bu nedir? Geleneksel MHP sanıldığının aksine daha milliyetçi, muhafazakar, taşra radikalizmini merkez eğilimleriyle dengelemeye çalışan bir partidir. O moda geri dönüyor. Burda umut var mı? Bence yok. Yani MHP siyasi yelpazede diğer aktörlerin konumlanışa göre Kürt sorununda yine sert bir politika izlemek zorunda.

Kendi varlığını korumak için...

Kendi varlığını sürdürebilmek ve erozyona uğramayı engellemek için mutlaka sertleşmek zorunda. Fakat bu sertleşmeyi önceki gibi, çözümü tamamen bloke eden bir yıkıcılıktan mı yapacak yoksa biraz daha makul, mazur görülebilir adımlarla mı yürütecek, çok emin değilim. MHP içinde artık MHP'nin kontrol edemediği edemeyeceği dinamitler işlemeye başladı. Kürt sorunu çözüm mecraana girerse ve herkes bu sorunun çözümüne odaklanırsa, 'aman kan dökülmesin, cenazeler olmasın, Kürtlerin istediği makul şeylermiş, Türkiye bu işi çözsün' noktasına gelirse bu MHP nin en yaşamsal varlık temelinin ortadan kalkması anlamına geliyor. Tarihin dinamikleri MHP'yi küçültür.

OLMAK YA DA OLMAMAK, MHP'NİN BÜTÜN MESELESİ

Olmak ya da olmamak durumuyla mı karşı karşıya MHP?

Beni korkutan tarafı Kürt sorununun eski varlığını sürdürebilmesi halinde MHP sokağa inen, yıkıcı bir rol oynar mı? Sanmıyorum. Fakat yürütülen görüşmelerin, Hükümet cephesinde alınan kararların baltalanması ve kamuoyunu tahrik etmek için çok şey yapar. Evet, MHP Kürt sorunu ile varolan bir parti. Nasıl ki BDP Kürt sorunundan neşet eden bir parti ise bunun Türkler'deki karşılığı da MHP. Bu sorun bittiğinde ne BDP, ne de MHP kalır. Kürtlerin BDP gibi laik, Kemalist bir partiyi yaşatmaları imkansız bir şeydir. Kürtler, terör sorunu, kan sorunu yüzünden BDP'yi destekliyor. Biraz da silahın dilinin hakim olmasından dolayı. Silahlar susarsa, insanlar sadece inandıkları, değer verdikleri politik prensiplerle haraket ederse BDP'nin hiçbir anlamı yok. .

ÇÖZÜM BDP'Yİ BİTİRİR

Belki de BDP, bu yeni döneme uyum sağlar, dönüşmeyi başarır? Halkın dini manevi duygularına değerlerine hitap etme eğilimi var bir süredir.

PKK'nın ve BDP'nin dönüşmeyi becerebilmesi imkansız çünkü Marksist, Stalinist bir partinin oturup ortalama bir merkez partisine dönüşmesinden bahsediyoruz ki, bu imkansız bir şey. Böyle bir gelenekten en fazla laik Kemalist bir parti çıkar. Tıpkı pozitivist, ilerlemeci görüşlerden İttihat ve Terakki'nin çıkması, İttihak Terakki'den de CHP'nin çıkması gibi. Kemalizm o yüzden tesadüfi bir ideoloji değil. Mutlaka bir azınlık, demokrasiyi çok dikkate almayan bir azınlık olması lazım. Silah demokrasiyi imkansız hale getiriyor. Onun yerine ikame edilecek şey Kemalizmdir, Jakobenizmdir. BDP bunu kolaylıkla üretir ama muhafazkar değerlere saygılı bir parti hüviyetine dönüşmeye gayret ettiği takdirde onunla rekabet edecek olanlar var, en başta AK Parti.

GÜNEYDOĞU'DA CHP'YE İHTİYAÇ VAR

Mevcut durumda zaten bölgede iki parti var, AK Parti ve BDP. Kürt sorununun çözümü BDP'yi zayıflatacaksa bu AK Parti'nin bölgede güçlenmesi demek?

BDP'yi bitirecek olan şey sadece AK Parti değil CHP gibi bir partinin de devreye girerek taban bulması. Eğer CHP gibi bir parti, Güneydoğu'da AK Parti ile rekabet etmeye başlarsa o zaman BDP marjinalleşir. O yüzden AK Parti ile BDP arasındaki denge değil, Ak Parti ile CHP arasındaki denge daha önemli. Ben, Kürtlerin bu safhadan sonra entegrasyon eğilimlerinin kuvvetleneceğini ve CHP'nin de Kemalist sol bir parti olarak BDP'yi dengeleyen bir güç olarak devreye gireceğini düşünüyorum. Bu olursa, BDP marjinalleşir, bir iki seçim esamesi kalmaz, BDP'lilerin kendileri de dahil. Belki BDP içinden yeni şeyler çıkar ama Kürt sorununun sona ermesi, Kürt siyasetinin de sonu demektir. Çünkü Kürt siyaseti gütmenin anlamı kalmıyor. Bu Edirne'de Samsun'da İzmir'de var olan bir partinin tıpkı AK Parti gibi Diyarbakır'da Hakkari'de de var olması demektir. Kürtler siyasi tercihlerini kuvvetle muhtemeldir ki entegrasyondan yana kullanırlar, çıkarları böyle bir temsil kabiliyeti kazanmayı gerektiriyor. Bu da BDP'yi PKK'yı siyasi görüş olarak marjinalize eder.

CHP'de bu potansiyel var mı ki, bölgede kayıtlı üyesi, bürosu bile pek yok sanırım.

CHP bu tür bir potansiyel taşıdığını gösterdi. CHP'den bu anlamda umutluyum. Referandum sürecinde CHP'nin hiçbir şekilde ifade edeceğine inanamayacağımız şeyler söyledi Kılıçdaroğlu. Genel af dedi, sembolik anlamı büyük olan Muğlalı Kışlası isminin değiştirilmesini, seçim barajının düşürülmesini söyledi. Taşra siyasetinin bir özelliği vardır. İktidar partisinde yer bulamayanlar muhalefet partisine gelirler. Taşra eşrafı politika yapmak zorunda. Bu aynı zamanda bir örgütlenme biçimidir. AK Parti'de yer bulamayanların ulusal ölçekte yer bulabileceği bir partiye ihtiyaçları var. Kastamonu, Edirne, İzmir de olduğu gibi. CHP'nin bunu sağlamasının tek yoluda iktidar adayı bir parti haline gelmesi. Yüzde 30'ları aşmış bir CHP demek bu da. Bu oran da zaten Güneydoğu'dan da oy almaya başlamakla mümkün. Aynı zamanda Güneydoğu'dakilerin de temsilde daha cazip gördüğü bir parti haline gelmesi ile mümkün. İkisi birbirini besleyerek CHP'nin inanılmaz bir şekilde yukarı doğru tırmanmasıyla sonuçlanabilir. Keşke olsa..

KILIÇDAROĞLU BAŞARACAK

Referandum kampanyasında Kılıçdaroğlu bunları söyledi ama bir şekilde de Ankara'dan düzeltildi. Teşkilat, üst yönetim sanki Kılıçdaroğlu'nun arkasında durmuyor, çok da 'takmıyor' gibi göründü. Kılıçdaroğlu partiye ne kadar hakim, sözlerini siyasete dönüştürebilecek mi?

Demokratik kitle örgütlerinde oligarşik eğilimler çok güçlüdür. Kılıçdaroğlu genel başkan olduysa, süreç Kılıçdaroğlu'nun pozisyonunun gücünü arttırmak, kuvvetlendirmek şeklinde işler. Kendi mutfağını, ekibini oluşturur. Biraz zamana ihtiyacı var. Ama aksi olmaz.

Yani onu genel başkan yapan irade o partiyi dönüştürme gücü de verecektir ona...

Tam tersinden bakmak lazım. Onu genel başkan yapan irade, o partinin herşeyini genel başkana devretmek zorunda kalır. Sonra genel başkanın dediği olmaya başlar. Ben Kılıçdaroğlu'nda bu anlamda bir potansiyel olduğunu düşünüyorum. Biraz zamana ihtiyacı var.

MHP ANA VATANINI KAYBETTİ

MHP'ye dönmek istiyorum. MHP'nin tabanındaki bu kopuş geçici midir, kesin midir?

Yüzde 14'e oluşmuş bir siyasi parti dokrin partisi olamaz. Yüzde 3'te 4'te bir parti için söylenebilir ama 14 için söylenemez. Kitle partisi politikaları üretmeniz lazım. Ben bu konuda söylenenlerden farklı olarak. Ilham verici bulduğum farklı bir boyutu önerebilirim.

Buyrun:

Partilerien ürettiği politikaların toplumun gündelik hayat içinde yaşadığı toplumsallığa tekabül etmesi orada bir karşılığının olması lazım. Türkiye'de MHP milliyetçiliğinin hitap ettiği birbirinden farklı iki Türk kesimi var. Bunlardan biri; iç Anadolu bölgeleriyle kendini dışa vuran kesim. Yozgat'ı merkeze alın, Çankırı, Kayseri, Çorum, kısmen Ankara, o civarda hemen hemen benzer özellikler gösteren muhafazakar değerleri benimseyen bir Türk nüfus vardır. Bunlara ağırlıklı olarak Türkmen denir.

Bir diğer farklı Türk etnisitesine bağlı grup ise Maraş'tan başlayıp Toros dağları boyunca batıya doğru uzanan, Ege'den yukarı Balıkesir'e doğru gelen, ağırlıklı olarak dağlarda meskun Yörüklerdir. Yörükler ve Türkmenler ikisi de öz be öz Türktür fakat birbirinden farklı özellikler gösterirler, kültür olarak farklı adacıklara ayrılırlar, farklılık yaşam biçimlerinden kaynaklanır.

GİDENLER TÜRKMEN GELENLER YÖRÜK

Göçebelik kültürü ve yerleşiklik kültürü farkı mı?

Birisi tarıma, diğeri hayvancılığa dayalı yaşam biçimini benimsemiştir. MHP başından itibaren orta Anadolu'daki Türkmen nüfus üzerinde yükseldi. Bir yanda Türklüğün bir yanda İslamiyetin, bir tarafta Tanrı dağının bir tarafta Hira dağının olduğu Türk-İslam sentezi orta Anadolu için yapıldı. Referandum bize MHP'nin asıl anavatanını kaybettiğini gösterdi. Fakat bu sefer de bu Yörük hattında güç kazandı. Referandum haritalarında görünen o kırmızı hat, Yörük hattıdır. Orta Anadoludan farklı olarak bu kesimler Kürtlerin göç ettiği yerler ve burada Kürtlerle Yörükler karşı karşıya geliyorlar ve çok gergin, çok elektrikli kutuplaşmalar gerçekleşiyor. Yapı olarak aslında Kürtlerle Yörükler birbirine çok benzer. Birbirine benzeyenler birbirine karşı daha tahammülsüzdür. Fakat geleneksel olarak Yörüklerin özelliği Yörükler orta Anadolunun Türkmenleri kadar dindar değildir. Sahile yakın yaşamanın getirdiği bir şey olsa gerek. Dolayısıyla bu kesim geleneksel olarak Demokrat Partinin, Adalet Partisinin seçmen kesimini oluşturur. Bugün itibariyle bu Yörük kesimi MHP'nin asıl üzerinde yükseldiği sütunu oluşturuyor.

MHP 2007 seçimlerinde Orta Anadoludaki oyunu zaten azaltmıştı, Batıda artırmıştı. Artırdığı kesimler bu kesimlerdi, MHP Türklük ve İslamiyet arasındaki dengede İslamiyet kesimini kaybetmişti, daha çok Türklük kesimi kaldı.

Bu dengeyi MHP, varlığını borçlu olduğu geleneksel tabanıyla yeniden kurmak zorunda. Başka şansı yok.

ANİ'DEN MESAJ VERMEK BÜYÜK DEVLETLERE YAKIŞMAZ

MHP, Ani harabelerinde cuma namazı kılarak Türk-İslam sentezinde boşladığı İslam ayağını kazanmak için yapılmış bir eylem diyorsunuz; Bahçeli muhafazakar tabanını kaybetmemek için bunu yaptıysa, yani hatadan geri dönebiliyorsa, sınırdan Ermenilere mesaj vermenin ya da Kürt meselesindeki katı tutumunun Türkiye'ye zarar verebileceğini de görmesi beklentisi doğurur mu?

Bunlar, MHP'nin dört elle sarıldığı politikalar, Ermeni düşmanlığı, Yunan düşmanlığı gibi politikalar, ulus devlet tarafından üretilmiş, özellikle vatandaşı, askeri vesayete, tek parti yönetimine vesaireye ikna etmek için üretilmiş ulus devlet politikaları. Zaten Ermenilere mesaj vermek istiyorsanız onun doğru yeri Ani harabeleri değil. Istanbul, politika yapan güçlü olan diasporaya mesaj vermek için. 3 milyonluk bir Ermenistan'a mesaj vermek 72 milyonluk koskaca Türk milletine yakışmaz. Özgüvenli olmak lazım: Ermenilerin iddiası ne? Ermenilerin geleneksel anavatın Van civarı. Desek ki Van civarını mı istiyorsunuz, tamam gelin alın. Yeni bir Türk devleti kurulur orada, Ermeni devleti değil. Yunanistan bizden İstanbul'u mu istiyor? Yunanistan'ın nüfusu İstanbul'un yarısı kadar. Verelim İstanbul'u. Yeni bir Türk devleti doğar. O yüzden özgüvenli olmamız lazım. Dünya üzerinde şu an 7 tane bayrağı olan Türk devleti var. Türkiye artık bir bölge ülkesi. Hiç kimsenin Türkiye'yi dikkate almadan geleceğini garanti altına alması mümkün değil. Böyle bir ufuk önümüzde varken, dünya şartları çok değişmişken, korkularla paranoyalarla bezenmiş cumhuriyet dönemi ulus devlet politikalarına geri dönmemiz sanıyorum Türk milliyetçiliği için de, Türklük için de cazip bir şey değil. Biraz çok fazla arkaik, modası geçmiş, soğuk savaşı dönemi araçlarına baş vuruyor MHP. Çok daha kuvvetli, Osmanlı gibi özgüvenli, cesur iddialı politikalar üretmesi lazım. Ani'den Ermenilere mesaj vermek büyük devlet politikası değildir.

BAHÇELİ'NİN SEZGİSİ GÜÇLÜDÜR AMA...

Büyük devlet, güç, hakimiyet gibi ülkülerden beslenen MHP olup biteni doğru okuyabiliyor mu? Entelektülel sıkıntısı mı var MHP'nin?

MHP'de bu istikamette yapılması gerekenleri üretecek fikir adamı yok. MHP geleneksel olarak fikir adamlarına sahip bir partiydi, şu anda yok.

Bahçeli ile olan bir durum mu bu?

Bu son zamanların sonucu. MHP'nin 98 seçimlerinde yüzde 18 oy alması, kitle partisi politikalarını öne çıkarması ve bazı şeyleri tüketmesiyle ilgili. MHP'nin yeni bir ideolojik dirilişe ihtiyacı var. Bahçeli doğru kuvvetli sezgileri olan bir adam. Fakat gerçekleştirecek mutfağı oluşturup oluşturmayacağından emin değilim. Çok değerli bir sosyal bilimci vardı mesela yanında Vedat Bilgin, onu yanından uzaklaştırdığını duydum. Çok ciddi olarak MHP'de yetişmiş, sahip olduğu fikirler itibariyle çok önemli yerlerde olan kişiler var. Mustafa Çalık gibi, Naci Bostancı gibi. Hiçbiri MHP'de değil, MHP'yi çok dar ve sınırlı buluyorlar. Bahçeli ihtiyacı sezecek reflekslere sahiptir ama nasıl karşılar ihtiyacı, bilmiyorum.

MHP'YE ÜZÜLMEK Mİ, O KADAR GERİDE KALDI Kİ HATIRLAYAMADIM

Siz de, Naci Bostancı, Mustafa Çalık gibi Türkçülük düşüncesi üzerinden fikriyat geliştirmiş, o hareket içinde yer almış, oradan çıkmış isimlersiniz. Hala kendinizi öyle tanımlıyorsunuz. Sizi MHP'den, MHP üst yönetimini sizden farklılaştıran şey ne oldu?

MHP'nin fikir hareketi olma özelliğini kaybetmesi. MHP bir fikir hareketi olarak doğmuş bir parti. Sonra kat ettiği o uzun mesafeden sonra bu özelliğini kaybetti. MHP'den bir fikir duyuyor musunuz? Işte bu, durumun en önemli göstergelerinden bir tanesi.

MHP'ye gönül ve emek vermiş biri olarak MHP'nin bu hali size acı veriyor mu?

Hayır. Acı, bir duygu tabiki, çok eskilerde geçmişte kalmış bir şey olmalı, hatırlayamadım.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber