Erdoğan, hükümetine not verdi

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 05 Haziran 2005 09:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Başbakan Erdoğan, Yeni Şafak ekibine bazı konularda referanduma gidebileceği mesajı verdikten sonra önemli açıklamalar yapmayı sürdürdü. Bu kez kendine not verdi.

Başbakan Erdoğan, AK Parti hükümetine 'Acil Eylem Planı'ndaki gerçekleşmelere göre not verdiğini belirterek, "Yapmamız gerekenlerin yüzde 75'ini bitirmişiz. Eklemeler de yapmışız. Yani 10 üzerinden 8" dedi.

Başbakan Tayyip Erdoğan, Başbakan olarak hükümet icraatının muhasebesine baktığında, iktidara geldiklerinde ortaya koydukları Acil Eylem Planı'nı gözönüne aldığını belirterek, hedeflerinin yüzde 80'ini gerçekleştirdiklerini, bu nedenle hükümete 10 üzerinden 8 verdiğini söyledi.

"Başbakan'dan Yeni Şafak'a özel"

Yeni Şafak yönetici ve yazarlarını Başbakanlık Konutu'nda ağırlayarak kahvaltı yapan Erdoğan, hükümetin 2,5 yılını, AB'nin içinde bulunduğu durumu, Türkiye-AB ve Türkiye- ABD ilişkilerini değerlendirdi. Erdoğan'ın Yeni Şafak'ın sorularına verdiği cevaplar şöyle:

Hükümetinize 10 üzerinden kaç veriyorsunuz?

Ben önce acil eylem planına bakıyorum. Şu anda yapmamız gerekenlerin yüzde 75'ini bitirmişiz. Bunların arasında yeni yeni plana girip gerçekleştirdiklerimiz var. Bunu başardığımıza göre şu anda yüzde 80'ini başarmış bir hükümetiz. Yani 10 üzerinden 8.

İstihdamda yerimizde sayıyoruz

Geçen dönemdeki hükümet icraatlarında neleri eksik görüyorsunuz?

Ekonominin temel parametreleri var. Çok açık söylüyorum istihdam dışında hemen hemen hepsinde hedefe gidiyoruz. Ama istihdamda malesef yerimizde sayıyoruz. Sadece yeni iş gücüne istihdam alanına kazandırdık. Yani oran büyümüyor. Ama işsizlik oranı aynen duruyor. Yaklaşık her yıl 500 ila 700 bin arasında genç nüfusumuz olması nedeniyle yeni işgücü doğuyor. Yeni işgücünü absorbe etmiş durumdayız. Temennimiz odur ki, yeni yatırımlarla yeni alanlar doğmuş olsun.

Meyveleri toplamadan seçime gitmem

Son dönemde çiftçiye sağlanan avantajlar, belediyelere getirilen kolaylıklar, hatta muhtar maaşlarının artırılması bile erken seçim yatırım olarak değerlendirildi. Seçim tarihini değiştirmek gündeminizde mi?

Erken seçimlerle zaman kaybedildi. Erken seçim istikrarsızlık alametidir. Biz bu istikrarsızlığa zemin hazırlamayız. Erken seçim güvensizliktir aynı zamanda. Şu anda çalışmalarımızı gayet güzel bir şekilde yürütürken niçin erken seçime gidelim? Borsaya bakıyorsunuz 7-8 binlerden 26-28 binlere çıktı. Enflasyon nerdeydi, nereye düştü. Büyüme oranları, faiz oranları neredeydi nerelere geldi. AB ve uluslararası ilişkilerimiz gayet iyi gidiyor. Bütün bu olumlu sinyaller varken biz erken seçime neden gidelim? Daha bunların neticelerini almadık.

Bush, 'İstediğin zaman Ankara'ya gelirim' dedi

"Başkan Bush, 'Ne yapmamı istiyorsanız, yapayım. Gerekiyorsa, istiyorsanız Türkiye'ye de geleyim' dedi. Yazılanları önemsemiyorum; aramızda bir sorun yok."

Hafta başında ABD ziyaretiniz başlıyor. Gündeminizde neler var? En önemlisi de iki ülke arasında bir gerilim havası olduğu iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son bir yıl içerisinde Türkiye-Amerika ilişkileri noktasında bazı spekülasyonlar var. Bu olay 1 Mart tezkeresine kadar gidiyor. Sürekli bir spekülasyon üretildi. Bir gerilim aslında üst düzeyde hiç olmadı. 1 Mart'tan sonra gerek telefon görüşmelerinde gerek uluslararası toplantılarda.. Bunlardan en önemlisi NATO Zirvesi.. Bunları çok açık net kendileriyle görüşme imkanımız oldu. Başkan Bush çok açık ve net bir şekilde, "Benden ne yapmamı istiyorsunuz? Eğer Türkiye'ye gelmemi istiyorsanız geleyim, başka türlü yapmamı istediğiniz bir şey varsa onu yapayım" dedi.

Amerikan medyası yazıyor, ben bunlara kulak asmıyorum. Bizim aramızda hiç bir zaman olumsuz bir şey geçmedi. Maalesef bu tür şeyleri Amerikan medyası ve tabiî ki buradaki medya da alıntı yapıp çok farklı yorumlara gitti.

En son İncirlik olayında da yapabileceğimizi yaptık. Kaldı ki; lojistik, su, ilaç gibi çok ihraç ürünü var Türkiye'den oraya giden. Fakat bunları görmezlikten gelerek Türkiye-Amerika ilişkilerini bozmak ve buradan menfaat elde etmek isteyenler var. Bu konuda da bizim hassas olmamız gerekiyor. Biz stratejik ortaklığımıza gölge düşmesini istemeyiz. Zaman zaman bazı olumsuzluklar yaşanmış olabilir. Ama bu olumsuzluklar görüşmelerle aşılabilir, aşılır. Nitekim bunların birçoğunu aştık. Fakat biz duruşumuzun doğru olduğuna inanıyoruz. Bazı yanlış gördüğümüz şeyler varsa, söylüyoruz; yeri geldiğinde Sayın Bush'a da iletiyoruz. AB ve Kıbrıs konusunda ABD bizi ciddi manada desteklemiştir. Kongre üyelerini Kuzey Kıbrıs'a göndermiş olması, hele hele Güney Kıbrıs'ın taraf olmamasına rağmen direkt Ercan Havaalanı'na inmeleri olumlu tavırlardır. Bunları görmezden gelemeyiz.

Afganistan'a destek

ABD Başkanı'na hangi konularla gideceksiniz?

Pekçok konuları görüşeceğiz. Belki istediğimiz süratte bazı şeyler gitmiyor olabilir. Bunların hızlandırılması için kendilerinden ricada bulunacağız. Biz Türkiye ve Amerika olarak birbirine ihtiyacı olan iki ülkeyiz. Dayanışma içerisinde bunları yürüteceğiz. Ortadoğu'nun hassasiyetleri olsun; başka şeyler de var... Bunları görmezden gelemeyiz. Ben burada bir gerçeği söyleyeyim. Afganistan'a gittim. Başkent Kabil'e gittim. Dünyada gittiğimiz ülkeler arasında Afganistan'ı görünce insan, insanlığından utanıyor. Çoçuklar çadırların içinde eğitim görüyor; açlık... Orayı gördükten sonra bizim hükümet olarak tavrımız değişti. İstiyoruz ki; oranın altyapısına biz de katkı sağlayalım. Yatırım yapalım, adımları atalım. Hastane, toplu konut yapalım diyoruz. Bu ülkede uygun yerde PRT (Yerel imar ekipleri) istiyoruz.

Ajandanın birinci, ikinci maddelerinde neler var?

Önceliklerimiz arasında Türkiye-ABD ilişkilerini tekrar görüşeceğiz. KKTC'yi görüşeceğiz. Irak'ı Ortadoğu'yu konuşacağız. Özel olarak görüşeceklerimiz da olacak ama onlar tabiî özelde kalacak.

Hangisi önemli? Özeller mi ana maddeler mi?

Ana maddeler çok daha önemli.

'Schröder bu sonucu biliyordu'

Son referandum oylamalarından sonra AB nereye gidiyor? Oylamalar Avrupa'yı hedeflerinden saptırır mı? Avrupa içine kapanma sürecine girerse Türkiye politikalarını gözden geçirecek mi?

Olaya iki başlık altında bakıyorum. Biri süreçle ilgili, biri de bizim durumumuz bakımından. Fransa ve Hollanda'da yapılan kamuoyu araştırmalarında dikkat ettiyseniz, olayın boyutu ekonomik ağırlıklı. Bu ülkelerin insanlarının ekonomik hassasiyetleri var. Mesela Almanya'da Schröder, son aldığı kararlar nedeniyle sıkıntı çekiyordu. (Yerel seçim yenilgisine işaret ederek) Schröder akıbetini biliyordu. "Bunun bana faturası çok ağır olacak" diye tanıştığımız günden beri bana söylüyordu. Hakikaten dedikleri çıktı. Ama onun "Halkın karşısına Merkel ile çıktığımızda bu farkı kapatabiliriz" inancı vardı.

Fransa'da Chirac'ın hükümet değişikliğine gitmesinin nedeni de aslında bu. Hollanda Başbakanı Balkenende ile konuştuğumuzda, "ciddi sıkıntılarımız var" diyordu. O da bu kadar büyük olacağını tahmin etmemişti. Şu anda 9 ülke evet dedi, 2 ülke hayır dedi. Sorun onların sorunudur. Bu Türkiye'yi nasıl etkiler sorusuna gelirsek; biz Kopenhag siyasi kriterlerini özgürlükler ve teşebbüs hürriyeti noktasında önemsiyoruz. Bu sürecin aynen devam etmesini istiyoruz. Yani fevkalade bir durumu düşünmek istemiyoruz.

Kürtçe kurslara müşteri yok

3 Ekim sonrası için bir kaygınız yok mu?

Biz bu süreci aşmışız. 3 Ekim'de artık bu müzakerelerin başlayacağı tarih olarak bakıyoruz. Türkiye'nin bundan sonra burada vereceği birşey olamaz. Türkiye yapması gerekenleri yaptı. Uygulama konusuna gelince; zaman gerekir, birden olabilecek birşey değil. Zihniyet değişimi bu. Alışkanlıklar var. Mesela, ana dilde kurs açma meselesi bile şimdi aşıldı. Başta büyük ilgi olmasına rağmen şimdi bizden kurslar para istemeye başladılar, "kursları yürütemiyoruz, müşteri bulamıyoruz" diye.

"Annan'a 'raporu onaylat' diyeceğim"

Kıbrıs'la ilgili dün (önceki) gece Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile görüştünüz. Kofi Annan'la da bu konuda görüşeceksiniz. Kıbrıs'la ilgili gelişme nedir?

Biz KKTC ile ilgili şu ana kadar takındığımız tavrı sürdürmekte kararlıyız. Bir defa Annan Planı'yla ilgili KKTC üzerine düşeni yerine getirdi. Garantör ülke olarak Türkiye de üzerine düşeni yerine getirdi. Ama muhataplarımız bunların gereğini yapmadı. Ne diğer garantör ülke, ne de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yaptı. Üzerlerine düşeni yerine getiremedikleri sürece bunlar müzakere masasından kaçar görüntüdeler. Zaten Annan da hazırladığı raporda bunu açıklıyor. Şimdi ABD'de Annan'dan bunu talep edeceğiz. Bu raporun BM Güvenlik Konseyi'nde tartışılıp neticelendirilmesini isteyeceğiz. Hâlâ uzatıyorlar... Annan Planı'na hayır diyen Güney Kıbrıs Rum yönetimi ödüllendiriliyor, evet diyenler ise cezalandırılıyor. İzolasyonun kaldırılmasını Annan'dan talep edeceğiz. Türk tarafıyla ekonomik, ticari, kültürel, sportif münasebetleri kurmalarını isteyeceğiz. Pakistan ve Kazakistan başbakan ve cumhurbaşkanları Kıbrıs konusunda bana destek verdiklerini söylediler. İKÖ'de girişimlerde bulunacağız.

Papadopulos, hâlâ adadan asker çekilmesini istiyor.

Tabiî ki böyle bir şey mümkün değil.

'Bizim iletişim sorunumuz var'

Bazı şeyler maalesef bizden de kaynaklanıyor, bizim de suçumuz var. İletişimsizlik sebebiyle bir endişeye kapılıyoruz. Şanlıurfa'da bir olay yaşadım, "Hıristiyanlaştırılıyoruz" diye bir kampanya. Oraya gittik, bir mimari çalışma yapılmış; içinde Hz. İbrahim'den Peygamberimiz'e kadar bütün peygamberlerin hayat hikayelerini anlatan tablolar var. Bunu "Hıristiyanlaştırma" diye veriyorlar. Tabii eser meydana çıktıktan sonra halk olayı sahipleniyor. Ama ben yine de bunu bizim iletişim eksiğimiz olarak görüyorum. Daha iyi anlatmamız lazım.

Kitap toplatan Sütçüler kaymakamına kınama cezası verildi.

Daha ciddi ceza gerekmez miydi?

AB kullanılarak oluşturulan atmosfere kurumlarımızın kurban edilmemesi lazım. Kötü emsal gösterme noktasında söylemiyorum ama Almanya, Fransa'da polisin yaptığı çok çok farklı şeyler değil. (Erhan Seven / Yeni Şafak)

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber