Olumsuz duygular hasta ediyor

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 12 Mayıs 2012 12:44, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Anesteziyoloji ve algoloji uzmanı Erhan Özer, kronik hastalıkların temelinde öfke, üzüntü gibi olumsuz duyguların yattığını söylüyor. Biosense Entegre Tıp Merkezi'nde rezonans tedavisiyle birtakım hastalıklara kalıcı çözümler getiren Erhan'a göre, öfke duygusu karaciğer rahatsızlığına neden oluyor.

Sibel Ateş Yengin

Modern tıbbın sadece beden üzerinde çalıştığını oysa hastalıkların tedavisinde ruh ve zihnin de ele alınması gerektiğini vurgulayan Erhan Özer, fiziksel hastalıklarımızın ardında birtakım duygusal nedenlerin de yattığını anlatıyor. Uyguladığı frekans tedavisiyle kanserden kronik ağrılara birçok hastalığı tedavi eden Özer'le öfke ve üzüntünün hangi hastalıklara yol açtığını ve kendini ifade etmekte zorlanan birinin tiroit hastası olma ihtimalini konuştuk.

- Ruh, beden ve zihin üçlüsü üzerine uyguladığınız frekans tedavi yöntemini anlatır mısınız?

Tıpta en önemli ve en küçük birim hücre olarak ele alınır ve işlemler hücre üzerinden gerçekleşir. En son gelinen formatta genetik çalışmalar yine hücre bazında yapılıyor. Duygusal ve ruhsal alan ikinci planda kalıyor. Oysa insan vücudunu ruh, beden, zihin üçlüsü olarak ele almak gerekiyor. Çünkü duygu ve düşünceler bedenimizden daha yüksek frekansta titreşir.

Vücudumuzda 45 Hertz'den 200 Hertz'e kadar farklı 7 tane elektromanyetik alan var. Her elektromanyetik alanın rezonansa (doğal frekansların genleşmesi) girdiği durumlar var. Bir gitarın la sesine vurduğumuz zaman yanında duran piyanonun da la teli çalmaya başlıyor ki hiç dokunmadığımız halde oluşan bu duruma rezonans diyoruz.

Bu şekilde de birbirimizi etkiliyoruz. Yani ilişkilerdeki sorunlar, problemler bu rezonans yasasıyla ortaya çıkıyor, düşünce kalıplarımız bile bu rezonanstan kaynaklanıyor. O yüzden hücre bazında kalmamalıyız. Hücrenin arkasına geçtiğimizde moleküller, atomlar, proton, nötron, elektronlar, fotonlar geliyor ki buraya da kuantum alanı diyoruz. Bu açıdan baktığımızda insan bedeninin üçlü bir sistem olduğunu görüyoruz. Ruh, beden, zihin de işin içine girdiğinde tam tedavi o zaman gerçekleşebilir. Kronik hastalıkların gerçek sebebini neden çözemiyoruz? Çünkü hücre bazında bakıyoruz. Duruma frekans bazında baktığımızda her üç alanı da etkileyebiliyoruz. Esas sorunun kaynağı düşüncelerimiz, duygularımız ya da fiziksel de olabilir.

ÖLÇÜLEBİLİR ENERJİ

- Teşhis nasıl oluyor?

Vücudumuzda duygu ve düşüncelerimizin barındığı bir enerji alanı var ve elektromanyetik alanlarımızdaki enerji akışını artık bilgisayarla ölçebiliyoruz. Bu ölçümlerin neticesinde yapılan birtakım incelemeler ve bilgisayar programlarıyla vücudumuzun sorunlarının nereden kaynaklandığını, hangi duygularımızın problemli olduğunu, enerji blokajlarımızı hatta enerjinin sağa ya da sola kayıp kaymadığını tespit edebiliyoruz.

- Bel ağrısına hangi alan neden oluyor?

7 elektromanyetik alan var. Birinci alan güven ve sisteme güveni işliyor. Bu alanın açık olabilmesi için kabullenmeyi başarmamız gerekiyor. Akan enerjiyi tutup birtakım durumları kabullenmezsek bu alan kapanıyor ve topraklama kesiliyor. Böyle olunca da negatif enerjiler üzerimizde kalıyor. Özellikle ayak, bacak, diz, bel bölgesindeki ağrılar, kemikler, kemik iliği, lenf sistemi rezonansa giriyor ve orada birtakım hastalıklar oluyor. Her manyetik alanın ilgili olduğu hormonal bez vardır ve katalizör görevi görür. Özellikle stres, takıntı, dert etme ve kabullenememe duyguları böbreküstü bezlerinde de ciddi problemler doğuruyor.

- Çok öfkeli biri hangi hastalıklara yakalanır?

Öfke duygusu üçüncü elektromanyetik alanı bozuyor ve rezonansa girdiği organlar karaciğer, safrakesesi, mide, dalak ve pankreastır. Bir organı çok yorup enerjisini düşürdüğünüz zaman virüsler, parazitler ve bakteriler orada işlev görmeye başlıyor ve doğal ortam bozulduğu için hastalıkların oluşma riski ortaya çıkıyor. Hücreler de kendini kurtarmak için ilkel formuna dönüşüp kanser hücresi oluşturuyor.

- Üzüntü hangi hastalığı getiriyor?

Eskiden 'Üzüntüden verem oldu' denirdi ya işte derin ve içimize attığımız üzüntüler özellikle akciğerleri, solunum sistemini, boğaz bölgesini, ifade sistemimizi ve kalbimizi de olumsuz etkiliyor. Üst solunum yolu enfeksiyonları, bronşit ve astım gibi hastalıklar çıkıyor.

İÇİNDEN GEÇENİ SÖYLE

- Tiroit hastalığının ardındaki duygusal nedenler nedir?

Gerçek duygularımızı ifade edemediğimiz zaman tiroit hormonu bozulur. Hissettiğimiz duyguları içimize atmayacağız, yutkunmayacağız. Buradaki tek şart karşındakine doğruları ve gerçekleri söylemektir. Hiçbir zaman şaka bile olsa doğru sözden uzaklaşmamak gerekir. 'Nasılsın?' diye sorulduğunda iyi olmasak da 'İyiyiz' demek bu alanımızı bozuyor. 'Boş ver, bende kalsın' deriz, kırgınlık olmasın diye karşı tarafa hak veririz. Halbuki içimizdeki duyguları söylemek zorundayız, herkes bilecek. Görmezlikten geldiğimizde olan bize oluyor. Evrensel frekansla uyumlu olmak zorundayız.

- Migren ağrısı çekenler aslında hangi dertten mustariptir?

Genellikle doğal ortamdan uzaklaşıp her şeyin iyisini, mükemmelini, doğrusunu istemek bu sistemi geriyor. Bu da nöbet şeklinde bize yansıyabiliyor.

KENDİMİZİ SEVMEK BİZİ KALP HASTALIKLARINDAN KORUR

- Kalp kırıklığı ya da aşk acısı çekenlerin hangi alanı bozuluyor?

Dördüncü alanımız kalp ve sevgi alanıdır. Birinci şartımız kendimiz olmak, kendi değerimizi bilmek ve kendimizi sevmektir. Sevgi enerjisini kanaldan alıp koşulsuz sevmeyi öğrenmeliyiz ki kalp hastalıkları oluşmasın. Sevgiyi ihtiyaçtan dolayı almaya kalkınca bize herhangi bir şekilde sevgi oyunu oynayan birine bağlanıp ona inanabiliyoruz. İnsanlar kendi olmaktan çıkıp oynayarak sizi seviyor gibi gözükebilir dolayısıyla bu sancıları çekmemek için önce kendimizi sevgiye doyurmamız lazım. Kendini seven ve bilen bir insan artık reel olmayan sevginin kendi için uygun olmadığını hisseder, ondan uzaklaşır ve reel olanı çeker kendine. Bütün sırlar içimizdedir ve ruhsal gelişimin anahtarı da sevgidir. Burada en önemli şart kendimiz olmak ve kendimizi sevgiyle besleyebilmektir.

BANA RENGİNİ SÖYLE

Mor: Mor üst frekanslara yani kozmik enerjiye açık olmanızı sağlıyor ve ne kadar kozmik düşünebildiğinizi gösteriyor.

Kırmızı: Kırmızı rengi seçenlerin kabullenemedikleri bazı durumları, hayata ilişkin güven problemleri ve topraklama sorunu var.

Sarı: Sarıyı seçenlerde öfke, düşünce ve yargı problemleri oluyor.

Portakal: Portakal rengini seçenler daha çok duygusal problemler yaşıyor. Bu renk özellikle cinsel, hormonal ve korkular bazında problemlere işaret ediyor.

Siyah ve beyaz: Bu iki renk en uç renklerdir ve bütün renkleri içlerinde barındırır. Dolayısıyla beyaz en üst renktir. Siyah korkularımızı, beyaz da sevgiyi simgeliyor. Bir topluluğun içinde kendimizi pek belli etmek istemiyorsak daha renksiz görünmek istiyorsak siyah rengi tercih ederiz. Bu bizim kimliğimizi dışarıya belli etmek istemeyişimizden kaynaklanır. Siyah renk zaten cenazelerde kullanılır. Negatif anlamda olumsuzluğu simgeliyor.

Yeşil ve pembe: Bu renkler kalp ve sevgi enerjisidir. Bu renkleri tercih etmemiz kalbimizi açmamız anlamında çok önemli. Sistem her zaman sevgiye açık olmalı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber