Yargı nereye koşuyor?

Haber Giriş : 24 Eylül 2005 09:45, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Klasik devlet tanımı bildiğiniz gibi yasama, yargı, yürütme erkinin birlikteliğinden kaynaklanıyor; yargı bu üçleme içinde son derece önemli ve çağdaş demokrasilerde de yargının ve yargıcın rolü her gün biraz daha artmakta.

Çağdaş demokrasilerde yargı ve yargıç bireyselleşmenin, özgürleşmenin yolunu açan kurumlar; bizde ise gözlemlerimize göre yargının yerine getirdiği işlev hem piyasa ekonomisi ve rekabet, hem de özgürleşme alanlarında daha ziyade frenleyici, ekonominin dışa ve rekabete açılamasını engelleyici, bireysel açılımı devlet lehine sınırlandırıcı bir işlev.

Söz konusu sürecin 1983 sonrası başladığını da söylemek çok yanlış olmasa gerek diye düşünüyorum; yargının milli menfaat kavramını piyasa ve rekabet kavramlarının önüne çıkardığı yıllar Özal döneminin özelleştirme sürecinin ucundan ucundan başladığı yıllar.

Yargımızın ve yargıçlarımızın bu genel eğilimin dışına çıktığı kararlar da yok değil (mesela Yargıtay'ın geçen yıl ünlü Handyside kararını hukuk sistemimize aldığı karar).
Oysa, aynı tarihlerde AB ve daha genel olmak üzere OECD ülkelerinde yargının ve daha da özel olmak üzere yargıçların temel işlevi piyasayı, rekabeti (Avrupa Toplulukları Adalet Divanı kararlan en iyi örnektir) ve özgürlükleri genişletmek olmuş; yargının ve yargıçların bu temel yaklaşım farkı da kaçınılmaz olarak piyasaya, özelleştirmeye, rekabet anlayışımıza, insan haklan standartlarımıza ve nihai olarak da yaşam standartlarımıza yansıyor.

Hukukun ve yargıcın muhafazakarlığı artık aşılmış bir kavram; hukuk ve yargıç batıda (ABD buna dahil) toplumun önünü piyasa, rekabet ve özgürlük alanlarında açan kurum ve kişiler.

ABD Anayasa Mahkemesi'nin kendini hatırlattığı simgesel kararlar ile bizim Anayasa Mahkememizin simgesi haline gelen kararlar çok farklı; onlarınki bireysel özgürlükler doğrultusunda, bizimkilerin ise hikmet-i hükümet (raison d'etat) ve yasaklamalar, parti kapatmalar doğrultusunda.
Hukukun tümü ile siyaset dışı kalmasını beklemek pek olanaklı ve belki de pek arzulanır bir mesele değil ama bizim yargının siyasallaşması adeta bir siyasal parti çizgisinde gerçekleşir gibi olduğu için durumun biraz vahamet içerdiğim söylemek gerekiyor galiba.

Parti kapatmalar, türban kararlan, Telekom'un özelleştirilmesinin çok önemli bir konjonktürde muğlak bir kamu yararı kavramına dayanarak iptali, yıllardır üzerinde kasabaların, ilçelerin kurulduğu sözde orman arazilerinin satışım sağlayacak kararların iptali, tüm özelleştirmelerin karşısına yargının tümü ile siyasal gerekçeler ile çıkması ülkemizde yargının ve yargıcın piyasa, rekabet ve bireysel özgürlük kavramlarının karşısına kamu yararı devletçilik ve milli menfaat kavramları ile çıktığını örnekleri ile gösteriyor.

Ülkemizin yurttaşındaki gayri müslimler için "yabancı"deyiminin kullanıldığı Yargıtay kararı bu sürecin en tepe noktası.
Dün Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenmesi planlanan toplantının İdari Mahkemesi kararı ile iptali uzun bir süredir devam edegelen bir sürecin geldiği son aşama; bir üniversitede üç üniversitenin ortaklaşa düzenlediği bir toplantının idari bir karar gibi İdare Mahkemesi tarafından iptaline nispeten devletçi hukukçuların bile şaşması, gelinen noktanın nasıl yorumlanması gerektiğinin bir kanıtı.

Umarım bir üst yargı organı bu çok ilginç kararı bozar da cümle alemi kendimize güldürmekten bir an önce kurtuluruz diye temenni ediyorum.
Batı demokrasilerinde yargıcın rolü her geçen gün biraz daha artıyor ve yargıçlar temel hak ve özgürlüklerin esas güvencesi olma sürecini her geçen gün biraz daha tozlandırıyorlar.

Bizde durumun maalesef biraz ters yönde işliyor olması ilginç bir konu.
Bu durumunu çok çeşiti nedenleri mutlaka var; hukukçuların aldığı eğitimin kalitesi, yabancı dil bilme oranının çok düşük olması nedeni ile Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi gibi metinleri bir türülü içselleştiremememiz, yargının eski devlet anlayışına sadık kalmayı sürdürmesi hep gündemde konular.
Ancak, bu olumsuz sürecin ülkemizin çağdaşlık macerasını olumsuz etkilediği de bir ayrı gerçek.

Eser KARAKAŞ/Referans

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber