Ülkemiz kamu idaresinde rasyonelleşme (akılcılık) için zaman çoktan gelmiş ve geçmektedir.

Haber Giriş : 14 Kasım 2003 07:07, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Hükümet, Kamu Personel Reformu'na ait bir yasa taslağı hazırlayarak, ülkenin en temel sorununu gündeme aldı, ardından da ?kamu idaresi nasıl olmalıdır?? tartışması başladı.

Devlet ve şirket yönetiminin mukayesesi Batı'da olduğu gibi, bizde de münazara konusudur. Acaba ticari organizasyonlardaki çalışma ilkeleri devlet için de geçerli olabilir mi?

Klasik idare orduyu örnek alır ve dikey bir organizasyon biçimine dayanırdı. Ağırlık muhasebe, personel, imalata verilir, pazarlama ve satış fonksiyonları fazla önemsenmezdi.

1970'lerden itibaren, Japonya ve ABD'de uygulanan ?toplam kalite yönetimi? yorumları değiştirdi. Şirketlerde kâr merkezi ve gider merkezi ayırımı yapıldı ve kâr sağlayan servisler artırılırken masrafçılar azaltıldı. Müşteri en önemli faktör olarak benimsendi.

Günümüzde bir şirketin sahiplerine, çalışanlarına ve nihayet topluma yararlı olabilmesi için kârın gerekliliği genel kabul görüyor.

Ayrıca, sadece kârlı alanlara odaklanmayı öngören, dışarıdan temin (out-sourcing) ilkesi benimsendi. Örneğin, bir banka, hazine departmanına ait dekontlar, bildirimler, hesap mutabakatları gibi rutin işleri uzman bir firmaya yaptırarak hazine departmanını arbitraj, swap gibi beyin çalışması gerektiren asli görevlerine yoğunlaştırıyor.

Ülkemize bu prensipler açısından baktığımızda, manzara hiç parlak değil. Vergi toplayan Maliye ile Turizm Bakanlığı gibi az sayıda bakanlık dışında, çoğu masrafçı bakanlıkların sayısı bir ara 40'a kadar dayanmıştı. AK Parti hükümeti 25'e indirdi.

Piyangodan ayakkabıcılığa kadar ilgisiz her alanda boy gösteren devlet, kıt kaynakları hovardaca heba ederken, bu işletmeleri özel teşebbüse devrederek bir türlü asli işlevlerine yoğunlaşamıyor. Mesela yaşamsal önemi olan adalet işlerine tali bir meseleymiş gibi bakılırken, eğitime yeterli kaynak ayrılamıyor.

Asal işlevlerden uzaklaşıldığına dair bazı örnekler çarpıcı. Örneğin TSK'nın milyarlarca dolarlık silah alımına milletçe severek katlanıyor; lakin orduya ait müesseselerin bankacılık, sigortacılık, marketçilik, turizm gibi işlerle uğraşmasını pek anlayamıyoruz.

Günümüz işletmeciliğinde öncelikli gündem tasarruftur. Öyle ki, dev kuruluşlar, verimsiz birimlerini kapatıyor, kârsız şirketleri satıyorlar, bunlar da yetmezse şirket evlilikleri yapıyorlar. Geçmiş performansı parlak da olsa, başarısız yöneticileri gönderiyorlar.

Bizde, kamu personeli ne icraata yöneliyor ne de tasarrufa yanaşıyor. Buna rağmen Devlet Memurin Kanunu'nun sağladığı güvenceyle mevkiini koruyabiliyor.

?Devlet kutsaldır veya babadır.? diyenlerin savundukları nokta, muhtaç kesimlere yönelik transfer harcamalarıdır. Buna mukabil şirketler kamuya kaynak aktararak (vergi) devletin bu harcamalarını finanse ederler.

Bizdeki gibi, gelir-gider dengesi bozuk bir devlet, sosyal harcamaları yapamaz hale gelir ve sonunda ne kutsallığı (!) kalır ne babalığı (!)? Mukaddes olan halka hizmettir ve devlet halkına hizmet ettiği ölçüde saygındır..

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından önceki son genel sekreteri Gorbaçov'un, ?Bizi yıkan, sanayi ve tarımdaki verimsizlik olmuştur? sözleri ibret vericidir.

Ülkemiz kamu idaresinde rasyonelleşme (akılcılık) için zaman çoktan gelmiş ve geçmektedir.

zaman

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber