Hangi bakanlıklar zamanla kalkacak?

Haber Giriş : 26 Aralık 2005 16:45, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Son yirmi senedir yaşanan bir dizi çok önemli gelişme hem bizim ülkemizde hem de batı toplumlarında bakanlık kavramının yeniden düşünülmesini gerekli kılmış durumda; benim burada söylemek istediğim bakanlıkların yeniden örgütlenmesi ya da daha etkin çalışabilmeleri için neler yapmaları gereği hakkında değil, doğrudan bazı bakanlıkların varlığı hakkında.

Bu yazıyı yazmadan önce üzerinde çok düşündüğüm bu konuyu sizler ile de paylaşmak istiyorum, ama burada amacım asla şu ya da bu bakanlığı ya da bakanı hedef almak değil, üstelik bu önerim bizim coğrafi sınırlarımızı da çok aşan bir öneri, mesela Fransa ya da Yunanistan için de geçerli olması düşünülebilecek bir öneri.
Konuyu önce kuramsal daha sonra da daha pratik bazda ele almaya çalışacağım.

Batı türü liberal demokrasilerde bakanlıklar siyaset yapmak için var olan birimlerdir; iştigal alanı siyasete yani çoğulculuğa aykırı bakanlıkların bakanlık olarak örgütlenmesinin anlamsız olduğu temel varsayımdan hareketle bu yazıyı kaleme almayı düşünüyorum.

Bir kamusal alanın ya da konunun siyasete uygun olması ise mutlaka ve mutlaka meşru bir karşıtını zorunlu kılıyor; zaten politika, siyaset kelimesinin kökeninde eski Yunanca'da çoğulculuk kavramı yatıyor yani çoğulculuk olmadan siyaset de olmuyor.

Buradan hareket ile üzerinde meşru anlamda siyasetin yapılamadığı ya da yapılagelen siyasetin artık anlamsızlaştığı alanlarda bakanlıkların kurulması,çalıştırılması günümüzde hızla meşruiyetini kaybediyor. Çağdaş liberal demokrasilerde, küreselleşme sürecininin de büyük etkisi ile siyasetin hem tanımı hem de iştigal alanı çok daraldığından/değiştiğinden geleneksel olarak siyaset yapma birimi olarak tanımlanan bakanlıkların da yeniden düşünülmesi gerekiyor.
1990'lı yıllarda kısa bir süre basın hayatımıza giren ?Yeni Yüzyıl? gazetesinde kaleme aldığım bir yazıyı çok iyi hatırlıyorum ve bu yazıda yeni kurulan bir bakanlık ile geleneksel bir bakanlığın liberal demokrasilerde ne kadar anlamsız olduğunu yazmış ve çok tepki almış idim.

Söz konusu yeni bakanlık ?İnsan Hakları Bakanlığı? idi ve böyle bir bakanlığın ihdas edilmesinin liberal demokrasilerde ne kadar saçma olduğunu o tarihte yazmaya çalışmış idim; ?İnsan Hakları Bakanlığı? gibi bir kavramın meşru olabilmesi için insan hakları üzerinden de siyaset yapılabilmesinin meşru olması gerekiyor, yani bir partinin az işkenceyi, düşük voltajda elektriği mahkumlara vermeyi, diğer bir siyasal partinin de belirli suçlar için mesela bölücülük ve devlete karşı işlenen suçlar için daha fazla işkenceyi, daha fazla voltajı savunabilmesi meşru ve normal olabilmeli.

Bu temelde politika yapabilmek artık imkansız olduğu, insan hakları standartları küresel sistem ya da en azından bizim de parçası olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sistemi içinde son derece belirgin ve mahkeme kararlarına (AİHM) bağlı olduğu için ?İnsan Hakları Bakanlığı? gibi bir girişimin saçma olduğu ortada zira bu alan meşru siyasete yani çoğulculuğa kapalı.

Kültür Bakanlığı da kanımca yine bu tür bir bakanlık örgütlenmesi zira kültür şayet yurttaşların yaşam ile kurdukları bağlar anlamına geliyor ise bu alan üzerinden siyaset yapmak da son derece anlamsız hatta insan haklarına aykırı bir konu; devletin yurttaşlarının yaşam tarzlarına yani kültürlerine müdahalesi, ya da belirli yaşam tarzlarına sübvansiyon aktarması laik ve demokratik bir düzende kabul edilebilecek bir konu değil. Müzelerin, sarayların korunması gibi bugün Kültür Bakanlığı'nın görev alanlarına giren konular için de bir bakanlık anlamsız zira yeniden üretilebilmesi olanaksız değerler mesela Efes üzerinden siyaset yapmak aptalca olduğu için bakanlık örgütlenmesi de çok anlamlı değil; müzelerin korunması gibi konuların TBMM ya da Cumhurbaşkanlığı makamının iştigal alanına alınması daha doğru.

Son günlerde çok tartışılan Adalet Bakanlığı için de benzer bir görüş ileri sürmek mümkün zira adalet günümüzde artık kriterleri uluslararası sözleşmeler ile belirlenen bir alan ve bu alan da büyük bir hızla yerel demokrasinin müdahale alanına kapanıyor ve çok da iyi oluyor. Günümüzde artık yerel demokrasilerin mesela adil yargılanma hakkı konusunda söyleyecek bir şeyi pek kalmıyor ve bu gelişme adalet kavramını ve böylece de adalet bakanlıklarını büyük bir hızla siyaset dışına taşıyor.
Günümüzde hala meşru anlamda siyasetin yapılabildiği alanlar yani farklı partilerin meşru olarak farklı şeyleri söyleyebilecekleri alanlar dış politika, eğitim, maliye (azımsanmayacak ölçüde kısıtlama burada da var) gibi konular.Çevre, ulaştırma gibi konular hızla ulusal denetimin dışına çıkıyor ve buralarda da artık bakanlık kavramı anlamını yitiriyor.
Bu konular kolay kabullenilebilecek konular değil ama yavaş yavaş bu konuları da tartışmak gerekiyor.

eser karakaş/referans

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber