Usta, aç bir üniversite!
Hayırlısıyla 2005 yılını kazasız belasız atlattık.
Ne savaşa girdik, ne içeride büyük bir felaket oldu, ne ekonomide sarsıcı bir
gelişmeyle karşılaştık. AKP'nin seçim hazırlığını düşündürten bazı popülist
politikaları dışında ciddi bir tartışma konusu da olmadı: Yeşil alana cami yapma,
içki satışlarını kısıtlama, 15 yeni üniversite açma.. girişimleri seçim sathı
mailine girdiğimizi gösteriyor olabilir.
Bu kadar çok sayıda üniversite bir çırpıda nasıl açılacak, anlamak zor. Elbette
okumak isteyen çocuklarımıza imkân yaratmalıyız. Ama niteliksiz öğretim elemanlarının
doldurduğu üniversitelerden alacakları diplomaların çocuklarımızın bir işine
yarayacağını sanmıyorum. Şu anda çalışan üniversitelerin çoğu henüz yeterli
bilimsel ve eğitsel standartlara kavuşmamışken bir değil, iki değil, tam 15
üniversitenin bir çırpıda açılacağı 'müjdesiyle' karşılaştık.
Yeni üniversiteler sadece gençlere eğitim olanağı sağlamakla kalmıyor, aynı
zamanda üniversitenin açıldığı kente potansiyel 'müşteri' sağlıyor. Evler kiralanıyor,
bakkaldan alışveriş yapılıyor, lokantalar hareketleniyor, dolmuşlar doluyor...
İnsanların pek çoğu 'eğitim'i önemsedikleri için değil, yörelerindeki iş olanağı
artacağı için üniversite istiyorlar.
Tabii iktidarın bir hesabı da yeni üniversitelere rektör atayarak istedikleri
gibi kadrolaşabilmek!
YÖK ve mevcut üniversite yönetimleri kadrolaşmaya engel gibi gözüküyor. Yeni
kurulacak üniversitelerle bu engeller aşılacak.
Bu arada ilginç bir çelişki yaşanıyor: Bir zamanlar 'üniversite özerkliğini
zedeliyor' diye YÖK'e karşı çıkan pek çok kişi, şimdi de 'üniversite özerkliğini
koruma' adına YÖK'ü savunmak zorunda kalıyor!
Elbette bilime ve üniversitelere yatırım yapılmalı, yeni üniversiteler açılmalıdır.
Fakat, bunu belirli bir yaklaşımla gerçekleştirmeliyiz: Önce mevcut üniversitelerin
kadrolarının tamamlanması, sonra yeni üniversitelerin açılması, bunu yaparken
de ülkenin gereksinim duyduğu bilim dallarına öncelik verilmesi gerekir. 'Seçim
zamanı geliyor, haydi 15 üniversite açalım, bu okulların öğretim üyesi açığı
yüzünden çalışamaz olduğu fark edilinceye kadar seçim zaten geçmiş olur...'
Bu da bir yaklaşım tabii. Ama iktidarın dışında kimin işine yarar, bilmiyorum.
Eğitim, ama yüksek nitelikte eğitim, kalkınmanın ve gelişmenin temelinde yatar.
Dünyada azgelişmiş ülkelerle gelişmiş ülkeleri ayıran gösterge sadece gelir
düzeyi değildir. Bilgi düzeyindeki farklılaşma, gelir düzeyindeki eşitsizlikten
çok daha önemlidir. Gelişmiş ülkeler dünya nüfusunun yüzde 16'sını barındırırken,
dünya üretiminin yüzde 58'ini gerçekleştirmekte, aynı zamanda bilimsel yayınların
yüzde 87'sini yapmaktadır. Amerika ve Avrupa, dünyadaki patentlerin yüzde 99'unu
almaktadır!
Görüldüğü gibi, gelişmişliğin en ayırt edici göstergesi 'bilgi üretimidir!'
Kalkınmanın yolu bilgi toplumundan geçer. Ama alelacele kurulmuş seçim tuzağına
benzeyen üniversitelerle bilgi toplumu olacağımızı sanıyorsak, çok aldanırız.
türker alkan/radikal