Portre: Ahmet Davutoğlu

Türk dış politikasında son on iki yıldaki dönüşümün hem teorisini yazdı hem uygulamasını yürüttü. Bu işi 2002 yılı sonundan itibaren "başdanışman", 2009'dan itibaren de "dışişleri bakanı" olarak yaptı. Şimdi başbakanlık koltuğunda.

Haber Giriş : 14 Eylül 2015 21:09, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Portre: Ahmet Davutoğlu

Ahmet Davutoğlu, Soğuk Savaş sonrasında Türkiye'nin izlemeye başladığı 'yeni dış politika'nın hem mimarlığını hem mühendisliğini yaptı.

Bu yeni dış politikayı Merkez Ülke, Çok Boyutlu ve Çok Kulvarlı İlişkiler, Özgürlük-Güvenlik Dengesi, Komşularla Sıfır Sorun, Ritmik Diplomasi gibi temel prensipler üzerinden yürüttü.

2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti / AKP) perde gerisinde duran kilit isimlerinden biriydi. Bu kilit rol kendisini AKP iktidarının ilk yıllarında özellikle Kıbrıs ve Irak dosyalarında net biçimde gösterdi.

The Economist

dergisi 2007'de Davutoğlu'nu "eminence grise" (perde arkasındaki güç) diye nitelendirmişti. 'Arka oda'daki danışman bütün kritik kararların perde arkasındaki isimdi.

'Davutoğlu Etkisi'nin dış politika alanıyla sınırlı olmadığı sonraki yıllarda daha net biçimde anlaşılacaktı.

Türkiye'nin 2003 yılında "Irak'a Komşu Ülkeler Toplantıları"nı devreye sokmasıyla başlayan Ortadoğu'ya açılım politikaları geçen 12 yılda Türkiye'nin bölgedeki profilini yükseltti. Bu süreçte yaşanan 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi, Davos'taki 'one minute' vak'ası ve İsrail'in Mavi Marmara gemisine yönelik saldırısından sonra yaşanan gelişmeler ve İsrail'in Türkiye'den resmen özür dilemesi Türkiye'nin hem Doğu'da hem Batı'da çok dikkatle izlenen bir aktör haline getirdi.

Türkiye'nin Avrupa Birliği ile müzakerelere başlaması, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne üye seçilmesi, İsrail ile Suriye arasındaki dolaylı görüşmeleri başlatması, İran ile Batı arasındaki nükleer görüşmelerde Brezilya ile birlikte devreye girip İran'ı uzlaşmaya razı etmesi, Hamas üzerinde etkili en önemli aktörlerden biri haline gelmesi de Ankara'nın uluslararası alandaki önemini artırdı.

1 Mart tezkeresine karşı çıkışı, Büyük Ortadoğu Projesine mesafeli yaklaşımı onu zaman zaman Başbakan Tayyip Erdoğan ile ayrı düşürdü ancak Erdoğan onunla çalışma kararından vazgeçmedi. Gerek danışmanlık yaptığı yıllarda gerekse dışişleri bakanlığı döneminde ağır eleştirilere ve suçlamalara maruz kaldığı dönemlerde Erdoğan hep arkasında durdu. Kendi ifadesiyle ' üç-beş ay, bilemediniz bir iki yıl için" taşındığı Ankara'dan on yılı aşan bir zamanda çıkamamış olmasının arkasında yatan ve en sonunda danışman olarak başladığı görevin parti genel başkanlığına ve başbakanlığa doğru yol almasının arkasında bu güven ilişkisi yatıyor.

Davutoğlu, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile önceden tanışıyor, görüşüyordu. Ama onu Ankara'ya 'göreve' çağıran Gül idi.

Erdoğan-Gül-Davutoğlu üçgenindeki güven ilişkisi AKP iktidarının ilk yıllarından başlayarak uzun süre sarsılmadan devam etti. Sadece 'başdanışman' sıfatını taşıdığı dönemde bile bir 'danışmanın çok ötesinde' etki yaratabilmesinin arkasında bu 'üçlü uyum' vardı.

Strateji ve dış politika hakkındaki görüşleri hayata geçebilmişse bu, AK Parti'nin 2002, 2007 ve 2011 yıllarındaki seçim zaferleri sayesinde oldu. Bu partinin arkasındaki kamuoyu varlığı ve Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan'ın desteği Stratejik Derinlik'teki görüşlerin hayata geçmesini sağladı.

İddialı bir danışman

"Bu bölgede düzen kurma misyonu bizimdir" gibi iddialı ifadeler kullanmaktan çekinmedi. 'Hayalcilikle', 'Türkiye'nin eksenini değiştirmeye çalışmakla', 'Batı karşıtlığı'yla 'İran yanlısı' olmakla suçlandı.

Davutoğlu'nun, uluslararası sistemin sancılı bir değişim sürecinden geçtiği bir dönemde Türk dış politikasını oturttuğu bu yeni çerçeve, gerek yurt içinde gerek yurt dışında birbirinden farklı değerlendirmelere konu oldu; kimi zaman ağır eleştirilere uğradı, kimi zaman takdir edildi.

Davutoğlu'nun dış politika vizyonu, Türkiye'nin yalnızca siyasi değil ekonomik ve kültürel alanda da hem bölgesel hem de küresel çapta yeni ilişkiler kurmasını öngörüyordu. Bu bağlamda, Latin Amerika'dan Afrika'ya uzanan çok geniş bir coğrafyada yeni diplomatik temsilcilikler açılması, birçok ülkeyle yeni ticaret anlaşmaları imzalanması ve vizelerin kaldırılması, Davutoğlu damgalı dış politikanın en etkili hamlelerindendi.

Türkiye'nin uluslararası meselelerde aktif bir siyaset izlemesi ve özellikle nüfusu Müslüman olan ülkelerle çok güçlü ilişkiler kurması, ABD ve 'Eksen değişikliği', 'Yeni Osmanlıcılık' diye eleştirilerine uğradı. Ancak hükümetin bu yeni dış politika çizgisi değişmedi. Türkiye, Arap Baharı'nı Ortadoğu'da halkların diktatörlüklere isyanı, kendi yöneticilerini kendi özgür iradesiyle seçme talebi, özgürlük ve refah arayışı olarak gördü ve destekledi.

İstanbul'a dönüş kararının ertelenmesi

2007 yılına gelindiğinde Ankara yıllarını geride bırakıp yeniden akademiye ve öğrencilerine dönmeyi planlıyordu. Ancak o tarihte Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşanan gerilimler, askerlerin 27 Nisan bildirisi, Hakkari'ye bağlı Dağlıca Köyü'ndeki komando taburu'na 21 Ekim 2007'de düzenlenen saldırı bu niyetini hayata geçirmesini engelledi. 2008 yılı başında AK Parti hakkında kapatma davası açılınca ise Ankara'da 'kalıp mücadele etme' kararı verdi.

AK Parti'nin 2009 yılında yapılan kongresinde Merkez Karar Yönetim Kurulu'na girdi. Bülent Arınç ile birlikte delegelerinin verdiği geçerli bin 243 oyun tamamını alan iki isimden biriydi.

1 Mayıs 2009'da yapılan kabine değişikliği sırasında Ali Babacan'ın yerine dışarıdan atamayla Dışişleri Bakanlığı makamına getirildi. Haziran 2011'daki genel seçimde, AKP listesinden Konya milletvekili seçilerek parlamentoya girdi.

AKP'nin elde ettiği yüzde 50'ye yakın oy oranıyla büyük bir zafere imza attığı bu seçimden sonra kurulan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki 61. Cumhuriyet Hükümetinde de Dışişleri Bakanlığı koltuğunu korudu.

Davutoğlu Başbakan

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 10 Ağustos 2014'de cumhurbaşkanı seçilmesi Davutoğlu'na hem partinin ikinci genel başkanı olmanın hem de başbakanlığın yolunu açtı.

Erdoğan parti içinde ve dışında yoğun bir istişare döneminin ardından 21 Ağustos'ta Ahmet Davutoğlu'nu kendisinden sonraki isim olarak açıkladı.

27 Ağustos 2014'de 13 yıllık AK Parti ilk Olağanüstü Kongresi yeni genel başkanı seçmek için toplandı.

1. Olağanüstü Kongre'de 1245 delege tarafından aday gösterilen Ahmet Davutoğlu için ilk imzayı atan isim de Recep Tayyip Erdoğan oldu. 1382 delegenin oyunu alarak AK Parti'nin ikinci Genel Başkanı oldu.

Hemen ertesi gün de Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Başbakanlık vekaletini aldı. Ancak bu süreç muhalefet tarafından sert bir dille eleştirildi. Çünkü AK Parti yönetimi Yüksek Seçim Kurulu'nun Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin sonucunu yemin töreninin yapıldığı 28 Ağustos'a kadar Resmi Gazete'de yayınlamadı.

Erdoğan yemin ettikten sadece bir kaç saat sonra Davutoğlu'na hükümeti kurma görevi verdi. Ertesi gün olan 29 Ağustos'ta da, Davutoğlu başkanlığındaki 62. hükümet kuruldu.

Davutoğlu, Erdoğan sonrası dönemin ilk kabinesinde ve partinin üst yönetimi olan MYK'da sınırlı sayıda değişiklik yaptı.

9 aylık Başbakanlık döneminde hem bakanlıkları, hem de parti teşkilatını tanımaya çalıştı. Hafta sonlarında il kongreleri ya da toplu açılış törenlerine katılım ile seçim süreci başlayana kadar Türkiye'yi dolaştı.

Bu süreçte 'farklı' bir Cumhurbaşkanı olacağını söyleyen Erdoğan'ın pekçok konudaki müdahalelerine en azından kamuoyu önünde sessiz kaldı.

Şeffaflık Tasarısı'nın rafa kaldırılması, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın AK Parti milletvekili adaylığından çekilmesi, Merkez Bankası yönetimi ve faiz politikası konusunda görüş ayrılığı, yolsuzlukla suçlanan bakanların Yüce Divan'da yargılanmaları konusu, Çözüm Süreci'nin unsurlarından İzleme Kurulu konusunun soğumaya bırakılması, 2005 Eylül ayında toplanan AK Parti 5.Olağan Kongresi'nde parti yönetimine girecek isimler gibi konularda Erdoğan'ın istediği oldu.

7 Haziran 2015 seçimlerine AK Parti ilk kez başında kurucu genel başkanı Tayyip Erdoğan olmadan Davutoğlu'nun genel başkanlığında girdi. Bu seçimde AK Parti bir önceki genel seçime göre dokuz puan kayıpla yüzde 41 oyla çıktı. AK Parti, 2002 yılından beri girdiği seçimlerde ilk kez tek partili hükümet çoğunluğunu kaybetmişti. Bu sonuçla bile AK Parti, en yakın rakibinin 19 puan önündeydi, ancak seçim sonucu hükümet ancak bir koalisyon ile mümkündü.

Ahmet Davutoğlu, en çok oyu alan partinin başkanı olarak Cumhurbaşkanından aldığı hükümeti kurma göreviyle MHP ve CHP ile koalisyon arayışlarına girdi. Ancak MHP en başından itibaren bir koalisyon içinde yer almama kararından geri dönmedi.

AK Parti, haftalarca süren 'istikşafi' görüşmelerden sonra CHP'ye 'kısa süreli' bir koalisyon önerdi. CHP'liler, bunun iş yapacak bir ' koalisyon' hükümeti değil, 'üç aylık' bir seçim hükümeti olduğunu belirterek reddettiler.

7 Haziran seçimlerinden sonra bir hükümet kurulamayınca anayasaya göre Cumhurbaşkanı ülkeyi doğrudan seçimlere götürme yetkisini devreye soktu. Yüksek Seçim Kurulu seçimin 01 Kasım'da yapılacağını açıkladı. Anayasanın belirdiği bakanlık kotalarına göre oluşan 'seçim hükümeti'nin başında en fazla oyu alan partinin genel başkanı olarak yine Ahmet Davutoğlu vardı.

1 Kasım seçimlerinden yaklaşık 40 gün önce yapılan AK Parti 5.Olağan Kongresi'nde geçerli oyların tamamını alarak yeniden genel başkan seçildi. Genel başkan seçildi ama bunun karşılığında parti yönetimini oluşturan Merkez Karar Yönetim Kurulu ( MKYK) onun kontrolü dışında Erdoğan'ın yönlendirmesiyle şekillendi.

Kongre'den sonra oluşacak parti yönetimine kimlerine gireceğine dair tartışmalar üzerine Eski Ulaştırma Bakanı ve Cumhurbaşkanının başdanışmanı Binali Yıldırım'ın Davutoğlu'na karşı aday olabileceği haberleri yayıldı. Hatta Binali Yıldırım'ın 900 delegeden imza topladığı belirtildi. Ancak Davutoğlu'nun MKYK listesinde inisiyatifi tümüyle Erdoğan'a bırakmasıyla Yıldırım'ın bu adaylıktan vazgeçti.

Bu süreç Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında o zamana kadar yaşanan en önemli görüş ayrılığı olarak görüldü.

Tahsil ve akademik hayat

26 Şubat 1959'da Konya'nın Taşkent ilçesinde dünyaya geldi. İlköğrenimini Konya'da aldıktan sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a yerleşti. Parlak bir öğrencilik hayatı geçiren Davutoğlu, ortaöğrenimini İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladı.

1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Ekonomi bölümlerinden 'Çift Anadal Programı' (ÇAP) ile mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü'nde yüksek lisans, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora yaptı.

Doktorasını tamamladıktan sonra, 1990 yılında Malezya'da, International Islamic University'de yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. Bu üniversitenin Siyaset Bilimi Bölümü'nü kuran Davutoğlu, 1993'e kadar buranın başkanlığını yürüttü ve aynı yıl doçentlik unvanını kazandı.

1993 yılında yayımladığı Alternatif Paradigmalar (Alternative Paradigms: The Impact of Islamic and Western Weltanschauungs on Political Theory) adını taşıyan kitabıyla, İslam ve Batı siyaset düşüncesinin karşılaştırmalı bir analizini yaptı.

1994'te kaleme aldığı Medeniyet Dönüşümü (Civilizational Transformation and the Muslim World) kitabında ise Batı medeniyetinin içine girdiği krizi analiz ettikten sonra, İslam medeniyetinin bu krize alternatif sunma imkan ve koşullarını inceledi.

Amerikan

Forbes

dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 entelektüeli arasında gösterildi.

1995-1999 yılları arasında Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yapan Davutoğlu, 1998 yılından 2002 yılına kadar Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Harp Akademisi'nde misafir öğretim üyesi olarak ders verdi. 1999-2004 yılları arasında profesör unvanı ile Beykent Üniversitesi'nde, üniversite yönetim kurulu üyeliği, senato üyeliği ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nün başkanlığı görevlerini üstlendi. Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde de misafir öğretim üyeliği yaptı. Mukayeseli Medeniyetler Tarihi ve Medeniyetlerarası İlişkiler, Mukayeseli Siyaset Felsefesi ve Uluslararası Politika alanında İngilizce ve Türkçe eserler verdi. Davutoğlu, dış politika yapıcısı olarak diplomasi sahasına adım atmadan önce teorisyen kimliğiyle uluslararası düzeyde tanınan bir akademisyendi.

11 Eylül 2001'de düzenlenen terör saldırısının ardından Davutoğlu, akademisyen kimliğiyle birçok medya organına uzun röportajlar verdi. Davutoğlu'nun kapsamlı analizler içeren bu röportajları, Mayıs 2002'de

Küresel Bunalım: 11 Eylül Konuşmaları

adıyla kitaplaştırıldı.

Davutoğlu'nun Başbakan Başmüşaviri sıfatıyla 2002-2009 yıllarında verdiği mülakatları, Mart 2013'te

Teoriden Pratiğe: Türk Dış Politikası Üzerine Konuşmalar

başlığıyla yayımlandı.

Davutoğlu, Sare Davutoğlu ile evli ve dört çocuk babası. İngilizce, Almanca ve Arapça biliyor.

TC Dışişleri Bakanlığı ve ajanslar

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber