Şehit arkadaşkarının mektuplu isyanı

Kaynak : Bugün
Haber Giriş : 11 Kasım 2006 08:45, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Suç makinası tarafından şehit edilen Başkomiser'in devre arkadaşları, tepkilerini devletin zirvesine iletti

Başkomiser Erkan Ataman'ın daha önce yaralama suçundan tutuklattığı ancak üç ay cezaevinde yatıp çıkan Tolunay Bostancı tarafından şehit edilmesi devre arkadaşlarını isyan ettirdi. Ataman'ın ardından oldukça duygusal bir mektup hazırlayan Polis Akademisi 1997 mezunları, sistemi eleştiri yağmuruna tuttular.

BAKANLARA VE MÜDÜRLERE GÖNDERİLDİ 1997'liler isyanlarını dile getiren bir mektup hazırlayarak, İçişleri Bakanlığı'na, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne milletvekillerine, bakanlara ve üst düzey polis yetkililerine gönderdi.

İşte o mektup: ?Sevgili kardeşim, Bugün sen yoksun ve devre arkadaşlarının senin ardından yazdıklarını okuyamayacaksın. İş yoğunluğu nedeniyle uzunca zamandır bir araya gelememiştik ya, dün ruhunu teslim etmeden hastane önünde beklerken sanki birden çıkıp ?ben iyiyim' diyeceksin diye hayal kurdum. Biliyorum ki, yazdıklarım bir şekilde sana ulaşır, bu nedenle doğrudan yazıyorum sana. Ankara'da görev yapan neredeyse tüm meslektaşların oradaydı. Herkes gelmiş acep bir katkım olur mu diye. Ama, sen randevuyu çoktan ayarlamışsın kimseye haber vermeden. Gencecik yaşında gittin ve biz içimizdekileri her zaman olduğu gibi söyleyemeden, haykırmadan, yüksek perdeden bile ağlamadan öylece kalakaldık. ...Ne bekliyor bu toplum? Hep biz ölelim, hep biz yorulalım, hep biz yaralanalım, hep biz yargılanalım, hep biz, hep biz... Suçlu haklarını korumayı gözeten kanunlar, neden mağdur haklarını, neden polis haklarını gözetmez? Sanık hakları olmasın demek değil bu, olsun ama en azından kanuna karşı gelen kadar, kanun kaçaklarını yakalayana da verin bu haklardan. Aylarca uykusuzluk, yorgunluk pahasına çocuğundan, eşinden, çaldığı zamanını vererek yakaladığı şüphelilerin serbest kaldığını duyunca ne düşünür polis? Erkan'ı vuran yeni çıkmış içeriden, bir dahaki çıktığında da belki beni vuracak kim bilir. Bu canlar kim için gidiyor? Bir polisin öldürülmesi sıradan bir olay değildir, olmamalıdır. Eğer sıradan görülüyorsa yarın bir gün gerektiğinde fedakarlık yapacak polis, asker bulmak mümkün olmayacaktır. Çünkü, polis toplumun kendisini gözden çıkardığına inandığında, artık ölmeyecektir, çünkü yakalamayacaktır, tehlikeyi görünce belki de kaçacaktır. Kanunla kimseyi tehlikeye itemezsiniz, suçluyu bulmak ve yakalamak zordur, özel çaba ister, gayret ister. Bu çaba olmazsa, canını dişine takmazsan bulamaz yakalayamazsın.

MERMİLERLE DANS, PARA İÇİN YAPILMAZ

Tehlikeye göğüs germek, mermilerle dans etmek kanun ve para için yapılmaz. İnsanın kendisini tehlikeye atmasına sebep olan şeyler inançtır, motivasyondur, faydalı olma arzusudur. Zaten verilen para, para değildir, kanunlar ise yamalı bohçadır... Yetkileri azaltmayı düşündüğünüz kadar, neden yetkilerin yerli yerinde kullanılmasını aramaz, düşünmezsiniz? Neden güvenlik kadar hayati olmayan kurumların imkanları polisinkinden fazla olur? Neden polis arabalarının tamiri için sağa sola el açar? Neden bir devletin varlığının devam ettirebilmesi için en hayati unsurlardan olan, iç güvenlik birimleri protokolde en arkalardadır?

POLİSİ ANLAYIN

Bunu şimdi niye mi ifade ediyorum? Polisi görün, anlayın istiyorum. Polis iç güvenlik mimarıdır, ama kapı bekçisi olarak görürsek, polis yarın bir gün mimarlık görevini bırakabilir. Toplum olarak polisin durumunu konuşalım, yanlışları görelim diyorum. Burada acı edebiyatı yapmadım hiç, çünkü her acı yerinde kanar ve içimdekini hiçbir kalem yazamaz.?

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber