33 gün geçti. İlk düzeltme KHK'sı çok gecikti

Masumlar için düzeltme KHK'sı neden hala yayımlanmadı?

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 04 Ekim 2016 13:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
33 gün geçti. İlk düzeltme KHK'sı çok gecikti

Zaman ilerliyor ve zamanın ezici dişlileri "yanlışlıkla" terörist ve haşhaşi ilan edilmiş, "hatayla" işsiz güçsüz, mesleksiz ve ekmeksiz bırakılmış masumları çiğneyip parçalıyor. Bu insanların anne-babaları, aileleri, çoluk çocukları, sosyal çevreleri, şerefleri, haysiyetleri neden bu kadar değersiz görülür? Onların ruhlarında yaratılan psikolojik yıkım siyasi irade tarafından neden hesaba katılmaz? Yoksa "Devletin bekası ve kamu menfaati için masumların kurban edilmesi" fetvası hala yürürlükte midir? Bu ağır yükün altında ezilen ve direnecek takati kalmayan, Allah esirgesin, intihar eden bir masumun yetim evladına "pardon" mu denilecek? Yoksa "OHAL vardı, yapabileceğimiz bir şey de yoktu" bahanesine mi sığınılacak?

1 Eylül ihraç KHK'sının üzerinden 33 gün geçmesine rağmen Resmi Gazetede yayımlanan bir tane bile düzeltme KHK'sı yok. Ne zaman yayımlanacağını söyleyen ve bilen de yok. TEK bir düzeltme KHK'sı yayımlamak, listeleri Başbakanlıkta bekletmek ve biriktirmek yerine, her hafta bir düzeltme KHK'sı Resmi Gazetede yayımlanmalıdır. Konu insan hayatıdır ve insan hayatının söz konusu olduğu yerde diğer unsurlar birer ayrıntıdan ibarettir.

On binlerce kişilik ihraç listeleri 15 Ağustos - 1 Eylül tarihleri arasında yani iki hafta gibi kısa bir sürede hazırlanarak Resmi Gazetede yayımlanabilmişken, yapılan hatalı işlemi düzeltecek ve ilk etapta birkaç yüz kişiyi kapsayacak olan KHK Resmi Gazetede neden yayımlanamaz? Bir aydır hiçbir kritere, parametreye uymamasına rağmen haksız yere ve yanlışlıkla işlerinden atılanlara, mesleklerinden edilenlere ilişkin havanda su dövülüyor. Özellikle 1 Eylül KHK'sının ardından 9 Eylül'e kadar geçen dokuz günlük zaman zarfında yapılan itirazlar gerçek masumları ayıklayabilecek düzeyde ve nitelikte olmasına rağmen hiçbir şey yapılmamış ve devlet her zamanki yavaşlığına ve hantallığına bürünmeyi tercih etmiştir.

Meclisini bombalayan, 241 vatandaşını gözlerini kırpmadan şehit eden, ülkenin Başkomutanı Cumhurbaşkanının canına kast eden, sapık Fetullahçı Terör Örgütünün darbe kalkışmasının, ülkeyi işgal girişiminin üstünden iki buçuk aydan fazla bir zaman geçti. Başbakan Yardımcısı Sayın Nurettin Canikli 7 Eylül Çarşamba günü KHK ile ihraç edilen kamu görevlilerine dair yaptığı açıklamada: "Hata oranımızın da çok düşük olduğunu görüyoruz. Ben FETÖ mensubu değilim diyerek gelenlerin oranı yüzde 1'in bile altında. Haksız yere ihraç edildiği tespit edilenler aynı yöntemlerle görevine iade edilecek." demiştir. Sayın Canikli'nin beyanına göre KHK listelerinde yer alan en az yüzlerce kamu görevlisinin, hata sonucu ihraç edilmiş olma ihtimali vardır.

Hatalı işlem yapmak kolay, çabuk ve rahatken; yanlışı düzeltmek, mazlumun hakkını iade etmek neden bu kadar zor? İnsanlar için yanlıştan dönmek bir erdemdir. Tüzel bir kişilik olan devletin hatadan dönmesi ise hukuk devleti olmanın bir gereğidir ve zorunludur. Bu işi yavaştan almanın, kaygısızlığın, vurdumduymazlığın, aldırmazlığın tek sebebi olabilir o da hesabın içinde başka bir hesabın olmasıdır. Sistemdeki kripto FETÖ unsurları aktif haldedirler; hedefleri yapılan operasyonları itibarsızlaştırmak, kamuoyunda oluşan FETÖ karşıtı birliği bozmak, kurumlar arası ve kurum içi güvensizlik yaratmak, yaratılacak kargaşa ile soruşturmalara olan güveni azaltmak suretiyle hükümeti yüksek hızla ilerde alamayacağı bir viraja doğru sürüklemektir.

İade süreci bu yavaşlıkta ve hantallıkta devam ederse 27 Mayıs'ın 147'likleri, 12 Eylül'ün 1402'likleri ve 28 Şubat mazlumlarının yanına yeni bir mağdur topluluğu eklenecektir.

FETÖ'cü hainlerle ilgi ve alakası olmayan masumlar, suçsuz günahsız insanlar işinden kovuluyor, terörist ilan ediliyor, gizli bir el özellikle dindarlara "süpürme harekatı" çekiyor, kul hakları ihlal ediliyor, "Operasyonlar bize döndü... Namaz kılanı Fetullahçı sanan 28 Şubatçılarla FETÖ temizliği yapılamaz." isyanı devletin kalbinden, Külliye'den dile getiriliyor, "Bir tek kişiye yapılan haksızlık, bütün topluluğa yönelmiş bir tehdittir." nasihati muhataplara söyleniyor; buna karşın vicdansız, merhametsiz, insafsız bir dille birileri "Boş verin, bu tür ameliyatlarda bunlar yaşanır, ses çıkarmayın." şeklinde cümleler kuruyorlar.

Bizim kimliğimizden, aidiyetimizden, duruşumuzdan zerre miskal şüphemiz yok. Hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan yalnızca hakikatin izini süreceğiz, bir kişinin bile kul hakkının çiğnenmesine seyirci kalmayacağız, vicdanımızın sesine ses olup suskunluğu tercih edenlerden olmayacağız. Gadre uğramışların, mağdurların, mazlumların yanında saf tutmak bizim için şereftir.

Ayrıca 28 Şubat'tın mazlumlarına, mustazaflarına, dünün gözü yaşlı adalet savaşçılarına "Nereye bu gidiş?" diye sormak istiyoruz. Metanetinizi, basiretinizi, ferasetinizi neden kaybettiniz? Kötülüğe neden hizmet ediyorsunuz? Ortada garip bir gidişat var. "Bizi arada harcıyorlar", "biz hain de değiliz FETÖ'cü de değiliz", "biz kuyuya atılmış Yusuflarız" diyen masumlara, hangi hakla "Mağdur edebiyatı yapmayın" diyorsunuz.

Fetullahçı Terör Örgütü denen lanet örgütle organik veya inorganik hiçbir bağlantısı bulunmayan ve Allah'tan başka kimsesi de olmayan masumların hayatları karartıldı, şerefleri beş paralık edildi, iftiraya uğradılar, yalnız bırakıldılar, dertlerini anlatacak kapı bulamıyorlar. KHK'daki ihraç listesine somut tek bir maddi delil yokken sadece ve sadece bir kişinin kanaatine göre giren masumlar var. Listeden çıkmak için etkili 50 kişinin "bu kişiyi tanıyoruz, zinhar FETÖ'cü değildir." yönündeki kanaati ve kefaletinin bile listeden çıkmak için yeterli olmadığı acayip günler yaşıyoruz. Peki, bu "hal", hangi hukukta, hangi ahlakta, hangi felsefede, hangi adalet anlayışında, hangi inançta, hangi kitapta var?

Bizler karınca'nın hakkının Sultan Süleyman'dan sorulacağına inanan bir medeniyetin;

Haksız yere bir insana zarar verenin tüm insanlığa zarar verdiğine, bir insan kurtaranın da tüm insanlığı kurtardığına iman eden bir dinin;

Masumun tek teline dünyayı kurban ederiz diyen kutlu bir tarihin;

Mirasçıları değil miyiz? Eğer değilsek, neye dönüştüğümüzün farkında mıyız?

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber