'Darbe, başarılı olsaydı devletin zerresi kalmazdı'

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ TBMM darbeyi araştırma komisyonunda konuştu.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 03 Kasım 2016 12:55, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Darbe, başarılı olsaydı devletin zerresi kalmazdı'

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türkiye'nin 15 Temmuz gecesi bir felaketin eşiğinden döndüğünü belirterek, "Eğer onlar başarılı olsaydı, bugün Türkiye Cumhuriyetinin Anayasada yer alan temel niteliklerinden, ne demokrasi ne laik devlet sistemi ne hukuk devletinin zerresi ortada kalmazdı. Yaşanan olay, ciddi, vahim ve kapsamlıdır." dedi.

FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimini, darbelerin ve gizli oluşumların siyaset üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ'u dinledi.

Komisyona bugüne kadar yazdığı 8 kitapla gelen Başbuğ, kitapları Meclis Kütüphanesi'ne vereceğini belirtti.

Orgeneral Başbuğ, konuşmasına, "Meclis'in manevi şahsiyetine karşı duyduğum saygı nedeniyle buradayım." sözleriyle başladı.

15 Temmuz öncesine ve sonrasına ilişkin görüşlerini kamuoyu önünde paylaşan bir kişi olduğunu vurgulayan Başbuğ, "Bugün yeni bir şey söyleyeceğimi tahmin etmiyorum ama Meclis'e duyduğum saygı ve görüşlerimin TBMM'nin kayıtlarına girmesini önemsediğim için buradayım." dedi.

Başbuğ, her zaman partiler üstü durumda olmaya özen gösterdiğini ifade ederek, "Partiler üstü demek, devlet adamlığı. Benim düşüncelerim, fikirlerim, değerlendirmelerim hiçbir bir zaman, ne bir partiyi yermeye ne de yüceltmeye yöneliktir." diye konuştu.

İlker Başbuğ, milletvekillerinden, soruları yöneltirken kendisinin partiler üstü durumda ve devlet adamı niteliğine sahip olduğunu unutmamalarını istedi.

General olduğu 2002-2010 (2008-2010 arası Genelkurmay Başkanlığı) yılları ile emekli olduktan sonra yaptığı açıklamalara konuşmasında yer veren Başbuğ, 25 Ocak 2010'da Genelkurmay Başkanı iken, "Geçmişte Türkiye'de elbette bazı olaylar yaşandı ama biz bugün artık bu olayların geçmişte kaldığını düşünüyoruz. Demokrasilerde en önemli husus iktidarların seçimlerle, demokratik yöntemlerle el değiştirmesidir." dediğini anımsattı.

- "Türkiye'de en açık tavır alan bürokrat, devlet adamı benim"

Başbuğ, o dönemlerde Fethullah Gülen cemaati, bugün ise FETÖ terör örgütü olarak, adlandırılan bu yapılanmaya ilişkin, Türkiye'de en açık tavır alan bürokrat, devlet adamının kendisinin olduğunu belirtti.

Ankara DGM'nin, geçmişte açılan davada, Fethullah Gülen hakkında verdiği kararın gerekçesinde, "Laik devlet yapısını değiştirerek, yerine din kurallarına dayalı devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyette bulunmak" ifadelerinin bulunduğu aktaran Başbuğ, 24 Eylül 2006'da yaptığı konuşmada da "Gülen'in dinsel eğilimleri kullanarak, sermaye biriktirdiğini, dernek ve vakıflar kurduğunu, eğitim alanına girdiğini ve sonrasında siyasete gireceğini" söylediğini anımsattı.

İlker Başbuğ, 2008 yılında, "Giderek güçlenen bazı cemaatler ekonomiyi yönlendirmeye, sosyo politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir yaşam tarzı oluşturmaya çalışmaktadır. Bu bir sosyal gerçektir, bu gerçek doğru analiz edildiği takdirde, bu oluşuma karşı alınacak tedbirlerin başarı şansı olabilir. Siz bu olayı, o yıllarda doğru teşhis edip doğru analiz etseydiniz bugün belki farklı noktada olabilirdik." diye konuştu.

Başbuğ, 14 Nisan 2009'da yaptığı konuşmada, cemaat yapılaşmasının nasıl doğduğu ile ilgili açıklamalarda bulunduğunu belirterek, "Yurt sorunu sosyal bir sorundur. Bu adamlar, bunu öğrenciler üzerinden çok iyi kullanarak, devleti ele geçirmeye yönelik terör örgütü noktasına geldiler, 1970'li yıllar, 50 yıllık bir süreç." dedi.

İlker Başbuğ, bu konuşmasını, "Bu tip bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak TSK'yı görmektedirler. Bunun için de her fırsattan istifade ederek, TSK aleyhine faaliyette bulunmaktadırlar. Bu yapılanmalara karşı TSK'nın tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek büyük yanılgıdır. Tepkisiz kalmadık ama etkili olduk mu? O büyük bir soru." sözleriyle tamamladığını anlattı.

- "...çok kimse bu söylediklerimize kızdı"

Cemaate katılan herkesi suçlu olarak değerlendiremeyeceklerini kaydeden Başbuğ, "Bu cemaatin amacını bilmeden, komplolar içinde hiçbir rol almadan safiyane cemaat mensubu olan binlerce, milyonlarca insanımız olabilir. Bunlar ile cemaat içinde olup suça bulaşanları elbette ayırmamız lazım. Fethullah Gülen cemaati hakkında konuşmaya en çok hakkı olanlardan birisi benim. Çünkü biz bunları söylerken, çok kimse bu söylediklerimize kızdı, tenkit ettiler." değerlendirmesinde bulundu.

Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, 16 Temmuz günü ajanslara, "15 Temmuz gecesi Türkiye'nin yaşadığı en korkunç gecelerden birisidir, bu hareket demokrasiye karşıdır, yapanlar teröristtir, yapılanları lanetliyorum." açıklamasında bulunduğunu kaydetti.

Türkiye'nin 15 Temmuz gecesi, bir felaketin eşiğinden döndüğünü vurgulayan Başbuğ, "Eğer onlar başarılı olsaydı, bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasada yer alan temel niteliklerinden, ne demokrasi ne laik devlet sistemi ne hukuk devletinin zerresi ortada kalmazdı. Yaşanan olay, ciddi, vahim ve kapsamlıdır." ifadesini kullandı.

- "Darbe girişiminin oyun ya da diğer terimlerle değerlendirilmesi yanlış"

Darbe girişiminin oyun ya da diğer terimlerle değerlendirilmesinin yanlış olduğuna, 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasının tek bir nedene bağlanamayacağına işaret eden Başbuğ, "15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olmamasının en büyük nedeni, TSK komuta kademesinin darbe girişimine karşı durması, darbe girişimine direnmesidir." dedi.

İlker Başbuğ, 15 Temmuz darbe girişimini FETÖ'nün silahlı bir darbe girişimi olarak isimlendirdiğini, bu girişimin Fetullah Gülen'in talimatı çerçevesinde gerçekleştirildiğine inandığını kaydetti.

15 Temmuz darbesinin geçmişteki askeri darbelerle aynı şekilde düşünülmemesi gerektiğine vurgu yapan Başbuğ, "27 Mayıs TSK'daki emir-komutanın dışında bir cuntanın gerçekleştirdiği darbedir. 15 Temmuz olayı da bir cunta ama bu cunta Gülen'den emir alıyor. Eski darbelerle 15 Temmuz'un aynı kaba konulmasının yanlış olduğunu ifade ediyorum. '15 Temmuz askeri darbedir' derseniz bu, TSK'ya büyük bir haksızlık olur, TSK'nın komutanları hayatlarını kaybetme pahasına bu darbeye direnmişlerdir." diye konuştu.

İlker Başbuğ, TSK'daki bu yapılanmanın nasıl oluştuğu ve neden tespit edilemediği noktasındaki görüşlerini de açıkladı.

Bu darbe girişiminin hazırlık süresi olduğunu ancak istihbarat birimlerinin bu hazırlık süresini tespit edemediğini vurgulayan Başbuğ, "Burada ciddi bir zaafiyet söz konusudur, esas üzerinde durulması gereken budur." dedi.

"TSK'ya sızmalar nasıl olmuştur ve neden tespit edilememiştir?" sorusunun sorulması gerektiğini belirten Başbuğ, bu konuyu değerlendirirken, "1992 öncesi ve sonrası" olarak bakılmasını istedi.

1992 yılında MİT Müsteşarlığına sivil bir kişinin getirildiğini anımsatarak, kurumdaki askeri kadroların sıfır noktasına getirilmesinin doğru olmadığını savunan Başbuğ, yasaya göre, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın MİT Müsteşarı'ndan görev talep edebileceğini ve askerin MİT'ten uzaklaştırılması yanlışlığının 1992'de başladığını bildirdi.

2004 yılında Genelkurmay İkinci Başkanı iken, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'e, "MİT'in müsteşar yardımcılarından birisinin general seviyesinde asker olması gerektiğini" söylediğini anlatan Başbuğ, "Genelkurmay Başkanı 'uygundur' dedi. Hatta biz oraya kimi verebileceğimizi bile düşündük ve o kişiyi ayırdık ama bundan sonuç alamadık." diye konuştu.

"TSK'ya sızma, cunta oluşturma konusunda TSK'yı uyandıracak, ikaz edecek, bilgilendirecek ana unsur MİT'tir." diyen Başbuğ, konuşmasına şöyle devam etti:

"2002-2010 döneminde MİT'ten bize bir tek rapor gelmedi, 'TSK'da Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Fetullah Gülen cemaatine mensuptur' diye tek bir rapor gelmedi. Başka raporlar geldi, en çok gelen Mehmet Kurdoğlu cemaati ile ilgili geldi. 2002-2010 döneminde TSK'dan MİT raporu olmadan hiçbir kimse atılmadı, uzaklaştırılan herkesin arkasında MİT raporu vardır, bu raporu dikkate aldık ve YAŞ kararıyla uzaklaştırdık."

İlker Başbuğ, TSK'da bulunan bir kişinin cemaat mensubu olup olmadığı konusunda karar verilebilmesi için somut bilgiler olması gerektiğine işaret ederek, Gülen cemaati ile ilgili bilgiler istediği dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner'den, içinde basında yer alan bilgilerin bulunduğu, yaklaşık 100 sayfalık bir rapor geldiğini anlattı.

Başbuğ, raporda sadece, Gülen cemaati mensubu olduğu belirtilen, aralarında Ali Fuat Yılmazer'in de bulunduğu polislerin isimlerinin yer aldığını bildirdi.

Eski Genelkurmay Başkanı, emekli Orgeneral İlker Başbuğ, "Devleti ele geçirmeyi hedefleyen bir örgütü Türkiye'nin gündeminden çıkarmak için yürütülen bütün çalışmaları dün de desteklediğini bugün de desteklemeye devam ettiğini belirterek, "Yapılan bu mücadelenin hangi nedenlere dayanılarak yapıldığını tartışmak bana göre bugünün öncelikli konusu değildir. Öncelikli konu bence, bu mücadelede FETÖ'yü Türkiye'nin gündeminden çıkarmaktır." dedi.

FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimini, darbelerin ve gizli oluşumların siyaset üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla kurulan TBMM FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, Başbuğ'u dinledi.

TSK'nın kendi personelini sadece karargahta, mesai saatleri içerisinde takip edebileceğini, bu saatler dışında takip edebilme imkanı ve kabiliyeti olmadığını belirten Başbuğ, "Herkesi izlemek mümkün değil. Şüpheli kişiyle ilgili inceleme yapabilmeniz için istihbarattan duyum gelmesi lazım." diye konuştu.

Başbuğ, TSK'daki önleme istihbaratı yapılanması konusunu o dönemde Başbakana arzettiğini, Başbakanın bu dosyayı MİT Müsteşarına verdiğini ifade ederek, Müsteşarın daha sonra kendisine "Siz nasıl yapacaksınız bunu? Bizden isteyin, biz yapalım." dediğini anlattı. Başbuğ, "Biz bu sorunu çözemedik, bugün de bu ciddi sorun devam ediyor. Böyle bir yapılanmaya TSK'nın acilen ihtiyacı var." görüşünü dile getirdi.

Askeri liselere ve harp okullarına giriş sınavlarını 2003'ten beri ÖSYM'nin yaptığını anımsatan İlker Başbuğ, "Bunun TSK ile ilişkisini mülakatta görürsünüz. 'Bunları mülakatta tespit edemediniz mi?' sorusu haklı bir sorudur. Mülakat sorunlarını çözmek için personel temin merkezleri kurduk ama bu bizim de hatamız. Gülen örgütünün en öncelikli sızdığı kuruluşlardan birisi personel temin merkezleri oldu. Buralarda görevlendirilenlerin büyük bir çoğunluğu bunlardanmış. Sonuç alamadık ama burada elbette bizim de sorumluluklarımız söz konusu olabilir." dedi.

Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ, TSK'ya yapılan komplolar hakkında siyasi makamlara bilgiler verdiklerini ve bu komploların arkasında paralel devlet yapılanması olduğunu hep söylediklerini kaydetti.

TSK'nın personel başkanlığındaki personelin sık sık değiştirilmesi ve tayinlerin objektif kriterlere bağlanması gerektiğini vurgulayan Başbuğ, sivil-asker ilişkilerinin kanunlarla bir yere getirilemeyeceğini; karşılıklı saygı, sevgi, güven olması gerektiğini söyledi.

İlker Başbuğ, her zaman son kararın siyasilere ait olduğunu ancak ordunun önerilerinin siyasi makamlarca dikkate alınmasını istediğini belirtti.

- FETÖ'nün TSK'ya kurduğu komplolar

FETÖ'nün TSK'ya yönelik komplolarının Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi soruşturması ile başladığını, 2005'te Şemdinli soruşturması ile ilk kez TSK'nın hedef alındığını ifade eden Başbuğ, askerlerin hangi soruşturmalarda nasıl gözaltına alındığını ve tutuklandığını anlattı.

Kayseri İl Alay Jandarma Komutanının, 25 Mart 2009'da, "1993-1995 yıllarında Cizre'deki faili meçhul cinayetler" dolayısıyla Diyarbakır'a ifade vermeye çağrıldığını belirten Başbuğ, "Biz aslında resmi gördük, oynanan oyunu gördük. Durumu siyasi makamlara ilettik. Adalet Bakanlığı Müsteşarı, 'Sadece ifade verme olacak, tutuklanma olmayacak' dedi. Gönderdik ama tutuklandı." diye konuştu.

İlker Başbuğ, FETÖ'nün, kendisinin 2009'da ABD'ye yaptığı resmi davetten rahatsız olduğunu belirtti.

FETÖ'nün, 2009 yılının haziran ayında artık TSK'ya yönelik düğmeye bastığını ifade eden Başbuğ, şunları kaydetti:

"Avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda, meşhur 'irtica ile eyleme planı' masanın üzerinde bulundu. Bu plan polis tarafından basına verildi. Konu 12 Haziran'da gazetelerin manşetlerine girdi, planın altında imzası olduğu iddia edilen Albay Dursun Çiçek ifade vermeye çağrıldı. Biz, 'İddia edilen suç askeri kişi tarafından işlenen bir suçtur, çağıramazsınız' dedik, taleplerini geri çektiler ama 26 Haziran 2009'da sabaha karşı Mecliste CMK'nın 250. maddesinde değişiklik yapıldı.

Yasayla, 'askeri şahısların askeri mahallerde işledikleri suçlar nedeniyle özel yetkili mahkemelerde yargılanması ile sivil şahısların her halükarda askeri mahkemelerde yargılanmaması' hükümleri kabul edildi. Bu yasa değişikliğinden bizim haberimiz de yoktu. Yasadaki birinci değişiklik Dursun Çiçek'le ilgiliydi, ikinci değişiklik ise Kayseri'de yürütülen soruşturma ile ilgiliydi. Çünkü, soruşturmada 5 tane sivil vardı, bu 5 sivilden Gülen cemaatine gitme noktasındaydık. Daha sonra Dursun Çiçek tekrar çağrıldı ve tutuklandı, 18 saat sonra da tahliye edildi."

- "Kozmik oda" araması

İlker Başbuğ, Ankara'daki "kozmik oda" araması hakkında da bilgi verdi.

"Kozmik oda" aramasından evrak çıktığının yalan olduğunu vurgulayan Başbuğ, "Psikolojik olarak biz darbe aldık ama bu darbeyi almayı komutan olarak kabul ettim, bu izni verdim. Bu aldığım karardan da hiç pişman değilim, doğru yaptığım kanaatindeyim. Yoksa, 'Bütün faili meçhullerin burada kayıtları vardı, yok ettiler' denilecekti, TSK üzerinde silemeyeceğimiz şaibe olarak kalacaktı." dedi.

Söz konusu aramada, Hakim Kadir Kayan tarafından odadan belge çıkartılmadığını, Kayan'ın sadece not aldığını belirten Başbuğ, "Bazı 'kod' kelimeler yazıldı ama bir şey bulunamadı. Biz hakimin baktığı dokümanları hakimin nezaretinde Genelkurmayda bir kasaya kaldırdık ve kilitledik. 16 Mart 2013'te savcının talebi üzerine kasadakiler verilmiştir. Adli müşavir komutanı yanıltmış mıdır? Bilemem. O adli müşavir de çok meşhur bir müşavir. Kozmik odada kod kelimeyle faili meçhul cinayete kurban giden Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı arandı. Acaba bu faili meçhul cinayetlerle TSK'nın ilgisi var mıdır, yok mudur? Bu arandı." diye konuştu.

Başbuğ, "kozmik oda"daki aramaya, faili meçhul cinayetlerin TSK'nın üstüne yıkılmaması için izin verdiğini kaydetti.

O dönemlerde, Taraf gazetesinde, "Askerler camileri bombalayacak" manşeti atıldığını dile getiren Başbuğ, "Biz ileriyi görememişiz. Ben o zaman asker olarak bunu düşünmedim ama onların 15 Temmuz'da neler yapabileceğini hiç düşünememişiz. Bizi camiyi bombalamakla suçlayan bu adamlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Meclisi bile bombalamayı o günlerde düşünüyorlarmış. Ama biz bunu o günlerde göremedik." ifadesini kullandı.

Başbuğ, CHP İstanbul Milletvekili Dursun Çiçek'le albay iken öğle yemeği yediğinin yazıldığını belirterek, "Dursun Çiçek benim şube müdürüm. Bana mutlaka gelmiştir ama inanın çok tanımıyorum. Ben onu kısa boylu düşünüyordum, bu kadar boylu olduğunu bilmiyordum. Benim Dursun Çiçek'ten emir ve talimat aldığım yazıldı. 'Çiçek, Ergenekon terör örgütünde Genelkurmay Başkanından daha üst noktadadır' diye yazıldı. Biz bunu anlayamadık, imam olayı varmış meğerse. O zaman anlamadık ama şimdi anlıyoruz." diye konuştu.

Bir basın toplantısında gösterdiği lav silahı ile ilgili "boru" kelimesini kullanmadığı halde, cemaat medyasının algı operasyonunun etkisiyle, savcılığa verdiği ifadede bunu kabul ettiğini kaydeden Başbuğ, "Algı operasyonunun etkisini görün. Daha sonra bunu bir siyasetçinin söylediğini öğrendik." dedi.

FETÖ'nün o dönemlerde, hep özel günlerde gözaltılar ve tutuklamalar yaptığını belirten Başbuğ, siyasi iktidarın, özellikle 2007-2014 yıllarında FETÖ'nün TSK'ya yönelik yürüttüğü komplolara destek verdiğini, siyasilerin de bunu kabul ettiğini söyledi.

Başbuğ, Taraf gazetesinin o dönemdeki haberleriyle "silahşörlük" yaptığını, ancak diğer medyanın da ertesi gün, o gazetenin haberlerini manşetine taşıdığını ifade etti.

Ergenekon gibi bazı komplo davalarının bir an önce sonuçlandırılması gerektiğine işaret eden Başbuğ, "Bu davaların uzatıldığını görüyoruz ve bunu anlamakta zorlanıyoruz. Bu komploları icra edenler bir an önce yargı önüne çıkarılmalıdır. Devleti ele geçirmeyi hedefleyen bir örgütü Türkiye'nin gündeminden çıkarmak için yürütülen bütün çalışmaları dün de destekledim bugün de desteklemeye devam ediyorum. Yapılan bu mücadelenin hangi nedenlere dayanılarak yapıldığını tartışmak bana göre bugünün öncelikli konusu değildir. Öncelikli konu bence, bu mücadelede FETÖ örgütünü Türkiye'nin gündeminden çıkarmaktır." dedi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber