'Şahsi kanaatim şu anda 'evet'ler önde gidiyor'

Son derece demokratik bir ortamda vatandaş kararını verme fırsatını buldu. Bunu biz anketlerin dışında da gözlüyoruz. Tahmin ediyorum ki bir ay öncesine kıyasla kararsızlar yüzde 10'lardan 3'lere kadar indi ve onların da büyük bir çoğunluğu 'evet'e döndü. Şahsi kanaatim şu anda 'evet'ler önde gidiyor

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 14 Nisan 2017 10:50, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Şahsi kanaatim şu anda 'evet'ler önde gidiyor'

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "kontrollü darbe" iddiasına ilişkin "Türkiye'nin bugüne kadar geçirdiği en kanlı darbe teşebbüslerinden birisi bu. Bu kadar kanlısına hiç şahit olmamıştık. Buna nasıl 'kontrollü darbe' der bir insan. Dikkat ederseniz, arkasından 'Şu şu ve bir de şu sebeple kontrollü darbe.' falan demiyor. 'Bende bilgiler var, sonra onları açıklarım.' diyor. Bu, insana, insanımıza, demokrasimize, milletimize saygısızlık, gerçekten şehitlerimize saygısızlık, gazilerimize saygısızlık." dedi.

Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Akdağ, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

Akdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'kontrollü darbe' iddiasına ilişkin soru üzerine, Kılıçdaroğlu'nun yıllardır temelsiz ve delilsiz iddialar ortaya attığını söyledi.

"Onun saçmalığı ortaya çıkınca bu defa başka bir iddia ortaya atıyor, halk oylaması meselesinde bunu sistematik hale getirdi. Bu muhtemelen bir iletişimi stratejisi." ifadesini kullanan Akdağ, "Biz o gece kabus mu, rüya mı gördük?" diye sordu.

Akdağ, 15 Temmuz gecesi 249 şehit verildiğini, birçok insanın engelli hale geldiğini, tankların insanların üstünden geçtiğini anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Gelsin Kılıçdaroğlu, ben onu Şenkaya'ya götüreceğim. Orada Oğuzhan Yaşar'ın kabri var. Onun ailesiyle bir oturalım bakalım kontrollü bir darbe miymiş, nasıl darbeymiş. Türkiye'nin bugüne kadar geçirdiği en kanlı darbe teşebbüslerinden birisi bu. Daha önce de Türkiye darbeler geçirdi maalesef ama bu kadar kanlısına hiç şahit olmamıştık. Buna nasıl 'kontrollü darbe' der bir insan, hangi delille söyler. Dikkat ederseniz, arkasından 'Şu şu ve bir de şu sebeple kontrollü darbe.' falan demiyor. 'Bende bilgiler var, sonra onları açıklarım.' diyor. Bu, insana, insanımıza, demokrasimize, milletimize saygısızlık, gerçekten şehitlerimize saygısızlık, gazilerimize saygısızlık. Kılıçdaroğlu, Atatürk Havalimanı'ndan ayrılırken temas kurduğu iddiasına, 'İspat ederlerse istifa ederim.' diyor ya, kendisi telefon açmamış olabilir. 10 dakikadan daha kısa bir süre içerisinde orada darbeciler tanklarıyla dururken nasıl çıkmış, onu bir anlatsın. Nasıl o kadar kolaylıkla oradan bırakıvermişler Kılıçdaroğlu'nu?"

- "Hani bunlar darbe olursa tankların altına yatacaklardı?"

Başka birçok insanın o gece havalimanınında kaldığını anımsatan Akdağ, Kılıçdaroğlu'nun aslında buna cevap vermesi gerektiğine işaret etti.

Akdağ, "Kılıçdaroğlu, 'Şöyle oldu, ben de oradan çıktım, posta koydum çıktım.' desin. 'Biz de silahlıydık, silahları çıkardık, mermileri sürdük, her şeye rağmen tankların arasından çıktık.' desin. Hani bunlar darbe olursa tankların altına yatacaklardı, bir tanesini gördük mü?" ifadelerini kullandı.

O gece 6 saat Erzurum'da halkla meydanlarda olduğunu belirten Akdağ, "Kılıçdaroğlu neredeydi?" diye sordu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, suikastçilerden kurtularak İstanbul'da darbenin göbeğine indiğini, kaçmadığını anlatan Akdağ, şunları kaydetti:

"Bir başka politikacı olsaydı belki de Allah korusun başka bir ülkeye kaçardı, biz de mahvolurduk. Kılıçdaroğlu neredeydi? 'Ben de gittim, Bakırköy'de belediye başkanımın evinde oturdum.' Gerçekten Kılıçdaroğlu'nun samimiyeti çok sorgulanır durumda. Kılıçdaroğlu, bu FETÖ meselesinde, darbeyle ilgili olarak da yaptı, bir mağduriyet edebiyatına katkı verecek ifadeleri oldu. Çok açık ifade edeyim, Kılıçdaroğlu'nun FETÖ meselesinde bir yumuşak karnı var. Genel başkanlığa geliş şekline bakalım, o zaman Sayın Baykal'la ilgili kasetler vesaireler, bu kasetleri sonradan FETÖ'nün yaptığı ortaya çıktı, onun hemen peşinden Kılıçdaroğlu geldi. Mantıken elbette işkillendiriyor. Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu'nun muhtemelen bir diyet borcu var ve o diyet borcunu ödüyor ama yanlış yapıyor. FETÖ konusunda millet çoktan fikrini verdi. Millet bu noktada nefret ettiği bir 'kanlı örgüt' teşhisini çoktan koydu. Onun için Kılıçdaroğlu bunu sağa sola çekerek, bunu farklı yere götüremez. Yanlış yapıyor."

-" Kılıçdaroğlu ispat edemeyeceği iddialar ortaya atıyor"

Kılıçdaroğlu'nun, ispat edemeyeceği iddiaları ortaya atarak korkunç bir yanlış yaptığını ve onların altında kaldığını belirten Akdağ, "kontrollü darbe" iddiasıyla ilgili delili, kanıtı neyse çıkıp söylemesi gerektiğini vurguladı.

Akdağ, "16 Nisan'ı bekliyorum derse, zaten saçmalamış olur. Tam zamanı işte, çıksın anlatsın bunları." diye konuştu.

Recep Akdağ, Kılıçdaroğlu'nun, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin aranan Adil Öksüz'ün istihbarat elemanı olduğu ve Bakanlar ile milletvekilleri arasında ByLock kullanan isimler bulunduğu iddialarına Başbakan Binali Yıldırım'ın cevap verdiğini ve elinde ne varsa savcılara teslim etmesi gerektiğini söylediğini hatırlattı.

Akdağ, "Niye teslim etmiyor? FETÖ'nün adamları kulağına bir şeyler üflüyorlar ya da bir stratejiyle şöyle şöyle konuşulmasını istiyorlar, Kılıçdaroğlu da bunu yapıyor. Benim siyasi analizim tamamen bu şekildedir. Varsa getirsin, bundan iyi fırsat mı olur? Haydi getir savcıya teslim et, basına söyle, elinde ne bilgi varsa... Böyle 'İyi saatte olsunlar, bana getirdiler ama dur bakalım." diyerek bunu sürüncemede bırakmak aslında bir ana muhalefet partisi liderine, bir genel başkana gerçekten yakışmıyor." dedi.

- "Kararsızlar azaldı, evet oyları arttı"

Anayasa değişikliği halk oylaması sonucuna ilişkin tahmininin sorulması üzerine Akdağ, ilk ziyaret ettiği illerde kararsızların fazla olduğunu, bu dönemde vatandaşların halk oylamasındaki maddeleri yeterince bilmediğini söyledi.

Ana muhalefet partisi ve 'hayır' diyen diğer partilerin, "Tek adamlık" gibi sloganlarla vatandaşın kafasını biraz karıştırdığını ancak maddeler anlatılınca meselenin anlaşılmaya başlandığını aktaran Akdağ, değişiklikle Türkiye'nin önünün açılacağı anlaşılınca kararsızların azaldığını ve "evet" oylarının arttığını kaydetti.

Sokakta veya toplu yerlerde vatandaşlarla görüştüklerinde, gözlerinin anketör gibi çalıştığını ifade eden Akdağ, şehir sokaklarında dolaşırken vatandaşın "evet" veya "hayır" diyeceğini ya da kararsız olduğunu gösterdiğini belirti.

Vatandaşların, bozkurt veya Rabia işaretiyle ya da HDP'lilerin işaretiyle oyunun rengini belli ettiğini söyleyen Akdağ, "Aslında, son derece demokratik bir ortamda vatandaş kararını verme fırsatını buldu. Bunu biz anketlerin dışında da gözlüyoruz. Tahmin ediyorum ki bir ay öncesine kıyasla kararsızlar yüzde 10'lardan 3'lere kadar indi ve onların da büyük bir çoğunluğu 'evet'e döndü. Şahsi kanaatim şu anda 'evet'ler önde gidiyor." dedi.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, "Biz, yetkileri ile birlikte sorumlulukları da artan yeni bir cumhurbaşkanlığı sistemi getiriyoruz. Tek adamlıkla bunun uzaktan yakından alakası yok çünkü Meclis belli bir çoğunlukla cumhurbaşkanını zamanı dolmadan seçime dahi götürebiliyor. Bu çok ilginçtir. Başkanlık modeliyle yönetilen ülkelerde böyle bir özellik yok." dedi.

Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Akdağ, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

Anayasa değişikliğiyle başbakan ve cumhurbaşkanının yetkilerini birleştirdiklerini anlatan Akdağ, "Eğer sistem 1960'da, daha sonra 1982'de kurulduğu gibi milletin seçtiği bir Meclisin güvenoyu verdiği bir hükümet ve başbakanı cumhurbaşkanıyla kontrol etmek üzerine bina edilecekse o zaman bu 'tek adamlık' fikrinde olanlar haklı çıkardı. Böyle yapmışlar çünkü. Zaten onların tasarlamasında cumhurbaşkanları bir asker olur. 'Bu seçilmişlere güvenilmez, o zaman buraya bir cumhurbaşkanı koyalım, çok da büyük yetkiler verelim.' denir. Kendileri ihtilalden sonra cumhurbaşkanı olacağı için 'Aman hiç bir sorumluluk da olmasın, hiç kimse hesap soramasın.' diye müthiş güçlü bir cumhurbaşkanı modeli koymuşlar ortaya bundan bir önceki sistemde." ifadelerini kullandı.

Akdağ, önceki sistemde milletin seçmediği bir cumhurbaşkanı olduğunu ve cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulu kararlarından üst düzey bürokrasinin atanmasına kadar büyük yetkileri bulunduğunu hatırlattı.

Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Aslında söylenenin tam tersine biz, yetkileri ile birlikte sorumlulukları da artan yeni bir cumhurbaşkanlığı sistemi getiriyoruz. Tek adamlıkla bunun uzaktan yakından alakası yok çünkü Meclis belli bir çoğunlukla cumhurbaşkanını zamanı dolmadan seçime dahi götürebiliyor. Bu çok ilginçtir. Başkanlık modelleriyle yönetilen ülkelerde böyle bir özellik yok. ABD sisteminin zayıf taraflarından birisi budur. 5 sene başkan seçiliyor ve kimse dokunamıyor. Oysa burada, Meclis eğer başkanın işleri iyi götüremediğine inanırsa, 'Hodri meydan, haydi beraber seçime gidebiliyoruz.' diyebiliyor. Bir taraftan iki başlılıkla ilgili meseleyi kurtarırken, bir taraftan da istikrar için memleketi yönetecek, yetkileriyle birlikte sorumlulukları da olan bir cumhurbaşkanı seçilecek. Yeni sistemin en karakteristik özelliği de bu."

- Hastaların sandığa taşınması hizmeti

Akdağ, Sağlık Bakanlığının "evde sağlık hizmeti" kapsamında hizmet alan ve hastanede tedavi gören hastalara talepleri halinde 16 Nisan'da oy vereceği sandıklara taşıma hizmetine ilişkin soru üzerine, evde sağlık hizmeti alan kayıtlı 300 binin üzerinde vatandaş bulunduğunu bildirdi. Akdağ, "Referandumda, evde sağlık hizmeti alan ya da o gün hastanede yatan kişileri, ekiplerimizle, sağlık görevlisi refakatinde oy kullanmaya götürelim, oradan da evlerine geri döndürelim istedik. Evde sağlık hizmeti programına alınmamış olsa bile bugünlerde başvuru olursa, arkadaşlarımız onu değerlendirip yine sandığa götürecekler. Biz, 237 bin kişiye telefonla ulaştık. Bunlardan 13 bin kayıtlı hastamız bu hizmeti almak için beyanda bulundu." diye konuştu.

Vatandaşların "444 38 33" numaralı telefonu sadece seçim günü için değil daha sonra evde sağlık hizmeti alma ihtiyacı olduğunda da arayabileceğini belirten Akdağ, seçim günü mevcut ekiplerin yeterli olmaması halinde ilave ekipler ve araçlar görevlendirileceğini aktardı.

Sağlık Bakanlığı olarak demokratik bir hakkı kullandırmak üzere bir çaba içerisinde olduklarını ifade eden Akdağ, "Sandığın başına gidecek kişi 'evet' mi der, 'hayır' mı der bunu bilemeyiz. Önemli olan bizim bu ihtiyacı karşılamamız." dedi.

Akdağ, bazı muhalif basında bu hizmetin eleştirildiğini belirterek, sadece bir hakkın kullanılması için kolaylık ortaya koyduklarını söyledi.

Bunu herkesin alkışlaması gerekirken yaptıkları her şeye 'kötü' deme ihtiyacı duyan bir muhalif kanat olduğunu aktaran Akdağ, demokratik hakkın kullanılması için 16 Nisan'da bu hizmeti layıkıyla vermeye çalışacaklarını vurguladı.

- İdlib'deki kimyasal saldırı

Akdağ, Beşşar Esed rejiminin 4 Nisan'da İdlib'deki kimyasal silah saldırısında yaralanarak Türkiye'de tedavi altına alınanların sağlık durumuna ilişkin soru üzerine, "Türkiye'ye 34 vaka intikal etti. 34 vakadan 25'i tedavileri yapılarak hastanelerden çıkarıldılar. 3 kişinin tedavisi Hatay Devlet Hastanesinde devam ediyor. Maalesef 6 kişi de hayatını kaybetti. Başlangıçta 3 kişiydi bu sayı, bugün itibarıyla 6 kişi hayatını kaybetti." açıklamasında bulundu.

Hem tedavi gören hem de hayatını kaybeden kişilerin adli incelemelerini yapmak üzere Adalet Bakanlığı ile çalıştıklarını belirten Akdağ, ilgili numuneler üzerinde adli tıp ve halk sağlığına ait özel laboratuvarlarda çalışıldığını anlattı.

Bu konuda Gülhane Hastanesi'nden de destek alındığını dile getiren Akdağ, şunları kaydetti:

"Neticesinde özellikle idrar numunelerinde sarin gazı kullanıldığına dair çok net, kesin sonuçlar elde ettik. Otopsi sonuçları da bunlara işaret etti. Adli tabiplik de otopsi sonuçlarını yakında açıklayacaktır. Yani Suriye'de kimyasal silah kullanıldığı bizim incelemelerimizde kesinleşti. Başlangıçta zaten vakaların klinik durumları bir kimyasal silah kullanıldığını işaret ediyordu. Bunu laboratuvar ve otopsi sonuçları ile kesinleştirmiş olduk. Bu arada Rusya'dan bazı sesler çıkıyor. Yaralıları ve vefat edenleri kabul eden ülke biziz. Bir sorumluluğu yerine getirmemiz gerekir. Bütün bu incelemeleri yaparken hem Dünya Sağlık Örgütünün hem de Uluslararası Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütünün elemanlarını da çağırdık, onlar da bütün bu işlemlere refakat ettiler. Bu, Esed rejiminin vahşi saldırılarının sonuncusuydu. Keşke dünya buna gerekli tedbirleri alsa da bundan sonra tekrarlamasa."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber