DSİ'den korkutan 'çöl' araştırması

Kaynak : İhlas Haber Ajansı
Haber Giriş : 02 Mart 2007 16:12, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Küresel ısınmadan en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen Türkiye, Dünya Çevre Örgütü'nün tahminlerine göre, Avrupa'daki çölleşmenin yaşanacağı ilk yer olarak gösteriliyor.

Türkiye, tarihinin en kurak kışlarından birini yaşıyor. Barajlardaki su seviyeleri en alt düzeylere düşmüş durumda. Göllerdeki su çekilmeleri sebebiyle bir çok göl kuruma tehdidi ile karşı karşıya. Yine raporlara göre, Avrupa'daki ilk çölleşme ise Konya'dan başlayacak. Yine su sorununun çözümü için 730 baraj daha yapılması gerekiyor.

SU BUHARLAŞIYOR

DSİ, bu kritik ortamda Türkiye'nin su kaynakları ile ilgili Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı araştırmasını yaptı. Araştırmaya göre, Türkiye üzerine yıllık 501 milyar metreküp su düşüyor. Bu suyun 274 milyar metreküpü buharlaşıyor, 41 milyar metreküpü yeraltı sularına karışıyor. Yeraltı sularının 14 milyar metreküplük bölümü ise pınarlar vasıtasıyla yeniden yeryüzüne çıkıyor. 153 milyar metreküplük bölümü ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalara dökülüyor. Komşu ülkelerden Türkiye'ye 7 milyar metreküp su gelirken, Türkiye'nin brüt su potansiyeli 234 milyar metreküpü buluyor. Böylece Türkiye'nin brüt yerüstü suyu potansiyeli 193 milyar küpe ulaşıyor. Türkiye'nin toplam kullanılabilir su potansiyeli 112 milyar metreküp. Ancak Türkiye, bu suyun da sadece yüzde 36'sini kullanabiliyor.

Türkiye'de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1642 metreküp/yıl olarak tespit edilirken su potansiyeli ise 3 bin 690 metreküp/ yıl olarak belirlendi. Bu rakamlar Türkiye'nin su zengini bir ülke olmadığını ortaya koyuyor. Çünkü yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı bin metreküpten daha az ülkeler su fakiri kabul ediliyor. Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2 bin metreküpten ten daha az ülkeler ise azlığı ile karşı karşıya bulunanlar kategorisine giriyor. Türkiye bu kategori içinde yer alıyor. Yıllık kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8 bin - 10 bin metreküpten daha fazla ülkeler ise su zengini olarak nitelendiriliyor.

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) hesaplamalarına göre, 2030 yılında Türkiye nüfusu 100 milyon olacak. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su

miktarının bin metreküp/yıla düşecek. Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin etkisi ile su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin etmek mümkün. Ancak bütün bu tahminler mevcut kaynakların 25 yıl sonrasına hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz konusu olabilecek Dolayısıyla Türkiye'nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok iyi korunup, akılcı kullanılması gerekiyor.

730 BARAJA İHTİYAÇ VAR

Türkiye'nin 193 milyar metreküp suyun tamamını kullanabilmesi için 730 baraj ve 2 binden fazla gölet yapması gerekiyor. Bu nedenle 193 milyar metreküplük suyun önemli bir bölümü, engebeli bir coğrafyaya sahip olması sebebiyle denizlere karışıyor. 779.5 milyon hektar yüzölçümüne sahip Türkiye topraklarının sadece 28 milyon hektarlık kısmı ekilebilir arazi. Bunun da 25.85 milyon hektarlık kısmı sulanabiliyor. Ancak modern anlamda sulama yapılan arazilerin miktarı ise 8.5 milyon hektar. DSİ'nin bu verileri Türkiye'nin doğru dürüst sulu tarıma geçemediğini de ortaya çıkarıyor. Türkiye'nin içme-kullanma suyu potansiyelinin 2bin 26 milyar metreküp, endüstri amaçlı kullanımın ise 3bin 900 milyar metreküp olduğu saptandı.

Türkiye'nin hidrolik enerji potansiyelini ortaya koyan DSİ, 546 hidroelektrik santralinde 35bin 310 MW elektrik enerjisi üretilmesine rağmen Türkiye'nin hidroelektrik potansiyelinin sadece yüzde 35'ini kullanabildiği gerçeğini ortaya koydu. Doğalgaz bağımlısı haline gelen Türkiye'nin hidroelektrik potansiyelini kullanmak bir yana, elektrik enerjisinin yüzde 60'ini doğalgazla çalışan santrallerden karşıladığı tespit edildi. Suyu kontrol altında tutamayan Türkiye, taşkınlar sebebiyle her yıl 100 milyon dolar zarara uğruyor. Taşkınlardan korunmak için bugüne kadar 30 milyon dolar yatırım yapmasına rağmen, felaketler önlenemiyor. Kentleşme, sanayileşme, bölgedeki savaşlar ve tarımsal ilaçlar sebebiyle Anadolu suları hızla kirleniyor. Türkiye'nin en kirli suları, Meriç, Simav, Nilüfer, Gediz, Küçük ve Büyük Menderes, Sakarya nehirleri ile Porsuk, Ergene, Ankara ve Çarksuyu çaylarında akıyor.

AVRUPA'DAKİ İLK ÇÖLLEŞME KONYA'DA BAŞLAYACAK

Türkiye'nin su potansiyelini tam olarak kullanabilmesi için sulama projelerinde borulu sisteme geçmesi gerekiyor. Ayrıca, büyük iletim kanalları boyunca regulasyon depoları yapılması ve su havzaları arasında su transferi sağlayacak projelere geçilmesinin şart olduğu belirtiliyor. Türkiye'nin 112 milyar metreküp su potansiyelini kullanabilmesi için 128 milyar dolarlık yatırım yapması gerekiyor. En büyük sulama projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi'nin hayata geçmesi için kaynak bulmakta zorlanan Türkiye'nin bu parayı bulması imkansız gibi. Türkiye, Kızılırmak Nehri'nin Konya Ovası'nın sulaması fikrini tartışırken, Dünya Çevre Örgütü, geçtiğimiz ay yayınladığı raporda Avrupa'daki ilk çölleşmenin Konya'da başlayacağını bildirdi. Küresel ısınmadan en fazla etkilenen ülkelerin başında gelen Türkiye'de göl sularındaki çekilmeler çölleşmenin daha yakin bir gelecekte gerçekleşebileceğini de ortaya koyuyor. Su savaşlarının yaşanacağından bahsedilen günümüzde Türkiye'nin sularını korumasın önemi hayati bir önem taşıyor.

Türkiye Su Vakfı Başkanı Zekai Şen'in bu konudaki görüşleri şöyle:

"DSİ iyi niyetli çalışmalar yapıyor. Ama baraj yapmak sorunu çözmüyor. Türkiye suyunu tam verimli bir şekilde kullanamıyor. Türkiye, suyunu klasik şekilde, alışılagelmiş yöntemlerle kullanıyor. Türkiye'nin ciddi bir planlama ile sularını ortak yönetmesi ve işletmesi gerekiyor. Baraj yapımında sorun yok ama işletmelerinde hep sorun var. Barajlar arasında birbirine su aktarabilecek imkanların olması gerekiyor. GAP bölgesinde 26 baraj varsa, bunların birbiriyle entegre edilmesi gerekiyor. Bir bölge kurak olduğunda, bir barajda su eksildiğinde öbüründen aktarılmasına olanak sağlanması lazım. Türkiye'dei6let yapması gerekiyor. Bu nede barajlar eşgüdümlü işletilmediği için sorunlar ortaya çıkıyor. Türkiye, Anadolu'yu gaz ve petrol boru hatlarıyla döşedi. Biz bunu en kısa sürede sularımız için de yapmamız gerekiyor. Kafamıza taktığımız tek bir konu var, suyun nasıl satarız. Suyu satmayı planlayacağına suyu kullanmayı öğren. Türkiye'nin iklim değişikliklerinden etkilenmemesi için 2020 ve 250 yıllarına dönük orta ve uzun vadeli su planlaması yapması gerekiyor".

Şen, barajlar arasındaki su transferin yanı sıra bölgeler arasında da su trnasferinin yolu açılması gerektiğini belirterek, bir bölgede kuraklık varsa, yağış azsa, yağışın bol olduğu bölgelerde denizlere akan suların oralara nakledilmesi gerektiğini söyledi. Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın İstanbul'un su sorununu çözerken, çok baraj yaparak değil, barajlar arasında eşgüdümü yaparak sorunu çözdüğüne dikkat çeken Şen, şunları söyledi:

"İstediğiniz kadar baraj yapın eşgüdüm yapmadıktan sonra, günü kurtarırsınız o kadar. Suyu iyi kullananan ülkelere baktığınız zaman baraj yapmaktan çok barajların entegrasyonunu yapıyor. Yeni baraj yaparken de nereye yaparsak en iyi faydayı temin ederiz sorularına göre yapılıyor. İkinci nokta ise, iklim değişikliklerinden etkilenmemenin en iyi yolu yerüstü sularını değil, yeraltı sularını artırmaktır. Konya Ovası'ndan her sene 1-2 metre su seviyesi düşüyor. İklim değişikliğine en iyi çözüm uzun vadede yeraltı sularıdır. Baraj yaparsanız su buharlaşır gider. Ama yeraltı suyu olursa buharlaşma olmaz. Korunması kolaydır. Yarın olası bir savaşta ilk bombalanacak, terörist saldırılara en açık yerler barajlardır. Depremlerden ilk etkilenecek yerler barajlardır. Yeraltı suyunuz varsa ne harpten ne savaştan etkilenirsiniz. Maalesef Türkiye'de su deyince barajlar akla geliyor".

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber