'Yeni OKS modeli üzerine' üzerine bilimsel bir değerlendirme

Kaynak : Radikal
Haber Giriş : 04 Nisan 2007 07:55, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

ALİM KAYA

Kasım ayında yapılan 17. Milli Eğitim Şûrası'nda alınan kararların bir sonucu olarak MEB mevcut OKS sistemini değiştirme kararı almış ve yerine nasıl bir model koyacağını açıklamış bulunmaktadır. MEB mevcut OKS modeline ilişkin değerlendirmelerini, yeni modelden beklentilerini ve yeni modelin işleyişine ilişkin esasları resmi internet sitesine koyarak görüş ve öneri beklemektedir. Yeni modele ilişkin değerlendirme ve öneriler aşağıda sunulmuştur.

1. OKS aslında fen liseleri, Anadolu liseleri ve Anadolu öğretmen liselerine öğrenci seçen bir sistemdir. Bu okullar kamuoyunun gözünde ülkenin en iyi okullarıdır. Gerçekte de öyledir. Göreceli olarak bu okullardan fen liseleri yüzde 1-3'lük dilimden, Anadolu liseleri yüzde 3-5'lik dilimden, Anadolu öğretmen liseleri ise yüzde 5-10'luk dilimden öğrenci almaktadır. Deyim yerindeyse bu okullarda en zeki ve yetenekli çocuklarımız eğitim görmektedir. 2006 OKS Tercih Kılavuzu bilgilerine göre ülkemizde; 804 Anadolu Lisesi, 69 Fen lisesi, 134 Anadolu öğretmen lisesi, 6 sosyal bilimler lisesi bulunmaktadır. Görece daha nitelikli olan bu okulların sayısı 1013'tür.

Yüzde 13.19'luk kontenjan

Ortalama olarak her birinin kontenjanını 100 olarak kabul edersek bu okullarımızın toplam kontenjanı 101.300'dür. 2006 OKS'ye 768.000 öğrencimizin girdiği düşünüldüğünde talebin kontenjana oranı 1/7, yani yüzde 13.19'dur. Bu kesim toplumumuzun sahip olduğu üstün beyin gücünü temsil eder. Toplumların sahip olduğu en değerli kaynak üstün beyin gücüdür. Sahip olduğumuz bu gücü iyi değerlendiremezsek toplumumuzu ileriye taşıyacak gücü yok etmiş oluruz. Bunu yok edersek de (şu an olduğumuz gibi) kendi etrafımızda döner dururuz. MEB'in, OKS'ye liselere öğrenci seçme açısından mı yoksa eldeki nitelikli üstün beyin gücünü tespit etmek açısından mı baktığı önemlidir.

2. MEB'in internet sitesinde yer alan dokümanda ilk başlık 'OKS Niçin Kaldırılıyor' şeklindedir. Bunun düzeltilmesi gerekir. Çünkü OKS kalkmamakta, model değişmektedir. Kalkmanın da ötesinde sınav sayısı üçe çıkarılmaktadır.

3. Mevcut OKS sistemine ilişkin değerlendirmelerden pek çoğunun gerçekçi olmadığı, gerçekçi olsa bile yeni modelle getirilenler bazı yeni düzenlemelerin mevcut sorunları ortadan kaldırabileceği kuşkuludur. Örneğin; mevcut OKS sisteminin ilköğretimi olumsuz etkilediği, çocukların hayata hazırlanmasını sağlamaktan uzak olduğu belirtilmektedir. Yeni modelin çocuklarımızı hayata nasıl hazırlayacağı ise belli değildir. Sınav sistemleriyle çocuklarımızın hayata hazırlanması arasındaki ilişki anlaşılamıyor. Böyle bir ilişki de esasen yoktur. Çocukların hayata hazırlanması ile eğitim sürecinin niteliği arasında bir ilişki kurulması gerekir.

4. Bakanlık mevcut OKS sisteminin yenilenen ilköğretim müfredatının vizyonu ile uyum sağlamadığını söylemektedir. Bu ifade de ayakları yere basan gerçekçi, somut bir tespit olmaktan öte klişeleşmiş bir slogan niteliğindedir. Bunun 'Nasıl' sağlanacağına ilişkin bir değerlendirme yer almamaktadır.

5. Bakanlığın OKS'nin kaldırılmasına ilişkin gerekçelerinden biri de, soruların ağırlığının belli dersleri kapsadığı (Türkçe, Matematik, Fen Bilgisi ve Sosyal Bilgiler) bazı derslerden örneğin yabancı dilden soru sorulmadığıdır. Basına yansıyan bilgilere göre bakanlık, yeni modelde yabancı dilden de 5-10 soru sormayı düşünmektedir. Kanımca bakanlığın önerdiği ve üzerinde çalıştığı modelin en sakıncalı yanlarından biri budur. Ya bakanlık özellikle ilköğretim düzeyinde yabancı dil öğretiminin niteliğinden haberi yoktur, ya da bakanlık bu uygulama ile belli kesimlere hizmet etmeyi istemektedir. İlköğretim düzeyinde yabancı dil öğretiminde devlet okulları ile özel okullar arasındaki farkı bakanlığın bilmiyor olması mümkün değildir. Bu uygulama gerçekleştiği takdirde zaten eğitimsel açıdan avantajlı durumda olan, özel okullara devam eden çocuklar hak etmedikleri bir ayrıcalığa daha sahip olacaktır. Öte yandan 'Gitmesek de görmesek de' hâlâ orada var olmaya devam, eden eğitimsel açıdan dezavantajlı bölge ve okullarda bulunan çocuklar ise 'orada kalmaya' devam edeceklerdir. Bu uygulama adil değildir. Vicdani hiç değildir. Bu uygulama özel okullarda, kent merkezlerinde göreceli olarak daha iyi okullara devam eden öğrencilerin lehinedir. Bir başka deyişle 'seçkinler'in lehinedir. Halbuki MEB'in temel görevlerinden biri de eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaktır. Bu karar MEB eliyle fırsat eşitsizliğini güçlendirecektir.

6. Öte yandan bakanlık mevcut OKS sisteminin öğrencilerin belli derslere ağırlık vermesi nedeniyle sosyal aktivitelere ilgiyi azaltmasından şikâyetçidir. Bu ilgiyi artırmanın yolu sınav sistemindeki düzenlemeler olmasa gerek. Bunun başka yolları bulunmalıdır. Akademik derslerle sosyal etkinliklerin öğrencilerde geliştirmek istediği nitelikler de farklıdır.

Geri dönüşsüz sınav

7. Mevcut OKS sistemine yönelik en önemli eleştirilerden biri tek bir sınavın yapılması ve geri dönüşünün olmamasıdır. Bu eleştiri doğrudur. Dolayısıyla sınav sayısının birden üçe çıkarılması doğru gibi görünmektedir. Ancak bu sınav öğrenme ürünlerini ölçtüğü sürece beraberinde bazı sorunları getirecek, fırsat eşitsizliğini sürdürecektir. OKS ilköğretim müfredatına dayalı öğrenme ürünlerini ölçen bir sınavdır. Kent merkezindeki en iyi eğitim olanaklarına sahip okullarda eğitim gören bir çocuklar ile köy ilköğretim okullarında ve birleştirilmiş sınıflarda eğitimini tamamlamış, Matematik, Fen Bilgisi, Türkçe gibi temel derslerin öğretmenlerinin yüzünü bile görmemiş çocuklara aynı bilgiyi sorarsak baştan adil değiliz demektir. O halde OKS öğrenme ürünlerini yokladığı sürece en fazla kent merkezinde eğitim görmüş, kent merkezindeki bilgili çocukları seçer. Böyle bir yöntem ve araçla kent merkezlerinin dışında yaşayan ama akademik yeteneği yüksek çocukların seçilmesi mümkün değildir. Amaç eğitimsel açıdan daha avantajlı bölgelerdeki okullarda okumuş bilgili çocukları seçmek değil, ülkenin her noktasındaki yetenekli çocukları seçmek olmalıdır. Eğer amaç bu ise (ki bu görüşteyim) mevcut OKS buna hizmet etmez. Öğrenme ürünü bilgiyi ölçen testler yerine, genel akademik yeteneği ölçen testlerle çocukların sözel ve sayısal sembollerle kavrama, düşünme ve akıl yürütme yetileri ölçülebilir. Bunun için ülkenin yararlanabileceği deneyimleri vardır. Burada önerim şudur. OKS öğrenme ürünü bilgiyi değil genel akademik yeteneği ölçen bir içeriğe kavuşturulmalı örneğin LES türü bir sınav yapılmalı ve bu sınav 6. 7. ve 8. sınıfların sonunda üç kez tekrarlanmalı bu üç sınavın ortalamasına göre yerleştirme yapılmalıdır. LES türü genel akademik yeteneği ölçen bir sınav yapıldığı takdirde bölgeler ve okullar arası nitelik farklarının yarattığı olumsuzluklar önlenebilir, öğrenciler ve aileler dershanelere bağımlılıktan kurtulabilir ve fırsat eşitliğine biraz daha yaklaşılabilir.

8. MEB, OKS'nin öğrencilerin tek hedefi haline geldiğini bu nedenle öğrencilerin yoğun kaygı ve stres yaşadıklarını söylüyor. Peki, bir sınavda bu kadar stres yaşayan çocuklarımız ve ailelerin yaşadıkları bu stres sınav sayısı üçe çıkarılarak nasıl azalacaktır? Üç sınav yaşanan kaygı ve stresi azaltmaz artırır. Mevcut model de sadece 8. sınıfta yaşanan kaygı ve stres önerilen modelde 6. sınıftan itibaren yaşanmaya başlanır.

9. MEB'e göre mevcut OKS sistemi okul dışı bilgi kaynaklarına erişim imkânı olmayan öğrenciler lehine fırsat eşitliğini bozmaktadır. Burada okul dışı bilgi kaynaklarından kastedilen herhalde özel dersler ve dershanelerdir. Bu tespit doğrudur. Ancak getirilmek istenen yeni model bu durumu ortadan kaldırmaz aksine artırır, fırsat eşitsizliğini pekiştirir. Sınavın niteliği öğrenme ürünlerini ölçmeye devam ettikçe maddi olanakları olan aileler çocuklarını dershaneye göndermeye, gönderemeyenler ise dezavantajlı olmaya devam edecektir.

Belirtilen dokümanın bir yerinde, "Aileler dershanelere ve özel öğretmenlere yönelmekte ve bu yüzden de özellikle dar gelirli aileler zorlanmaktadır" denilmektedir. Yeni model bunu da pekiştirir. Çünkü şimdi 8. sınıfta dershaneye giden çocuklar yeni model uygulanmaya başlandığında 6. sınıftan dershaneye gitmeye zorlanacaktır. Bu da dar gelirli ailelerin daha fazla zorlanmalarına neden olacaktır. Bu durum 'Kaş yapayım derken göz çıkartma'nın tipik bir örneğidir.

Sonuç olarak

Yeni model esasen üç şey getirmektedir:

a) Sınav sayısının birden üçe çıkarılması

b) Yerleştirme puanının hesaplanmasına yıl sonu başarı puanının yüzde 25 oranında eklenmesi

c) Yerleştirme puanına yüzde 5 oranında yöneltme ve davranış notunun eklenmesi

d) Sınavda Matematik, Fen ve Teknoloji. Sosyal Bilgiler ve Türkçe derslerinin yanı sıra diğer derslerden de özellikle yabancı dilden soru sorulması. Sınav sayısının birden üçe çıkarılmasının genel olarak tek bir ölçme sonucunda yerleştirme yapılmasının getireceği olumsuzlukları ortadan kaldırabileceği düşünülse de sınav öğrenme ürünlerini ölçtüğü sürece beklenen yararı sağlamayabileceği göz önüne alınmalıdır. MEB sınav sayısını birden üçe çıkarmaya ilaveten sınavın yapısını da değiştirmeli, sınav öğrenme ürünü bilgiyi değil, öğrenebilme potansiyelini bir başka deyişle genel akademik yeteneği ölçer hale getirilmelidir. Bunun için sınav şu an lisansüstü eğitime geçiş için kullanılan, ÖSYM'nin yaptığı LES türünde bir sınav olmalı ve 6. 7. ve 8. sınıflarda üç kez uygulanmalı bu üç sınavın ortalamasına göre öğrenciler fen ve Anadolu liselerine ve diğer liselere yerleştirilmelidir.

MEB yaptığı sınavlarla okulun etkisini ve öğretmenin otoritesini sağlama arayışından vazgeçmelidir. Sınavla okulun ve öğretmenin etkisi artırılamaz. Okulun, okuldaki eğitimin ve öğretmenin etkisi artırılmak isteniyorsa bunun için önerim şudur: Yıl sonu başarı notu öğretmen değerlendirmelerine dayalıdır, standart değildir ve içinde subjektif unsurları barındırır. Bunun doğrudan yerleştirme puanına eklenmesi yerine, genel olarak akademik başarı için bir kritik puan belirlenip (örneğin 75-80 puan olabilir) yıl sonunda bu puanın üstünde başarı gösteren öğrencilerin OKS sınavına girmesi beklenen etkiyi sağlaması bakımından daha yararlı olabilir. Böyle bir uygulamada öğrenciler yıl sonunda tüm derslerden 75 veya 80 not ortalamasını tutturamadıkları takdirde OKS sınavına giremeyeceklerini bilirlerse tüm derslerine gereken ilgiyi gösterirler ve böylece öğretmenin, okulun ve okuldaki eğitimin etkisi artar. Bu yöntemde dershanelere olan ilgi ve bağımlılığı azaltmaz ama okulun etkisini ve okula olan ilgiyi artırabilir. Aksi takdirde öğretmenlerin notları kim ne derse desin pek çok faktörden etkilenir, subjektiftir ve bu subjektif sonuçlara dayalı olarak yapılan yerleştirmeler de hatalı olur ve haksız sonuçlara yol açar.

Yabancı dil

Yabancı dilden soru sorulması ise yeni modelin bence en yanlış tarafıdır. Yabancı dilden soru sorulması toplumun tüm katmanlarına eşit mesafede olmaktan uzak 'kolejliler'den 'seckinler'den yana açık bir tercihtir. Bu tercihin anlamı ise temel görevlerinden biri eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak olan MEB'in fırsat eşitsizliğini sürdürmesi ve pekiştirmesidir.

Kanımca gerek ilköğretimden ortaöğretime, gerekse ortaöğretimden yükseköğretime geçişte sınav sistemleriyle oynamak çözüm değildir. Sınav sistemleriyle oynamak esas sorunları görmemizi engellemekte, toplum sınav sistemleri üzerindeki tartışmalarla oyalanmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın mevcut sisteme ilişkin değerlendirmelerinin bir kısmı gerçekçi olmakla birlikte bir kısmı da gerçekçi değildir. Eski modelin sınırlılıklarının ortaya konan yeni model ile giderilebilmesi pek olanaklı görünmemektedir. Ayrıca yeni modelin de kendi içinde bazı sınırlılıkları olduğu açıktır.

Doç. Dr. Alim Kaya: İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı öğretim üyesi

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber