Edip Başer'in görevden alınması: Memur ve siyasetçi farkı

Kaynak : Bugün
Haber Giriş : 25 Mayıs 2007 09:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

murat yılmaz

Türkiye ne yazık ki, üst düzey asker ve sivil bürokratların kendilerini siyasetçi zannetme alışkanlıklarından kurtulamadı.Kendilerini seçilmiş veya seçilmek isteyen meslekten siyasetçilerin rakibi olarak gören bu bürokratlar zaman zaman kendilerini göreve getiren siyasiler hakkında fütursuzca konuşabilmektedirler.

Bunlardan en son örnek, emekli Orgeneral Edip Başer'in Terörle Mücadele Özel Temsilcisi olarak atandıktan sonra yaptığı açıklamalardır.

Adeta hükümetten bağımsız ve onun üstündeymiş edasıyla açıklamalar yapan bu zat, hükümete rapor ve bilgi vermek yerine kamuoyu önünde hükümete politika dikte eder tarzda açıklamalar yapmayı alışkanlık haline getirmiştir. Sanki hükümet tarafından değil de, Genelkurmay Başkanlığı tarafından atanmış ve ona karşı mesulmüş havası içinde konuşan Başer'in hükümeti zor durumda bıraktığı ortadaydı.

Haddi zatında bu göreve atanmasında da isabet olmadığı gösterdiği performans ve formasyonundan anlaşılan Başer'in son olarak çizgiyi aşması TBMM Başkanı Bülent Arınç, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül hakkında verdiği siyasi demeçlerdir. Bu demeçte bu üç ismi, laiklikle ilgili daha önceki konuşmaları sebebiyle eleştiren ve şimdiki tavırlarını inandırıcı bulmadığını söyleyen Başer'in sadece bu demeç yüzünden değil, yukarıda da ifade ettiğim gibi Kuzey Irak ile ilgili açıklamaları nedeniyle de görevden alınması gerekirdi. Bu geç kalmış işlemin, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu durum açısından sivilleşme ve demokratikleşme adına ciddi bir adım olduğu ortadadır. Edip Başer'in görevden alınmasıyla, AK Parti Hükümeti, Türkiye'deki meselelerinin sahibi ve muhatabının kendisi, yani sivil irade olduğunu net bir şekilde ortaya koymuştur. Başer'in durumu, bundan sonraki atamalarda bir ders olmalıdır.

Siyasetçilerin ve bilhassa liderlerin yüksek memurların siyasete girmesini kesinlikle engellemesi gerekir. İyi bir memurun da, siyasetçiler istese dahi siyasetten kaçınması gerekir. Siyasetçinin ve memurluğun tabiatları birbirlerinden tamamen ayrıdır. Bu mesele, sadece günümüz Türkiye'sinin değil, demokratik tecrübeyle karşılaşan her ülke için yaşanmış ve bu hükme varılmıştır. Bu konu üzerindeki çığır açıcı çalışmalarıyla bilinen, Max Weber'in Meslek Olarak Siyaset adlı unutulmaz makalesinde şöyle denir:

"Devlet memurunun onuru, üst yetkililerin emirlerini titizlikle, kendi inançlarına tam uyuyormuşçasına uygulama yeteneğine bağlıdır. Emir memura yanlış görünse ve uyarısına karşı üstü emirde ısrar etse de bu böyledir. Bu moral disiplin ve özgeçi olmazsa, bütün aygıt paramparça olur. Siyasal önderin, önde gelen devlet adamının onuru ise yaptıkları için tümüyle kişisel bir sorumluluğa dayanır. Öyle bir sorumluluk ki bunu ne reddedebilir ne de devredebilir; zaten reddetmemesi ve devretmemesi gerekir."

Siyaset yapanların siyasetin sınırlarını, bir ülkenin sınırlarını koruyan askerler kadar cesaretle savunmaları gerekir. Nasıl sınırları korumayı başaramayan askerler itibar kaybederse, siyasetin sınırlarını koruyamayan siyasetçiler de itibar kaybederler. Siyasetin sınırlarına yönelik hücumları defederek, siyasetin işgal edilmiş alanlarını geri alan siyasetçiler de kahramanlaşır.

Türkiye, 27 Nisan bildirisi ve cumhurbaşkanlığı kriziyle içine girdiği anti-demokratik süreçten, siyasetin ve demokrasinin alanını genişleterek çıkabilir. Bunun için de tehditlere ve korkulara teslim olmayacak siyasetçilere, sivil toplum kuruluşlarına ihtiyaç vardır.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber