Diyanet'te çalışanlar başka dünyanın insanları değil ki!

Kaynak : Vatan
Haber Giriş : 18 Eylül 2007 07:12, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Diyanet'te çalışanlar başka dünyanın insanları değil ki!

Prof. Bardakoğlu, diyanet personeli hakkında çıkan tartışmaların çok rahatsız ettiğini söyledi

Prof. Ali Bardakoğlu ile yaptığımız söyleşinin 2'nci bölümünde, son günlerde Diyanet personeli hakkındaki iddiaları konuştuk. Daha doğrusu ben sordum, Sayın Bardakoğlu yanıtladı. İddialar Diyanet İşleri Başkanını oldukça kızdırmış...

Din görevlisi olmak militanlık mı? Geçen hafta TÜSİAD Başkanı, Diyanet İşleri'nin farklı kurumlara dikey geçişler için bir merkez haline geldiğini rakamlarlar belirtti. Verilen rakamlar doğru mu?

Ben bu konuda gerekli açıklamayı yaptım. Diyanet İşleri'ni hedef alan, doğrudan suçlayan böyle bir açıklamayı kabul etmemiz mümkün değildir. Doğrudur, son üç yılda 1800 kişi diğer kurumlara geçmiştir. Bu kişilerin yarıya yakın kısmı, Din Bilgisi ve Ahlak Kültürü Öğretmeni olarak mezun oldukları için Milli Eğitim Bakanlığı'na geçiş yapıyorlar. Çünkü imam olarak göreve başlıyor, yönetmelik sınavını kazanıyorlar. Din Bilgisi ve Ahlak Kültürü Öğretmeni olarak Milli Eğitim'e geçiş yapıyorlar. İlahiyat Fakültesi'ni bitirmiş bir kimsenin Milli Eğitim Bakanlığı'nda Din Bilgisi ve Ahlak Kültürü Öğretmeni olarak çalışmasında bir sakınca var mı? Bundan tabii ne olabilir? Gidip de bir ziraatçıyı mı, Din Bilgisi ve Ahlak Kültürü öğretmeni yapacaksın. Ya da din ve ahlak bilgisi öğretmeni olacak bir kişiye, 'Sen camide imamlık yaptın artık sana öğretmenlik kapısı kapalı'diyebilir miyiz? İkincisi de beni asıl rahatsız eden, sanki Diyanet İşleri Başkanlığı'nda çalışan personel bir başka dünyanın insanı. Sanki onlar devlet, vatan, millet, cumhuriyet konusunda çok farklı düşünen insanlar. Sanki onlar devlette çalıştığı zaman rejim tehlikeye girecek. Peki o zaman bu kişiler Diyanet İşleri Başkanlığı'nın memuru olarak çalıştıklarında laiklik tehlikede değil mi? Din, vatan, millet, bayrak konusunda en duyarlı olanlardan birisi de Diyanet İşleri Başkanlığı çalışanlarıdır. Bir yazar, ?Diyanet İşleri'nin militanları? diyor. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda militan yoktur. İnsanlar kurumları görmek istedikleri gibi değil, olduğu gibi görmeye çalışsınlar. İnsanların kanaatleri farklı olabilir, ama bu kanaatler dışa vurulurken daha sorumlu davranılmalıdır. Kimse Diyanet İşleri'ni kadrolaşmanın aracı, ya da militan kadroların ilk işe alındığı yer olarak gösterme hakkına sahip değildir. Bu kuruma büyük haksızlıktır.

Peki bu 1800 kişinin yarısı öğretmen olarak gidiyor dediniz. Ya geri kalanlar?

Geri kalanlar, işletme, iktisat, ziraat, inşaat gibi bir başka alanlarda fakülte bitiriyorlar. Bize başvuruyorlar. Bazen biz engel oluyoruz, o zaman idari yargı yoluna gidiyorlar. Kazanıp geri geliyorlar. Bugün yine birkaçı İdari Yargı'dan geldi, onayladım. Bir köy imamı, bir kasaba imamı, işletme, iktisat, veterinerlik, mühendislik, ziraat gibi fakülteleri bitirdiği vakit bizden diplomasına uygun bir görev istiyor. Biz de diyoruz ki, senin bitirdiğin ziraat, inşaat, mühendislik fakültesinin bizde bir anlamı yok. Biz seni köyde imam, kasabada din görevlisi olarak tutmaya mecburuz. Çünkü bizde kariyer ilerlemesi yapabilmesi için o kişinin İlahiyat Fakültesi mezunu olması esastır. Böyle olunca haliyle özlük hakları gereğince, daha iyi şartlarda çalışabilmek için başka bir kuruma geçiş yapmak istiyorlar. Diyelim ki inşaat fakültesi mezunuysa Bayındırlık Bakanlığı'nda bir memurluk görevine geçmek istiyor. Bu yasalara da uygun. Zaten izin vermezsek idari yargıya gidiyorlar ve kendi lehlerine karar getiriyorlar. Bu da gayet doğaldır. İşletme Fakültesi'ni bitirmiş. Eğer, ?Bir insan değil mi ki camide imamlık yaptı, artık o sakıncalıdır. Onun hiçbir devlet kademesinde çalışması mümkün olamaz? diye düşünülüyorsa bunu insan hakları açısından, özlük hakları açısından tartışalım.

?Eğer bu kadrolar arasında dayanışma yoksa hiç sorun olmaz ama genelde öyle olmuyor? deniliyor...

Ben bana müracaat edenlerin onda dokuzunu, beşte dördünü engelliyorum zaten. Yani burada genelgemiz var. Zorunlu olmadıkça, haklı bir gerekçe olmadıkça diğer kurumlara geçişe izin vermiyorum. Ama kimlere izin veriyoruz? Dediğim gibi bir idari yargıdan gelenlere zorunlu olarak izin veriyoruz, bir de sağlık raporu, heyet raporuyla farklı kurumlara geçiş yapabiliyor. Ben tabii ki bu şahısları tutmak isterim ama zorla olmaz. Gidip ilgili valiliklerden sağlık raporu, heyet raporu alıyorlar. Eğer ona kurumda o sağlık raporuna göre başka uygun görev bulamazsak geçiş izni veriyoruz.

n Bu dönemde çok mu İdari Yargı'dan gelen var peki? Niye o rakam birden 19 iken 1850 omuş?

Ben o rakamın 19 olduğu kanaatinde değilim.

Araştırma yapmadınız mı?

Henüz bilgim yok. Elime rakamlar gelmiş değil. 90 bin kişilik bir kurumuz biz. Diğer kurumlardan gelenler var, bizden gidenler var. Yılda 500'dür, 600'dür, 700'dür giden sayısı. 90 bin kişilik bir kurumdan diğer kurumlara yılda 500-600 kişi gidiyorsa, onlardan da 200-300 kişi geliyorsa, bu transferleri birden siyasi bir tartışmaya çevirmek doğru değildir. Burada hedef Diyanet İşleri değildir. Hedef belki siyasettir. Ama bu siyasi tartışmaları yapanlar kurumları itham ederek, kurumları zan altında bırakacak şekilde değil, daha kendi zeminlerinde tartışsınlar. Bazılarının yazdığı gibi, 'Militanlar Diyanet İşleri Başkanlığı'na geliyor'derlerse ben o kişilere tepki gösteririm. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda çalışan bir tek militan göstersinler o zaman. Bir insanın din görevlisi olması militanlık mıdır? İmamlık yapmış bir kişinin rektörlük yaptığını da biliyoruz biz. Ama o rektörün imamlık yaptığı hiçbir zaman ilgi çekmiyor. Niye? Demek ki biz yanlı düşünüyoruz konuyu.

Her iki tarafta mı yanlı?

Siyasi tartışmalara boğazınıza kadar girerseniz soğukkanlı düşünme kabiliyetinizi yitirirsiniz. Bu sefer kurumları zan altında bırakacak paket bilgileri kullanırsınız. Ayırıcı olmayan, tahlil yeteneği olmayan rasgele bilgilerdir bunlar. Diyanet İşleri Başkanlığı'na bir kişinin militan olduğu halde gelip görev yapması mümkün müdür? Elbette mümkün değildir. Öyleyse ya militan kelimesi yanlıştır burada ya da o kanunların, mevzuatın, yargının, hukukun uygun gördüğü pek çok kişi militandır. Hukuk varken, yargı kararları varken, mevzuat varken, bunları bırakıp da, kişilerin şahsi, sübjektif kanaatlerine göre mi biz kuruma eleman alacağız? Ben bütün bunları TÜSİAD Başkanı'nı eleştirmek ve ona cevap olsun diye söylemiyorum. Aylardan beri bir paket bilgi rasgele söyleniyor ve yazılıyor, Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan diğer kurumlara geçişin çoğaldığı yönünde. Bu yanlış bir kanaat.

İnsanların gönülleri daraldı, içine hem cami hem de okul sığmıyor

Hep camilerin ne kadar çok olduğundan bahsedilir. Bu konu açıldığında dindar bir arkadaşım şöyle demişti; ?Peki herkes cuma namazına gitmeye kalksa camiler yeter mi?? Sizce yeter mi hocam?

Yetmez.

Peki herkesin aynı anda cuma namazına gitme ihtimali var mıdır Türkiye'de?

Gönlümüzün istediği, yetişkin herkesin cuma namazına gitmesi. Unutmayalım, namaz kılmak bir ödev değil, bir imtiyazdır. Namaz kılmak Allah'ın huzuruna kabul edilmektir. Allah'ın huzurunda durabilmek, onunla doğrudan iletişim kurmak az bulunur bir fırsattır. Gönül ister ki, o mutluluğu, o hazzı, o imtiyazı herkes yaşasın. Bu yüzden namaz konusunda ne kadar teşvikte bulunsak azdır.

Ama bu bilinmiyor. Belki bilinse bu kadar eleştiri de olmaz...

İnsanların gönülleri daraldı. Onun için de gönüllerine hem cami, hem okul sığmıyor. Biri sığıyor, diğeri sığmıyor. Birininkine sadece cami, diğerininkine sadece okul sığıyorsa, bu bizim gönlümüzün darlığından... Gönüllerimizi, ufkumuzu geniş tutalım. Tek tarz bir hayat ya da bütün insanlara aynı elbiseyi giydiren bir bakış açısı yerine, bu farklılıkları, bu zenginlikleri, bu değişik tarzları birarada yaşatmanın yolunu bulalım.

Camilerde okul için de yardım topluyoruz

?Camilerle okulları mukayese etmek de doğru değildir. Cami, dini hayatımızın çok temel ihtiyaçlarından biridir. Okul ise, eğitim hayatımızın, sağlıklı nesiller yetiştirmemizin yuvalarıdır. Birini diğeriyle kıyaslamak, aynı kefeye koymak ciddi yanlıştır. 'Ya okul, ya cami!'Böyle bir ayrım yapılabilir mi? Uzlaşmayla hepsini birarada yaşatmamız ve kalkındırmamız gerekir. Biz camilerimizde, sadece yeni cami yapılması için değil, okul yapılması için de para topluyoruz.?

Bardakoğlu sayılı fıkıh uzmanlarından

1952 yılında Kastamonu'nun Tosya ilçesinde doğan Bardakoğlu, İstanbul İmam-Hatip Okulu'nu bitirdi. 1974'te İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nden, 1975'te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu.

1982'de Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi'nde 'İslam Hukukunda İcâre Akdi'adlı doktora tezini tamamladı ve Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde ve aynı fakültede Bölüm Başkanlığı ve Dekan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Marmara İlahiyat Meslek Yüksek Okulu Dekan Yardımcılığı görevinde bulundu. 2003'te Diyanet İşleri Başkanlığı görevine atanan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, İngilizce ve Arapça biliyor. Evli ve üç çocuk babası. İslam hukuku alanında; 'İlahiyatçıların Din Söylemi', 'Kur'an ve Hukuk', 'İslam Kültüründe Din ve Vicdan Özgürlüğü', 'İslam ve Demokrasi Üzerine', 'Hanefi Mezhebi'gibi başlıklar altında 60'ın üzerinde bilimsel yayını bulunuyor.

Haber: Mine Şenocaklı

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber