Sendikacılık meslek oldu, erkekler kadın rakip istemiyor

Kaynak : Referans
Haber Giriş : 30 Eylül 2007 13:46, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Şebnem Turhan / Analiz

Türkiye'de işgücünün yüzde 26,6'sını kadınlar oluşturuyor. Buna karşılık kadınların sendikalaşma oranı sadece yüzde 10-15 düzeyinde. İşin asıl çarpıcı yanı ise sendikaların bizatihi yönetimlerinin kadınlara oldukça uzak olması. Örneğin, Türkiye'deki 3 işçi konfederasyonunun yönetim, denetim ve disiplin kurulunda adeta kadının adı bile yok. Durum işveren örgütlerinde de farklı değil. Tek işveren konfederasyonu Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'nun (TİSK) karar sürecinde yine kadınların hükmü okunmuyor. Kadınların kendine yer bulduğu tek üst yönetim kamu çalışanları sendikası. Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nda (KESK) 7 kişilik yönetimin 2'si kadın üyeden oluşuyor. O da kota uygulaması sayesinde.

Kadın sendikacılara göre bu durumun asıl sorumlusu iktidarı kadınlarla paylaşmak istemeyen erkek meslektaşlarında. Erkek sendikacılar ise kadınların ev, iş, çocuk gibi toplumsal görevleri nedeniyle sendikalarda aktif görev almadıklarını düşünüyor. Toplumun her alanında gözlenen cinsiyet ayrımcılığı Türkiye'nin en önemli konularında söz söylemek isteyen sivil toplum kuruluşlarına da hâkim. Türkiye'nin en önemli gündemi anayasa değişikliklerinde söz sahibi olmak isteyen sivil toplum örgütleri bunu da kadınların taleplerini dikkate almadan yapmayı planlıyor.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), Hak-İş Konfederasyonu, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK). Bu 4 örgüt Türkiye işgücü piyasasındaki sorunların çözümü için karar alan, ücretler için pazarlık yürüten, gerektiğinde ise işi durdurmaya yetkili 4 büyük örgüt. 3'ü işçileri temsil ediyor TİSK de işvereni. Bu 4 örgütün yönetimlerinde tek bir kadına rastlamak mümkün değil. 4 başkan da erkek, 22 yönetim kurulu üyesi de.

Konfederasyonlardan sendika genel merkezlerine inildiğinde de durumun değiştiğini söylemek pek mümkün değil. İşverenleri temsil eden 51 genel başkanın sadece 3'ü kadın ki oran olarak bu ancak yüzde 5,7 yapıyor. Yönetim kurulu üyelerinin ise sadece 10'u kadın ve toplamın sadece yüzde 2,9'u.

İşçileri temsil eden 91 genel başkan arasında ise 5 kadın kendine yer bulabilmiş. Yüzde 5,4'le başkanlık oranında geride kalan kadınlar, 481 kişiden oluşan yönetim kurullarında ise sadece 32 kişiyle temsil ediliyor. Bu da oran olarak yüzde 6,6'ya işaret ediyor.

Sendikalaşma oranı da düşük

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine göre Ocak 2007'de 5 milyon 210 bin 46 işçinin 3 milyon 43 bin 732'si sendika üyesi. Toplamda sendikalaşma oranı yüzde 58,4. Sendika üyelerinin 463 bin 332'si kadın işçilerden oluşuyor. Oran kadınlarda yüzde 15,2. Bakanlığın verilerinin aksine sendikalaşma oranını hesaplarken toplu iş sözleşmesinden faydalanan işçi sayısı dikkate alınırsa, sendikalı işçi sayısı 700 bin kişi civarında. Gerçek sendikalaşma oranı da yüzde 5-7'ye geriliyor. Ve bunun da ancak yüzde 10'unun kadın olduğu söylenebilir.

Konfederasyonlar bazında bakıldığında ise Türk-İş üyelerinin yüzde 10'u kadın, DİSK üyelerinin belli sendikalar dışında ancak binde oranlarda temsil edilen kadın üyeleri var. Hak-İş'te ise kadın işçilerin oranı yüzde 8-10 arası olarak hesaplanıyor. Bu durum kadın çalışanların örgütlenme düzeylerinin düşük olduğu, kadın işçilerin sorunlarının toplusözleşmelerde dikkate alınmadığı, sendika organlarında temsillerinin yetersiz olduğunu gösteriyor.

Konfederasyon yönetiminde iki kadının yer aldığı Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) üyelerinin ise yüzde 41,02'sini kadınlar oluşturuyor. Konfederasyon düzeyinde kadın yönetici oranı ise yüzde 28,57, KESK'e üye sendikaların yönetim kurulları düzeyinde bakıldığında kadın yönetici oranı yüzde 14,2'ye geriliyor. Üye sendikaların şube yönetimlerinde kadınların temsil oranı ise sadece yüzde 11,86.

Kadınları erkekler engelliyor

Bu temsiliyet sorunu gerçekten kadınların geride kalmak istemelerinden mi yoksa başka gerekçeler de var mı? Türk-İş Kadın İşçileri Dairesi'nden Şule Özkuzukıran'ın sendikacı kadınlar arasında yaptığı ankette bu sorunun cevabı aranıyor. Ankete göre sendika yöneticiliği yapan kadınların yüzde 45'i işçilikten sendika yöneticiliğine geçişte eş ve ailelerinden destek aldı. Aileleri tarafından engellenmeyen kadın sendikacıların yüzde 22'si erkek meslektaşları tarafından engellendiklerini düşünüyor. Bu durum erkek egemen bir yapıya sahip olan sendikalarda erkeklerin sahip oldukları "karar ve yetki" gücünü kadın meslektaşları ile paylaşmaktan kaçınmalarına işaret ediyor.

Kadın sendikacıların yüzde 67'si kadınların sendika yönetimlerinde yer almasını desteklemek amacıyla kota/nispi temsil gibi pozitif ayrımcılık uygulamalarının gerekli olduğunu ifade ediyor. Yine kadın yöneticilerin yüzde 71'i kadınları yönetim kademelerine teşvik edecek politikaların geliştirilmesi gerektiğine inanıyor.

Yönetici kadınların yüzde 73'ü sendikacı kadın olmalarından dolayı yaşadıkları çevreden olumsuz bir yaklaşımla karşılaşmadıklarına dikkat çekiyor. Kadınların yüzde 66'sı ev, aile, iş ve sendikacılık yaşamının bir arada yürütülmesini; yüzde 22'si ise erkek sendikacıların engelleyici tavırlarının kendilerini en çok zorlayan konular olduğunu ifade ediyor.

İktidar paylaşılmak istenmiyor

Ankette de gözler önüne serildiği gibi kadınlar en çok erkek meslektaşlarının kendilerini engellediğini düşünüyor, ailelerinin ya da eşlerinin değil. Türkiye'deki sendikaların yönetimlerinde şanslı olan ve kendilerine yer bulabilen kadınların da soruna ilişkin düşünceleri bu yönde. KESK Kadın Sekreteri Sevgi Göyçe, sendika yönetimlerinde yer almanın bir güce sahip olma şeklinde geliştiğini belirterek "Güç ilişkisi gereği erkekler çok yoğun bir rekabetle yönetimde yer alıyor. Bir kadının gelmemesi demek rekabet edecekleri kesimin artması anlamına geliyor. Ve kadınları istemiyorlar" diyor.

DİSK'e bağlı Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası Başkanı Arzu Çerkezoğlu da toplumda var olan cinsiyetçi tavrın sendikalarda da bulunduğuna dikkat çekiyor ve sendikaların yenilenmesi gerektiğini düşünüyor. Türk-İş Kadın İşçileri Dairesi'nden Şule Özkuzukıran ise ailelerin ve toplumun kadının yöneticilik yapmasını engellemediğine, tek engelin erkek sendikacılar olduğuna vurgu yapıyor.

Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu ise kadınlardan talep oluşması gerektiğini düşünüyor ve ekliyor: "Bizde bazı kadın arkadaşlar genel merkezde görev yaptı ama kendi istekleriyle ayrıldılar. Zor ve yoğun bir iş çocuklarını, ailelerini bahane ederek ayrılan arkadaşlarımız oldu."

DİSK Genel Sekreteri Musa Çam ise toplumsal hayata dair sırtında oldukça fazla yük olan kadınların sendikalarda aktif rol almaları için sendikal faaliyetlerin yapısında değişiklik öneriyor. KESK Basın Yayın Sekreteri Hasan Hayır erkek sendikacılarda kendi erklerini koruma isteği olduğunu ifade ediyor.

KADINLAR NE DİYOR

Türk-İş Kadın İşçiler Şule Özkuzukıran

ERKEK MESLEKTAŞI

KADINI ENGELLİYOR

KOCALARI DEĞİL

Türk-İş üyesi kadınlarla yaptığımız bir ankette kadınlara neden yönetimde yer almadıklarını sorduk. Konfederasyonumuzda 100 şube yöneticisi kadınımız var ve birçoğu profesyonel değil. Neden bu şekilde olduğunu sorguladık ki oradan çıkan sonuçlardan biri kadınlar arası dayanışma olmamasıydı. Sendika toplumu erkek egemen bir toplum. İş çıkışı erkekler bir arada oturup işçi sohbetinde lobi yapabiliyor birbirleriyle dayanışıyor. Kadınların ise aile sorumlulukları ve toplum baskısı nedeniyle sendika için vakit bulamıyor. Ayrıca diğer bir çarpıcı sonuç artık toplum sendikalı olmaya ve sendikalarda yöneticilik yapmaya kötü gözle bakmadığı. Kötü gözle bakan aslında erkek meslektaşlar. Kadınları engelliyorlar. Kadın işçilerimize toplumdan ve aile baskısı yok erkek meslektaşın engellemesi var.

Ancak yeni yeni adımlar atılıyor. Tek Gıda-İş sendikası son genel kurulunda yüzde 30 kadın kotası uygulama kararı aldı. Bu çok önemli bir gelişmedir. Türk-İş genel merkez yönetimlerinde de kadın sayısı artıyor. Türk-Metal ve Hava-İş sendikalarıda yönetime seçilen kadınlar var.

İşverenin ve hükümetin tam tersine sendikalar anayasadaki sözü edilen eşitliğin altını doldurmaya çalışıyor. Kadın kotası, sandalye ayrılması gibi önlemler gündemde. Teşkilatımız da bu yönde çalışmalar yürütüyor. Ve erkeklerle aynı seviyeye ulaşmak için pozitif ayrımcı politikalar uygulamak gerekiyor.

Yönetici kadınlar işçi kadınlarla dayanışma içinde değil. Bir yıldır grevin sürdüğü Navomed'de kadın işçilere zulm eden kadın amir. Ancak kadın işçiler arasındaki dayanışmanın da eşi benzeri görülmemiştir. Kadınların her alanda temsili az diyoruz ama sayı olarak bakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Önemli olan tek bir kadın da olsa kadın duyarlılığını, kadın sorunlarını temsil edebiliyorsa yeterlidir. Yoksa kendi hırsları için yönetici olan kadınlar önemli değil.

KESK Yönetim kurulu üyesi Sevgi Göyçe

SENDİKACI ERKEKLER

İKTİDAR MÜCADELESİNDE

KADIN RAKİP İSTEMİYOR

Siyasa hareketler ve partiler gibi sendikalar da erkek egemen bir zihniyette şekillenmiş. Buna uygun yönetim mekanizmaları ve örgütlenme tarzları oluşturmuş. Nasıl ki siyasal alanda kadınları göremiyoruz sendikalarda da aynı durum geçerli. Sendikalar ve işçi kavramı erkeklerle özdeşleştirilmiş. Erkeklerin örgütlenmesi üzerinden sendikalar ona uygun bir biçimde oluşturmuş.

Kadınlar da o nedenle sendika yönetimlerine ve sendikaların içinde çok görünür olamamışlar. Kadınlar da kendilerinin istihdamın bir parçası, yer alması ve sürekliliği olması gereken bir süreç olarak değerlendirmiyorlar. Geleneksel görevlerine göre biçimlendirdikleri için iş hayatındaki yerlerini de geçici görüyorlar. Sendikal harekete de çok ilgi göstermemişler. Ancak 70'lerden sonra çok ciddi değişim oldu. İstihdam içine kadınlar dahil olduğu iş alanlarında yoğun şekilde yer almaya başladılar sendikalar da bu yeni gelişen emek gücündeki değişime uygun kadın politikalarına yönelmeye ve ona uygun örgütlenme modeli geliştirmeye başladılar. Dünyadaki sendikal hareketlerde kadınlar yönetimde. Ancak Türkiye'de henüz böyle bir değişimi göremiyoruz. Gelişen süreci sendikaların iyi okuyamamalarından kaynaklanıyor. KESK kadın dinamizmini gördü örgütlenme modelini buna uygun tasarladı. Kongre kararlarında kadın politikalarına vurgu yaptı, kadınlar yönetim kademelerinde destekle yer aldılar,

Her yerde nasıl ki cinsiyet ayrımı hayatın her alanında var iş yaşamında da, sendikal alanda da siyasete de aynı oranda var. Sendikalar aynı zamanda iktidar erkinin olduğu ortamlar. Merkezi örgütlenmeleri demokratik merkeziyetçilik deseler de. Türkiye'de sendikacılık meslek olarak da kavranmış vaziyette. Meslek gibi kavranınca toplumsal görünürlülüğü de olunca bir güç ve iktidar mücadelesine dönüyor. Bu yüzden sendikalarda erkekler çok yoğun bir rekabetle yer alıyorlar. Bir kadının gelmesi demek sendikalara erkeklerin rekabet edecekleri kesimi de artması anlamına geliyor. Bu nedenle kadınların yönetim mekanizmalarında yer almalarına erkekler engel oluyor. Sendikaların demokratik yanını öne çıkarmadığınız sürece güç ve iktidar ilişkisi olarak tasarladığınız sürece kadınların yönetimde yer alması çok zor.

Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası Dev-Sağlık İş Başkanı Arzu Çerkezoğlu

SENDİKACILIK MESLEK

OLDUĞU SÜRECE KADIN

TEMSİLİ ÇOK ZOR

Kadınların sendikalarda hem üye hem de yönetici olarak yer alamamalarının bir kaç boyutu var. İlki genel olarak toplumsal yaşamın her alanında var olan cinsiyetçi ayrım sendikalarda da olması. Toplumsal cinsiyetçi yaklaşımın diğer etkisi de kadınların kendilerini bu süreçlerin geride tutma tercihlerinden kaynaklanıyor. Sendikacılık geleneksel anlamıyla yaşanıyor ve bir meslek olarak algılanıyor. Sendikacılık örgütlenme mücadelesi olmaktan çıktı ve yöneticilik meslek olarak erkeklerin yapacağı iş diye algılanıyor. Ve bu bence kadınların sendikal yaşamda daha etkin olarak yer alabilmelerine engel oluşturuyor. Kadınların daha etkin olabilmeleri için hem toplumsal olarak var olan cinsiyetçi yaklaşımın ortadan kaldırılması hem de sendikal hareketin yenilenmesi gerekiyor. Yöneticiliğin bir meslek olmanın ötesinde sendikal çalışmanın anlamının ortaya çıkacağı biçimde yenilenmesi gerekiyor. Her ikisinin birlikte büyütülmesi gerekiyor. Bu çizgiler büyütülürse kadınlar böylesi mücadele sürece içinde daha aktif olacak. Elbette ki toplumun bu yaklaşımından erkeklerde payını alıyor. Ve erkek sendikacılar mücadele içinde bu durum aşsalar da farkında olmadan kadınlara yönelik böyle bir baskılanma da söz konusu. Ama esas mesele sendikal hareketin bugün gerçekleten baştan aşağı yenilenmesi geleneksel temel dinamiklerinin görünür hale gelmesi. Bu değişim yaşanmadıkça baskının ortadan kalktığından söze etmek mümkün olmayacaktır.

ERKEKLER NE DİYOR

Hak-İş Başkanı Salim Uslu

Sendikalarda kadın yönetici oranı sıfır düzeyinde. Bunun bir çok nedeni var ve bu durum erkeklerin himmetiyle, merhametine terkedilecek bir olay değil. Öncelikle talebin oluşması gerekiyor. Genel merkezimizde, bağlı sendikaların genel merkezlerinde bazı kadın arkadaşlarımız görev yaptılar. Ama seçimi kaybederek değil kendi istekleriyle yönetimlerden ayrıldılar. Çocukları bahane edenler işyerlerinde örgütlenme çalışmalarını gerekçe gösterenler oldu. Ayrıca işyerlerinde kadınların sendikaya ilgisi erkeklere göre zayıf. Sendikal mücadelede erkeklerin kullandıkları dil çok itici ve çok sert. Kongreler de bir meydan muhaberesi şeklinde geçiyor ve kadınlarımız bundan rahatsız. Öte yandan kadınların öncelikleri de farklı. Kadınların akşam mesaiden sonra alışverişe çıkmak, hafta sonlarında sendikal etkinlikler yerine akraba ziyareti, gün yapmak ve tamamlayamadığı ev işleriyle ilgilenmek istiyor. Bu öncelikler içinde sendika faaliyeti ilk sırada yer almıyor. Hem sendikacılık gündüz mesai saatlerinde çalışmayı yeterli görmeyen mesai saatleri dışında çalışılan bir uğraş. Sendikacının temposunu erkekler zor kaldırıyor fiziki özelliklerinden dolayı anlaşılmasın ama kadınların kaldırması çok daha zor.

Feminist hareketlerin de tuzu kuru birkaç kadının kollektif fantezisi olarak değerlendiriliyorsa onların da kendilerini düzeltmeleri gerekiyor demektir. Sorunların hepsinin yasal düzenlemeyle, kotayla aşılması mümkün değil. Teşvik edici yüreklendiri olmak gerekiyor, erkek yöneticilerin de pozitif ayrımcı uygulamalar sergilemesi şart.

DİSK Genel Sekreteri Musa Çam

GEÇEN KONGREDE KADIN

YÖNETİCİ İSTEDİK EV

İŞİ BAHANE ETTİLER

Kadınların sendikalara üye olması ve hatta sendika yönetimlerinde yer alması DİSK'in gündeminde olan bir konu. Ülkemizin yasalarına göre sendikaya üye olabilmek için kayıtlı şekilde çalışıyor olmak zorunlu. Kadınlar arasında işsizliğin yaygın olması ve çalışan kadınların çok büyük bir bölümünün kayıtsız, sigortasız ve geçici işlerde çalışması, sendikalı kadın işçi sayısının azlığının ilk nedeni. Ancak sendikaya üye olabilecek durumda olan kadınların da üye olmaması, kendimizi asıl sorgulamamız gereken yerdir. Kadınların sırtlarında toplumsal hayata dair çok fazla yük var. Ev işleri çocuk bakımı gibi yükler kadınların sendika faaliyetlerine katılımını engelliyor. Dolayısıyla toplumsal işbölümünde dönüşüme gitmeden kadınların sendikalara kitlesel katılımını beklememeliyiz. Ayrıca sendikalar toplantı saatlerinden bildiri metinlerine kadar pek çok noktada kadınların katılımını kolaylaştıracak değişiklikler yapmalıdır. ?Siyaset ve sendikacılık erkek işidir?, ?Kadının yeri evidir? gibi deyimleri dilimizden çıkartmalıyız. Üyesi olduğumuz Avrupa Sendikalar Konfederasyonu'nun yeni başkanının kadın olması hepimize kadınların sendikalara katılımı ve yönetim kademelerinde görev almaları için umut veriyor. 2004'te yapılan genel kurulumuzda DİSK yönetimine kadın üye almak için çaba sarf ettik. Ancak teklif götürdüğümüz kadınlar, iş, çocuk, ev gibi kendilerine göre haklı gerekçelerle kabul etmedi. Bunu genel kurulda tüzük değişikliği yaparak Genel Sekreter Yardımcılığı ihdas ettik ve oraya kadın bir arkadaşımızı getirdik. DİSK 13. Genel Kurulu'nda yönetimde kadın arkadaşların görev alacağını memnuniyetle söyleyebilirim.

KESK Basın Yayın Sektereri Hasan Hayır

ERKEK SENDİKACI DA

BU TOPLUMDA YAŞIYOR

SORUMLULUĞU VAR

KESK'in bu konudaki ayrıcalığının altını çizmek isterim. KESK yönetimi için kadın kotamız var ve 7 kişilik yönetimde 2 kadın üye bulunması zorunlu. Kadın sekreterliğimiz var ve genel kurullarımızda kadınları teşvik edici bir çok karar aldık. Dünya kadın hareketleriyle çok yoğun ilişkilerimiz var ve bunlar kurumsal olarak desteklenip teşvik ediliyor. KESK'in kadınlara yönelik politikası var ve politik ve sosyal alanda kolaylaştıracak yaklaşım içindeyiz. Ama bu kadınların toplumsal yaşamdaki eşitsizliklerin mağduru olmasını tümüyle ortadan kaldıracak yaklaşım değil. Çoban ateşi yaktık. Ancak yeterli değil ve kadınların geri planda kalmasında erkek sendikacıların da hatası var.

Cinsiyet eşitsizliği toplumsal yaşamın her alanında var. Erkek sendikacılar da toplumsal yaşamdan bağımsız değil. Kültür, tarih ve yerleşik yaşam biçimlerinden etkilenen insanlar erkekler de. Osmanlı'dan beri bürokrasi üzerinden şekillenen bir kültür var. Hiyerarşik yapı var. Siyasette de böyle. Siyasi partilerin tümünün genel başkanları erkek, siyasetimiz de eşitlikçi değil. Öteden beri asker milletiz, deniyor. Yani siyaseti, toplumsal olayları, olguları bu kültürün kökeniyle beslenmiş topraktan geliyoruz ve bu elbette sendikalara da yansıyor. Sendikacı dediğini insanlar da bu toplumun mahallesinde yaşıyor, geleneklerini aidiyletlerini taşıyor. Erkek sendikacılarda da kendi erkini, egemenliğini, iktidarını koruma güdüsü var.

Prensibimiz en azından kendi alanımızda iyileştirmeye dönük adımlar atmaktır ve teşvik ediyoruz. Yüzyıllardır varolan sendikal geleneği KESK kadrolarıyla aşmak yeterli değil ama örnek oluşturuyoruz.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber